Bu dünyada pek çok insan, o insanların yaşadığı pek çok kent ve o kentlerde insanların birbiriyle karşılaştığı pek çok meydan vardır. Kimisi en başından beri şehrin kalbinde kalmış, kimisi taş taş üstünde kalmamacasına bombalanmış ve tekrar inşa edilmiş, kimisi dantel işler gibi süslenmiş, kimisi bir alimin bilgisiyle inşa edilmiştir. Tüm bunların içinde Ulus Meydanı Ankara’da, Taksim Meydanı İstanbul’da ve Konak Meydanı İzmir’dedir. İnsanoğlunun vadettiği şehirlerin en karmaşık, en belirgin, en yoğun hali yani bir nevi kalpleri buralarıdır. Bir şehir meydanlarından beslenir, onların etrafında büyür.

İçine doğduğumuz ve ona yöneldiğimiz batı kültürü meydanlar üzerinden şekillenmiştir. Antik Yunan’ın Agora kültürü, Romalılar’da forumlara döner. Şair Eubolus bu meydanları “incirlerin, mahkemede şahitlik yapanların, üzüm salkımlarının, elmaların, kiralık işçilerin, güllerin, muşmulaların, süsen çiçeklerinin, lambaların, su saatlerinin, yasa metinlerinin, tutuklama emirlerinin” diyerek tarif eder. Oysa şark kültüründe işler farklıdır. Şarkiyata göre insanların çok fazla sokakta olması, görünür olması, birbirleriyle tanışmaları birlik olmaları pek istenmez. Doğan Kuban bunu “Doğu’da meydan düşüncesinin birkaç istisna dışında yok oluşu, doğu toplumunun kendine özgü kapalı, demokratik olmayan yapısından kaynaklanmaktadır” diye özetler.

Bu bağlamda bakıldığında Konak Meydanımızın tarihi, tüm bu süreçleri özetler niteliktedir. Osmanlı’nın attığı ilk demokratik adımlardan biri olan Sened-i İttifak’ın imzalanmasının hemen ertesinde meydan kendiliğinden belirmeye başlar. O anlaşmayı imzalayan ayanlardan birisi olan Katipoğlu Mehmet şimdinin Hükümet Konağı olan yere bir konak yaptırtır. Devlet daha sonrasında bu konağı Vali Konağına çevirir ve şimdinin Belediye Binasının tam karşısına Sarı Kışlayı yaptırır. Daha sonrasında padişah Abdülhamit’in Bergama Sunağı’nın satılmasıyla elde ettiği altınlardan bir Saat Kulesi düşer nasibine. Üç tarafı etrafındaki binalarla çevrili bir tarafı denize açılan meydan İzmir’in kalbi gibi işler bir süre. Gümrüğe ve Tramvay hatlarına bu meydandan ulaşılır. Yunan ordusu şehre geldiğinde, ilk bu meydanda gösterir kendisini ve yine ilk bu meydanda direniş başlar.

Savaş geçtiğinde ve demokrasi tekrar saldırı altına alındığında, meydan da saldırıya uğrar, bir yanındaki Sarı Kışla “İzmir’e yakışmadığı” gerekçesi ile 1955 yılında Demokrat Parti zamanında yıkılır. Ülkenin siyasi iklimini gösterir şekilde Sarı Kışla on yıllarca “tarla” olarak kalır. Meydanın bir başından bir başına yollar geçirilir, kentlinin buluşma noktası vasfını yitirir, gelip geçtiği bir yere döner. Ülkenin en güzel meydanına dönüşmesi ancak Levent Priştina zamanında olacaktır.

Demokrasiyi tekrar inşa etmeye çalıştığımız bugünlerde meydanları da tekrar inşa etmeye çalışıyorlar. Konak Meydanının bisiklet mesafesinde bir kaç senedir yeni bir meydanımız, Karantina Meydanı var artık mesela. Bir zamanlar İzmir’e ilk kez ayak basılan yerde artık oturup, soluklanıp, denize dalıp birbirimize gülümseyebiliyoruz. Kemeraltı’nda Balıkçılar Meydanı, Buca’da Kasaplar Meydanı, Hatay’da Selvili Meydan gibi İtalyanların büyük meydanlardan, piazzalardan ayrılsınlar diye piazotto dedikleri meydancıklar yapılmakta. Semtlerin kalpleri de bu meydanlarda atmaya başlıyor. Ve günler geçtikçe, insanları bu meydanlara çekecek etkinlikler gerçekleşecek, hatta bir noktada kentli meydanlarına rengi ve nefesi kendi getirecektir.

Demokrasiyi illerden tekrar yeşerteceğiz. Ve bunun tohumları meydanlarda atılacak ve bir gün gelecek, ülkenin her meydanında tekrar aynı şarkılar söylenecek