Bir seçim ertesinde ne tartışmalar yaşanırsa o kadarına şahitlik ettiğim bir günün ortasında bir yazıyla hisleri ifade etmenin iyi geleceğini düşünerek bilgisayar başına geçtim. 25 Haziran günü her seçim sonrasında değerlendirmeleri aynı olan insanların yanında ilk defa kazanmaya bu kadar yaklaştığını düşünüp seçim sonunda yoğun bir hayal kırıklığını yaşayan insanların çokluğu dikkat çekiciydi.

Kimileri ezberlerinde kalan son kırıntılarla sanki bütün Türkler ve diğerleri aydınlık bir Türkiye’den yana oy kullanmış gibi bir kez daha “Kürtler Akp’ye oy verdi yine” dedi. İşin garibi ise bu insanların bu sözleri Akp’nin Trakya ve Ege bölgesindeki altı il dışında ilk sırada yer alamadığı on bir kentin güney doğuda olduğunu görmezden gelerek söylüyorlar olmaları olsa gerek. En büyük çelişki ise HDP’nin bir türlü “Türkiye partisi” olamadığını her fırsatta dile getirenlerin sadece bütün Kürtlerin HDP’ye oy vermesini bekliyor olmalarıdır. Aynı kişiler seçime dair sorumluluklarını sadece oy vermek ile tarif edip, on dakika bile olsa bir seçim kurulunun önüne gitmeye, sağı solu arayıp bir yerlerde desteğe ihtiyaç var mı diye sormaya zahmet etmeyip, konforlarından taviz vermeden seçim sonrası için tatil planları yaparken, Hakkari’de köylerinden yedi kilometre uzaklıktaki sandığa oy kullanabilmek için yürüyerek gidip gelenler ile Suruç’ta silahlı adamların cirit attığı sandık önlerinde her şeye rağmen oy kullanan insanları hiç mi görmediler dersiniz? Elbette HDP’nin güneydoğuda düşen oyları son birkaç yılda yaşananlar düşünüldüğünde çok anlaşılır değil. Ama kesin olan bir şey var ki bu sorunun cevabı “Kürtler yine Akp’ye oy verdi” de değil.

Bu seçimdeki tek vaadi kıraathane ve kek olan iktidarın bir kez daha seçimlerden galip çıkması apayrı çelişkileri içerisinde barındırıyor. Dolayısıyla seçmenin herhangi bir vaat ya da somut ihtiyaçları üzerinden bir tercih yapmadığı, kendilerine “ecdatlarını” hatırlatan reklamların bile etkisiyle kutuplaşmanın bir tarafındaki yerlerini daha da sağlamlaştırdıkları görülmekte. Aynı kitle için örneğin özellikle Muharrem İnce tarafından ifade edilen bilim, barış ve ekonomi başlıklı somut vaatlerin bir karşılığının olmaması din ve milliyetçiliğin bu seçmen kitlesi açısından ne kadar belirleyici olduğunu göstermektedir. Bu düzenden memnun olmayanların karşısındaki aşılması en güç noktanın burası olduğunu söylemek çok güç değil.

Memleket genelinde estirilmeye çalışılan milliyetçi rüzgâra rağmen CHP tabanında açığa çıkan HDP’ye oy verme eğilimi, HDP’nin meclise girmesine hatırı sayılır bir katkı yaptı. Aynı şekilde tüm araştırma ve anketlerde ortaya çıkan sonuçlar ile doğu ve güneydoğuda yaşayan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler ışığında HDP tabanının da en azından ikinci turda İnce’ye destek vereceğini söylemek fazlasıyla mümkündü. İşin seçimlere dair stratejisi ve taktik hamleleri bir yana iki partinin tabanındaki kırılan önyargılar bu seçimin, özelde CHP ve HDP tabanı için genelde ise memleket insanının azımsanmayacak bir kısmı için önemli sonuçları arasında yerini aldı.

Cumhur ittifakı için seçimden galip çıkmanın yanındaki en önemli kazançlardan birisi Akp karşıtlarında açığa çıkan moral bozukluğu olsa gerek. Akp karşıtlarının ilk kez kazanmaya bu kadar yaklaştıkları bir seçim olarak değerlendirilen 24 Haziran seçimlerinin kazanılamamış olması şüphesiz ki Akp’nin hiç kaybetmeyeceği anlamına gelmiyor. Fakat verili durumun özellikle CHP tabanında yarattığı umutsuzluk günlük de olsa bundan sonrası için Akp tabanının motivasyonunu daha da arttırıyor.

Memleketin bundan sonrası ne mi olacak dersiniz? Şahsi fikrim seçimi Millet ittifakı kazanmış olsaydı ülkeyi yönetmek onlar için hayli zor olacaktı. Belki birkaç ay sonra memleketi yönetemez hale geleceklerdi. Akp nin tekrar kazandığı bu seçimin ardından olacakları düşününce şunu söylemek kendimce mümkün. Tıpkı bir cümle önce söylediklerim gibi bu saatten sonra Akp’nin de mevcut siyaset tarzıyla ülkeyi çok rahat yönetebilmesi olanaklı olmayacaktır. Bu yönüyle önümüzdeki dönem muhalefetin kazanacağı bir sonraki sürece hazırlık yaptığı, iktidarın ise artık kaybetmeye doğru engelleyemediği bir gidişatı yaşadığı hareketli bir süreç olabilir.