İZ GAZETE - Balçova Belediyesi’nde İşletme ve İştirakler Müdürlüğü Uzman Kadrosunda çalışırken geçen sene tam da bugün KHK ile işinden olmuştu Nihat Filiz. Kendisi ile görüştüğümüzde ‘Kararnamede zabıta memuru olduğum yazıyor. Bu bile ne kadar incelemeden ve araştırmadan ihraç edildiğimin kanıtıdır.’ diyor. Nihat Filiz ihraç edilmesinden bu yana geçen bir yılını kaleme aldı ve 'kazanacağız ve mutlaka işimize geri döneceğiz' dedi.

İşte o yazının tamamı:

BUGÜN 22 KASIM 2017, BEN İHRAÇ EDİLELİ TAM BİR YIL OLMUŞ

....................
Ben ihraç edildiğimden beri,
güneşin etrafında bir kere döndü dünya,
ona sorarsanız, lafı bile edilmez mikroskobik bir zaman,
bana sorarsanız 365 günü ömrümün...
......................

BİR YIL SONRA HALİ PÜR MELALİMİZ

22 Kasım 2016 tarihinde 677 sayılı KHK ile ihraç edildim. Her ailenin rutin olarak yaşadığı gündelik yaşam kaygıları içinde kurulu bir düzenimiz vardı. Eşimle birlikte sendikaların kuruluşundan itibaren içinde olan, hasbelkader şube başkanlığı ve yönetimlerinde bulunmuş, örgütlü yaşam ve mücadeleyi esas alan insanlardık. Mülkiyet ilişkilerine önem vermemiş, mülk ve para ilişkisini yaşamımızın devamı için bir araç olarak görmüştük.

Ve/fakat hayat öylesine hızlı akmış, yıllar öyle çabuk geçmiş ki, hiç farkında olmadan iki oğlumuz büyümüş, biz ise emekliliğe merdiven dayamış, yaşlanmaya başlamışız bile. Emekli olursak hiç değilse kiradan kurtuluruz diye benim maaşımı çektiğimiz konut kredisine ipotek ettik. Eşim Sevim'in emekli maaşı ile de geçiniriz diye plan yapmıştık. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Bizi 10 yıl kredi ile kendine köle gibi bağlayan devlet, bir de üstüne üstlük bir gece yarısı KHK ile beş parasız, onca yıllık kamu hizmetimizi yok sayarak kamu alanından ihraç etti.

Şimdi bir maaş tutarında ödenmesi gereken konut kredisi, evin karşılanması gereken ihtiyaçları, iki çocuk ve aynı mücadele sürecinden geçmiş bir eş (bu durumda eşlerin politik olması, zorlu süreci birlikte sahiplenmesi, aynı yerden hayata bakışı, ekonomik, sosyal, psikolojik sorunları göğüslemede önemli bir etken bunu da belirtmek gerekir) ile yeni bir yaşama hazırlanmak gerekiyordu.

Örgütlü mücadeleyi hayatının merkezine koymuş insanlar olarak, OHAL/KHK rejimi ve ihraçları sendikamız ve örgütlü bir mücadele ile geriletebilir, örgütlü bir dayanışma yoldaşlık ruhu ile aşabilirdik. Bu ağır psikolojik, nevrotik süreci, sendika-mücadele-dayanışma ruhu ile atlatabilirdik.

Yaşamımızı eskisi gibi devam ettiremeyeceğimizi biliyorduk. Bu durumu çocuklarla da paylaştık. Büyük oğlum Deniz Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesinden yeni mezun olmuş, hemen özel bir yerde işe başlamış, Bursa'dan İzmir'e iş naklini yaptırmış, aile ekonomisine katkı sunmaya başlamıştı. Küçük oğlum Barış ise harçlığının azalmasına aldırmamış (!), yaşadığı psikolojik travmaları bize hissettirmemeye çalışarak esprileri ile ailenin moral kaynağı olmuştu. Aylık 3000 TL olan konut kredisini ödeyemiyorduk. Evi satıp krediyi kapatmak istiyorduk. İlk beş ay konut kredimizi aile yakınlarımız ödedi. Daha sonra eşim Sevim'in Abisi, ablası, yeğenleri, ablam ve eniştem kendi aralarında bir miktar para topladı. Bankaya ara ödeme yaparak konut kredimizi 3000 TL' den 1300 TL' ye çektik. Konut kredimizi kira seviyesine düşürmüş olduk. Böylece hayatımızın bundan sonraki döneminde ciddi bir ekonomik rahatlık sağladık.

