Son yıllarda şehirden köye göç ya da zeytinlik alıp dönemsel göç, çoğunluğun hayali. Bu hayali yerine getiren, beyaz yakasını çıkartıp çiftçiliğe soyunanlar da az değil.

Şehirlerde trafik, yapılaşma, patron baskısı artıp komşuluk, nefes alacak yer azaldıkça kırsala özlem haliyle artıyor. Bunu daha önce yapıp, hayatını sosyal medyada paylaşan eski şehirlilerin de böyle cesur bir değişim için güven verdiği kesin.

Şehirden kırsala göçmek için arazi ve ev sahibi olacak kadar paraya sahip olmak yeter mi? Elbette yetmez. Sahip olduğun bahçenin toprağını, havasını, neyin orada yetiştiğini, toprak tüketeceğinden fazlasını verdiğinde ürün heba olmasın diye ne yapacağını bilmek gibi bir yığın bilgi ve pratiğe sahip olmak gerekir. Bunlara sahip olmak, “yerleştim” demek için yeterli mi peki?

Yok maalesef değil!

Yerleşilen köy, kasaba neresiyse oranın insanın değerlerini, bilgisini öğrenip saygı duymayı, bol bol dinlemeyi ve saygı duymayı gerektirir. Bunları özgürlüğü kısıtlayan konular olarak görmeyip şehirde yerleştiğin site yönetiminin koyduğu kurallara uymak gibi değerlendirmeli...

Şehirden kırsala göçenleri uzun zamandır izliyorum, kimiyle aynı sofrayı ve bahçelerindeki işin yükünü paylaşmışlığım var. Gördüğüm şu ki; kiminin zihni hala şehirde. Kimi ise hayal ettiği dünyayı kurmaya çalışırken yereldeki değerleri kaçırdığı için bocalıyor. Kimi ise şehirde harcadığı kas gücünden fazlasını kırsalda harcadığı için verdiği emeğe çok fazla değer biçip sıra dışı işler yaptığına kendini inandırıyor. Üretilen bir litre pekmezi “Ege’nin asırlık bağlarından toplanan üzümlerle kadim üretim yöntemleri ile ürettik” gibi cümlelerle ve yan komşunun sattığından yüksek fiyatlara satmaya çalışmak bunun örneği... Bilen bilir, bağcılık Ege’de asırları aşkın süredir yapılan tarımın bir çeşididir ve bağların önemli bir kısmı eskidir. Ürüne hikaye yazma, köylünün bilmediği şehirlinin iyi bildiği konulardan!

Kırsala göçerken sahip olduğu kimliği ve her şeyini geride bırakıp hayatına format atmayı göze alanlar da var. Şehirde yüksek ücretlere çalışan bir mühendisin köyde yevmiyeli elma, zeytin topladığını, üretmeyi istediği ne varsa köyün kadınlarına sorup onların emeğine ortak olarak öğrenmeyi tercih ettiği gibi bir örnek de var. Bu örnekler çoğaltılır... Herkesin vazgeçebilecekleri ve uyum sağlayabilecekleri ve bunlarla kurduğu hikaye ayrı. 

Kısacık hayatlarımızda kendimize sormamız gereken en temel sorulardan; “nasıl yaşamak istiyorum”. Bunun cevabı kenti terk etmekse eğer, bu eylemin sadece kendine etkisini düşünememeli göçer. Sadece kendini düşünmek, doğa gibi yaşamanın özüne aykırı.