Dünyamızın da Türkiye’mizin de birbirlerinden farkları yok; yaşamları tüketiliyor. Dünyamızın tüm suları dört sömürgeci şirket tarafından ele geçiriliyor. Onlara para vermeden tek damla su içilmesi, kullanılması mümkün olamayacak. Şu anda ele geçirebildikleri ve ticarileştirebildikleri içilebilir su miktarı, bütün bu suların yüzde beşi kadardır. Ancak elde ettikleri gelirleri ise tüm dünya petrol ticaretinden elde edilen gelirin yarısı kadardır! Kârlılıkları bu kadar büyük...

Hava kirliliği ile küresel ısınma tüm dünyayı yaşanamaz hâle getirmekte yarışıyorlar. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun Dilovası için yaptığı bilimsel çalışmada, anne sütü ve bebek dışkısında ağır metallerin varlığı kanıtlandı. Aliağa’nın Dilovası’ndan daha kötü durumda olduğu bilinmektedir. Ancak bu konuda yapılacak bilimsel çalışmalara ekonomik destek de verilmediği gibi engellenmektedirler de...

Tarımı da elbette denetleyebiliyorlar; tohumuyla, gübresiyle, tarımsal zehirleriyle. Zehirleriyle diyorum çünkü bunların ilâç olmadığı açık seçik ortaya kondu. Tarımsal toprakları da kendi çıkarları doğrultusunda yok ediyorlar. Hele ki, Türkiye’de!

Ülkemizdeki sanayi yerleşimlerinin tamamı en verimli ovalarımızdadırlar. Çukurova, Ergene Ovası, Söke Ovası, Menemen, Torbalı, Kemalpaşa, Bursa... Elbette bu plânsız sanayileştirilmenin sonucu plânsız kentleşmeyle kaybedilen tarım toprakları da vardır. En dramatik olanı ise senede ancak bir ay kadar kullanılan ikinci konutlar için feda edilen tarımsal alanlardır. Kafa beton olunca!

Tarımsal alanların katli ile ilgili olarak son günlerdeki bir tartışmaya dikkat çekmek istiyorum bu arada:

Biliyorsunuz, İzmir’de İnciraltı’ nın imara açılması söz konusu. Betoncu Narlıdere Belediye Başkanı, “...Ödemiş'te, Menemen'de tarım yaptık da İnciraltı'na mı kaldık? Oralarda tarım yaptık da AVM’lerin olduğu yeri mi koruyacağız? Plan ne kadar gecikirse, orada kaçak yapı sayısı artacak. Yani ben bir iş adamı ve belediye başkanı olarak uyarıyorum. Orasını koruyamayacağız. Keşke koruyabilsek! Kısıtlı da olsa oraya bir imar vereceğiz ve yerel yönetim olarak bunu kontrol edeceğiz..." Diyerek görevin daha önceki başkanlarca yapılmadığı gibi şimdi de kendisince de yapılmayacağını ilân ediyor. Devlet göz yummaz ise izin ve destek vermezse kim yapabilir ki o villaları?  İmar verip denetleyeceğinize imar vermeden denetleseniz de tarımsal alanlar korunsa?

Mandalina bahçelerini betonlara gömdüler. Seralar yıkıldı yok edildi. İnciraltı’nı da yok etmek için yıllardır uğraşıyorlar. İş adamı neden belediye başkanı olur ki? Halk da neden bunları seçer ki?

Yaşam böyle böyle yok ediliyor. Adım adım yok oluşa sürüklüyorlar dünyayı. Bu küreselleşmiş sermayeye ve onların yandaşlarına, politikacılarına karşı birlik olmak zorundayız, önceliğimiz bu olmalıdır. Ne saatler ne dakikalar kalmadı. Artık yok olmamak için saniyelerin kıymeti var!