Çok yakın aile dostlarınız dışında dayanışma sözde kalıyordu. İzmir’e gelmeme vesile olan çok yakın bir aile dostumuz, hem maddi, hem de manevi desteği bize ayrı bir güç ve moral oluyordu. Böylesi kaotik ve baskıların yoğunlaştığı dönemlerde tanıklık ettiğimiz üzere selamı sabahı kesen, yolda görünce yolunu değiştiren, sosyal medya arkadaşlığında çıkaran, zarar-ziyan hesabı yapan, bir dizi kişi ve olaylara tanıklık ettik. Bunun yanında gerçek dost ve örgütlülüğe inanan yoldaşlar samimi ve içten dayanışma duyguları gösteriyor, bizim derdimizle dertleniyor, yaşadığımız sorunlarda hemen yanı başımızda varlığını hissettiriyordu. Yaşadığımız bu pratikler örgütlü mücadeleye daha sıkı sarılmamızı, geleceğe olan inancımızı pekiştiriyordu. Bu kokuşmuş sisteme muhalif olan herkes bir bedel ödüyordu. Bizim de payımıza bu düşmüştü.

Son durumumuz şu durumda. Deniz KPSS'ye hazırlanacak işi bırakabilir. Barış dershaneye başladı aylık ciddi bir rakamı dershaneye ödüyoruz. Kısacası yaşam zor ayakta durmak gerek. Oturup ailecek bir değerlendirme yaptık ve benim emekli olmam üzerine aile meclisi olarak karar verdik. Bütün haklarım saklı kalmak koşulu ile emeklilik dilekçemi verdim. Emekliliğim kabul edildi, ilk maaşımızı da aldık.

27 yıl Emekli sandığı, 2 yıldan fazla SSK işçiliğim, toplam 30 yıl 3 ay hizmetim var. Memuriyetten önce bir gün dahi SSK veya Bağkurlu olma halinde, hizmetler otomatikman birleştiriliyor. Bu durumda emekli maaşı bağlanıyor, tazminat ise ödenmiyor. 87 bin TL tutan tazminatımı alamayacağım. En azından borçlarımızı öderiz diye düşünmüştük, ama olmadı. Dava açacağız artık mahkeme sürecinin sonunda tazminat hakkımı da alacağımı umuyorum.

Bir arkadaş ile ihraçlar üzerine sohbet ederken şöyle demişti. " Darbe girişimi sonrası OHAL ilan edilip İhraçlar başlayınca sendikalar bitti. Hiç sesleri çıkmıyor, aktiviteleri kalmadı. Üyelerine sahip çıkmıyorlar, ihraçlar ve baskılar karşısında ciddi bir mücadele programları yok. "

Hayır, bizim sendikalarımız ve KESK ayakta. Bütün toplumun üzerine deli gömleğinin giydirildiği, baskı ve korku ikliminin hakim kılındığı ve akıl tutulmasının yaşandığı bu dönemde KESK eksikliklerine rağmen OHAL rejimine teslim olmayan tek sendikadır.

Geçecek bu karanlık günler....

Kazanacağız, mutlaka kazanacağız ve İŞİMİZE GERİ DÖNECEĞİZ...

İHRAÇ EDİLDİĞİMDE O DUYGU YOĞUNLUĞU İLE YAZDIĞIM YAZIYI AYNI İHTİRASLA TEKRAR EDİYORUM YİNE

Ben ihraç edildiğimden beri,
güneşin etrafında bir kere döndü dünya,
ona sorarsanız, lafı bile edilmez mikroskobik bir zaman,
bana sorarsanız 365 günü ömrümün...
......................

Aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben ihraç edildiğim sene onlar için yazdığımı,
........................

KESK KAZANACAK, HERKES KAZANACAK!..

