Siyasi iktidar amaçladığı otoriter ve totaliter rejime giden yoldaki her engeli bertaraf etmeye çalışıyor. Bu yolda önüne çıkan en büyük engel olan yargı sisteminin yargıç ve savcı kısmını 2010 referandumu sonrasında önce Fetullahçı Cemaatle sonra 2014 yılında yaptığı düzenlemelerle kendisine destek sağlayanlarla bertaraf etti. Şimdi de kendisine hala biat etmeyen barolara yöneldi. Baroları etkisizleştirerek yargının kendisine bağladığı diğer iki ayağının ortaya koyduğu hukuksuzlukları örtmeye çalışıyor. Böylece kişilerin hak ve özgürlüklerini daha kolay ortadan kaldıracak, istediği her şeyi daha kolay ve daha sessizce yapabilecek bir ortam yaratma amacında. Tam da bu yüzden baroların bölünmesi, seçim yapıp yapmaması, Türkiye Barolar Birliği yönetiminde kimin olacağı sadece avukatları ve baroları ilgilendiren bir durum değil. Yaşanan sürecin sonuçları herkesi etkileyecek.

Baroları ele geçiremeyeceğini anlayan siyasi iktidar, baroları bölerek kendi güdümünde iş yapacak “paralel barolar” oluşturmayı denedi. Bütün baskı ve çabasına rağmen bunda başarılı olamayınca Türkiye Barolar Birliği seçimlerinin kendisi açısından tehlikeye girdiğini gördü ve bu seçimlerin yapılmasını engellemek, zaman kazanmak için salgını bahane ederek baroların seçimlerini erteledi. İzmir Barosu, idare mahkemesinden aldığı yürütmeyi durdurma kararına dayalı olarak genel kurulunu toplamak istedi. Bu kez de karşısına seçimin yapılamayacağına dair hukuka aykırı şekilde verilen ilçe seçim kurulu kararı çıktı. Cumartesi günü genel kurul toplantısı için Kültürpark’a gelen İzmirli avukatlar polis barikatlarıyla karşılaştı.

Siyasi iktidar, yasanın açık hükmüne rağmen ve belli bir sürede yapılması zorunlu olan seçimleri idari bir kararla, bir genelgeyle yaptırmayarak aslında gücünün sınırlarını test ediyor. Kendisine şunu soruyor; “seçimleri bir neden bularak yaptırmazsam toplum ne tepki verir?” Bu soruyu şimdi baro seçimleri üzerinden kendisine sorup nabız ölçüyor. İleride kaybedeceği muhakkak hale gelen seçimi yaptırmamak için siyasi ve hukuki bir zemin oluşturmaya çalışıyor. Erken veya zamanında yapılacak seçimi; salgın hastalık, ekonomik kriz, savaş hali vb. sebeplerle ertelemenin mümkün olup olmadığını deniyor.

İstanbul seçimlerinde YSK’nin üzerine baskı kurup, açıkça hukuka aykırı şekilde başkanlık seçimini iptal ettirmesi sonrasında tekrarlanan seçimde başına ne geldiğini gören iktidar, bu kez seçimi kaybedip iptal ettiremeyeceğini bildiğinden seçimi yaptırmamanın ya da kendisine en uygun zamanda yaptırmanın yollarını arıyor.

Siyasi iktidar hangi yolu ararsa arasın, hangi yolu denerse denesin sonuç değişmeyecektir. Seçimleri yaptırmazlar, yaptırsalar da kaybetmezler, kaybetseler de gitmezler düşüncesi hatalıdır. Siyasi iktidar istemese de toplumun dinamikleri seçimlerin zamanında ve hatta erken seçim olarak yapılmasını sağlayacaktır. Bu iktidar seçimi kaybedecek ve kaybettiği seçim sonrası iktidarı devredecektir. Bu ülkenin 200 yıla yaklaşan demokrasi mücadelesi, 100 yılı bulan cumhuriyet tarihi ve binlerce yıllık geleneği karşısında mevcut iktidarın yeri bugün göründüğü kadar büyük değildir.

Toplumsal zeminini kaybeden, hukuki meşruiyetini yitiren siyasi iktidar yönetme kabiliyetini de kaybetmiştir. Ülkenin hiçbir idari ve bürokratik mekanizmasını doğru düzgün çalıştıramayan ve yönetemeyen iktidar ortakları, oluşturdukları koalisyon hükumetinin ömrünü tamamladığını görmekte ve gidişlerini geciktirmenin yollarını aramaktadır. Toplumsal muhalefeti oluşturan unsurlar ile siyasi muhalefeti oluşturan siyasi partiler, parlamenter demokrasiyi yeniden ve daha güçlü şekilde kurma temelinde ortaklaşarak ve dayanışma göstererek; açık, meşru ve demokratik bir mücadele ortaya koydukları takdirde iktidarın bu çabaları boşadır.