Öncelikle şunun altını kalın kalın çizelim KESK, sizin birlikte yürüdüğünüz, birlikte ıslandığınız, ne istediler de vermedik dediğiniz, birlikte parsel parsel götürdüğünüz, iktidar savaşınızda yüzlerce insanın ölmesine, binlerce insanın yaralanmasına vesile olduğunuz o darbeci "FETÖ" örgütüne benzemez.

Siz yarattınız bu darbeci alçakları.

Siz koruyup kolladınız, kol kanat gerdiniz bu insanlık düşmanı canavarları.

Siz ortaklık yaptınız, siz büyüttünüz, siz, siz, siz...

Kendi suçlarını hukuk karşısında hesap vermeye değil de Allah'a ve millete havale ediyorlar. Kendileri için 17-25 Aralık 2013 yılını milat ilan edip, diğer taraftan toplumsal bütün muhalifler için kendi koydukları miladı umursamadan her yönlü cadı avı başlatıyorlar.

Peki, darbecilerle mücadele ediyoruz deyip, OHAL ilan edip KHK'ler ile kendi sivil darbelerini hayata geçirenlerin geçmişte yaptığı bazı gerçekleri görmezden mi geleceğiz? Bu darbecileri koruyup, kollayan, onlara devasa olanaklar sunup, devlet kurumlarını parsel parsel peşkeş çekenleri hatırlamayacak mıyız? Biz mi verdik onlara bu olanakları? Biz mi ortaklık yaptık? Biz mi devlet kurumlarını peşkeş çektik? Biz mi paralel ortaklık yaptık.? Biz mi beraber yürü(t)dük bu yollarda, biz mi beraber ıslandık yağan yağmurda...

Ne diyorlardı? ”... Ne istediler de vermedik.”

Seçim ittifakları yapıldı, para, makam, yetki, kadro.... Her istedikleri verildi. Bütün devlet kurumları liyakate dayanmayan, usulsüz atamalarla dolduruldu. Usulsüzlükler, yolsuzluklar görmezden gelindi. Kendi yarattıkları Frankenstein cellatları oldu. Verdiklerinin karşılığı olarak 15 Temmuz darbesinin yollarını döşediler. Şimdi makam, kadro, yetki ile donattıkları kamu kurumlarını paralelcilerden ayıklamaya çalışıyorlar. Ayıklarken darbeci mi değil mi bakmadan herkesi aynı torbaya dolduruyorlar.

Hiç bir hukuki gerekçeye dayandırmadan Fetö/PDY ile ilişkili diye on binlerce insanı işinden, aşından, ekmeğin ettiler. Yüz binlerce insanı aileleri ile birlikte açlığa mahkum ettiler. At izini it izine karıştırdılar. Darbecilerle mücadele ediyoruz diye kendi darbelerini yapmaya giriştiler.

Darbe ile mücadele adı altında Fetö'cüleri kamusal alandan güya (!) temizlediler,

Sizin politikalarınızla bu ülke bu hale getirildi. Sizin ittifakınızla bütün devlet kurumları istila edildi. Niteliksiz, liyakatsiz salt "alnı secdeye değiyor" diye bu darbecileri kamu kurumlarına siz doldurdunuz, siz koruyup kolladınız. Şimdi de tutmuş hesap vermesi gerekenler, KESK'in yıllardır bedel ödeyerek dişiyle, tırnağı ile elde ettiği sendikasına, aşına, işine geleceğine saldırıyor. Bu toplum sizin kulunuz köleniz değil. Bu ülke sizinle var olmadı. Sizsiz de yok olmayacak. "Allah ve millet affetsin" diyerek bu işin içinden sıyrılamazsınız. Hukuk ve yargı önünde mutlaka hesap vereceksiniz.

KESK bugüne kadar hiç bir iktidarın karşısında boyun eğmedi eğmeyecek.

Diz çökmedi çökmeyecek.

Biat etmedi etmeyecek.

KESK, yağan yağmurda hırsızlarla, yolsuzlarla, parsel parsel götürenlerle, yetmeyince iktidar uğruna darbe yapanlarla asla yan yana olmadı, onlarla ölümüne bir mücadeleye girdi. Eğer KESK'i tanımıyorsanız tarihine bir bakın. O şanlı tarihte emek, demokrasi için mücadeleyi görürsünüz. KESK'in tarihi eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesinin tarihidir.

KESK, emekçilerle birlikte yürüdüğü yollarda gaz bombalarınızla, tomalarınızın tazikli suyu ile ıslandı. KESK hiç bir siyasal iktidarla ortaklık yapmadı. KESK, emek ve demokrasiye inanan, bunun mücadelesini veren ve bu uğurda en ağır bedeli ödeyenlerle birlikte ortaklık yaptı, onlarla birlikte yürüdü.

AKP faşizmi bütün topluma korkaklığı, yılgınlığı bulaştırmak istiyor. Korkmuyoruz, yılmıyoruz. Biz de KESK olarak korku saldığınız bu topluma, cesareti, mücadeleyi, bulaştıracağız.

Geçecek bu açık faşizm ve zorba günler. Ne demişler "zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur."

Öyle bir zaman gelecek ki, Allah'ta, millette affetmeyecek.

Eninde sonunda bu ülkede barış, demokrasi ve özgürlükler egemen olacak ve hukuk içinde ülkeyi bu hale getirenlerden mutlaka hesap sorulacak.

İHRAÇ'LARINIZLA DA, OHAL'İNİZLE DE BAŞARAMAYACAKSINIZ...

KESK'in tarihi mücadele tarihidir. KESK'in tarihini yazanlara tarih anlatmak, "tereciye tere satmak" gibi bir densizlik olur. KESK 22 yıllık mücadelesinde sayısız badirelerden geçmiş, en ağır bedelleri ödemiş, siyasal iktidarlar karşısında asla baş eğmemiş bir sendikadır. KESK darbelere karşı demokrasiyi, savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, faşizme ve ırkçılığa karşı birlikte yaşamı, halkların eşitliğini ve kardeşliğini amasız, fakatsız, lakinsiz savunan tek sendikal örgüttür. Bu nedenledir ki, ulusal ve uluslararası alanda muhatap görülen tek sendikadır.

KESK evrensel bu değerleri savunduğu için siyasal iktidarlarca hedefe konmuş konmaya da devam etmektedir. KESK' i yenemeyenler şimdi toplu kıyım haline dönüşen OHAL'in hukuksuzluğunu "Allahın bir lütfuna" dönüştürüp KESK üyelerini kamu alanından toptan İHRAÇ etmek istiyorlar.

Başaramayacaksınız...

İtiraf etmeli ki, bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız insanlık dışı bir yöntemi deniyorlar. Bir insanı, bir aileyi aç, yoksul, çaresiz (!) bırakarak, açlıkla terbiye ederek, çeşitli yaftalar yapıştırarak toplumsal ilişkilerden soyutlamaya çalışmak esasında kendi çaresizliklerinin bir ürünü olarak görülmeli. İnsanlarına mutluluk ve refah sunamayanlar, baskıyı, açlığı ve yoksulluğu toplumsallaştırarak, iktidarın zor aygıtlarını hakekete geçirerek kendi sefil iktidarlarını sürdürmek istiyorlar.

Başaramayacaksınız...

Bakın, İHRAÇ edilen dostlar, normal bir demokratik hukuk devletinde olmuş olsa idik, ne ile suçlandığımızı bilirdik. Fakat bilmiyoruz, bizi bu ihraçlarla ne ile suçlamış olurlarsa olsunlar, eğer normal bir hukuksal işleyişte, örneğin; 657 sayılı DMK kanununa göre en fazlasından zorlama bir hukuki sonuç kademe ilerleme cezası, bilemediniz bir derece ilerleme cezası verebilirlerdi. Bu ceza da idari yargı veya üst hukuk yollarından iptal edilir ve adalet yerini bulmuş olurdu. Oysa sorgusuz sualsiz hepimiz İHRAÇ edildik.

Başaramayacaksınız...

Evet !.. Bizleri kamu alanından haksız ve hukuksuz bir biçimde uzaklaştırıyorlar. Erdal İnönü; "Olağanüstü hal, olağanüstü hukuksuzlukların kanun hükmüne bağlanmasıdır." demiş. OHAL'i kısa, en net bir cümle ile izah etmiş. Biliyorlar, maaşımızdan başka yaşamımızı sürdürecek olanağımız yok. Bizi en zayıf yerimizden vurarak, güçsüz, mecalsiz, bırakarak susalım, ses çıkarmayalım istiyorlar. Çocuklarımızın, ailemizin karşısında ezilelim, onların en insani yaşam olanaklarını karşılayamayalım istiyorlar. Aile birliğimizi dağıtmak, toplumsal dayanışma ilişkilerimizi koparmak, bizleri yalnızlaştırmak istiyorlar. Ekonomik, psikolojik sorunlar içinde debelenelim, insani değerlerden uzaklaşalım, insanlıktan çıkalım istiyorlar.

Başaramayacaksınız...

Sizin OHAL'iniz, KHK'leriniz, hukuksuzluğunuz, vicdansızlığınız varsa, bizim de onurlu, vicdanlı, bizimle dayanışma gösteren dostlarımız, arkadaşlarımız ve sendikalarımız var. Biz kazanacağız, siz kaybedeceksiniz. Biz, hem kendi çocuklarımıza, hem de bu ülkenin bütün çocuklarına onurlu bir gelecek ve bir arada kardeşçe yaşayacakları bir ülke bırakacağız.

Başaramayacaksınız...

Biz ihraç edilenler hırsızlık, yolsuzluk, evrakta sahtecilik, işyerlerimizde yüzümüzün kızaracağı en küçük bir yanlış yapmadık. İşimizi severek, işimize saygı duyarak yaptık, insanlara sevgi ile yaklaştık.

Başaramayacaksınız...

Tuzu dahi kokuttuğunuz bu güzelim ülkemizde duruşumuzla, insanlığımızla çevremizde rahatsızlık duyacak kadar saygınlık gördük. İktidar olanaklarını kullanarak istediğinizi yapabilirsiniz. Yapıyorsunuz da... Bütün kurumlar elinizde, bütün zor aygıtları emrinizde. Bir işaretinizle insanların hayatını kabusa çevirecek güç ve kudrete sahipsiniz. Bizim sığınacağımız ne adalet, ne hukuk, ne de demokrasi ve özgürlük var. Darbeyle mücadele adı altında ömrü darbe ve hukuksuzluklarla geçmiş bizleri kendi OHAL'inize dayanak yaptığınız sivil darbenizle darbeleyebilirsiniz. Şeytanın bile aklına gelmeyecek uyduruk gerekçelerle işimizi, ekmeğimizi elimizden alabilir, hayatımızı kabusa çevirebilirsiniz. Çeviriyorsunuz da...

Başaramayacaksınız...

Bu yaşattıklarınızdan korkunç düzeyde zevk aldığınız hukuksuzluğunuzdan, vicdansızlığınızdan, insani hiç bir değeri umursamadığınızdan belli. Besleme kalemşörler haline getirdiğiniz basınınızla toplumu tek yönlü koşullayarak kirletebilir, kendiniz gibi vicdansız, insanlar haline dönüştürebilirsiniz. Maaşlı asalak trollerinizle politikalarınıza karşı çıkanları susturmak, korkutmak için üzerlerine salabilirsiniz.

Başaramayacaksınız...

Bu hukuksuz, adaletsiz, vicdansız karanlık günler elbet bir gün sona erecek. Bu ülkede toplumsal barış sağlanacak ve sizler yaptığınız zulümlerle, hukuksuzluklarla anılacaksınız. Dünya tarihine bir bakın hangi zalim yaşattığı acılardan sonuç almış. Hepsi de insanlık dışı zalimlikleriyle tarihe lanetlenerek geçmişlerdir.

Sizler, zalimler başaramayacaksınız...

Bizler, mazlumlar, haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan, işi-ekmeği, geleceği elinden alınan İHRAÇ edilenler, KAZANACAĞIZ mutlaka kazanacağız.
Bu ülkede birgün hukukta, adalette elbet işler hale gelecek. Bizler ulusal ve uluslararası her alanda hukuksal mücadelemizi sürdürerek kazanacağız. Siz kaybedeceksiniz...

KAZANACAĞIZ, MUTLAKA KAZANACAĞIZ VE İŞİMİZE GERİ DÖNECEĞİZ...

Editör: Haber Merkezi