Aklı başında bir işe sahip olmak…

“Bizim çocuk kendini tiyatroya falan çok kaptırmasın! Tiyatroyu biz de çok seviyoruz, ama bu ülkede sanat karın doyurmuyor. Biz çocuklarımızın aklı başında bir mesleği olsun istiyoruz.”

Aklı başında meslek…

Hayatı sorgulamasın, duyarlı, sağduyulu olmasın, paylaşımcı olmasın, toplumsal sorunlar onu zerre ilgilendirmesin. Hiç âşık olmasın, acı çekmesin, sorunlarını çözmeyi öğrenmesin, hiçbir duygusunu tanımasın, kendi yaşamının sorumluluğunu almayı bilmesin, topluluk içinde kendini ifade edemesin, ama aklı başında bir işi olsun.

Mümkünse, üniversite okurken dersleri dışında hiçbir ilgi alanı olmasın. Kitap okuyarak zaman kaybetmesin, gezmesin, araştırmasın, üretmesin, dünyada olup bitenlerden asla haberi olmasın… Bir an evvel okulunu bitirsin. Diplomasını alır almaz bir kurumda hemen iş bulsun. Aklı başında işini sorgusuz sualsiz yapsın. Aklını daha çok kullanıp hemen bir ev satın alsın, on yıl boyunca kredi ödesin. Bankalara borçlandığı için de, iki kat daha fazla akıllı olmak zorunda kalsın.

Tiyatro yapsın, ama aklı başında işinden zaman kalırsa yapsın. Sanat karın doyurmaz öyle değil mi?

Tiyatroyu o kadar çok seviyorsa seyirci olsun.

Ne olursa olsun, asla sanata bulaşmasın. Aklı başında biri zaten sanatın herhangi bir dalını meslek olarak seçmez. Sanatı sever, ama hobi olarak sever. Uzaktan uzağa sever. Dokunmadan… Bulaşmadan…

“Hocam sanatta çok para var mı? Doktor, mühendis, öğretmen olsam, tiyatroyu boş zamanlarımda yapsam olmaz mı? Ailemi tiyatro okumak için bir türlü ikna edemiyorum!”

Farklı yaş gruplarıyla yürüttüğüm tiyatro çalışmalarında çok kıymetli deneyimler yaşıyorum.

Gençler, çocuklar, yetişkinler, anlaşılmak istiyorlar, dertlerini anlatmak istiyorlar, görünür olmak istiyorlar, utanmadan, çekinmeden, yargılanmadan duygularını ifade etmek istiyorlar. Kısacası insan anlaşılmak istiyor. Sanat, kendimize doğru çıktığımız yolda, elimizden tutup, korkmadan yürümemize yardımcı oluyor.

Sevmedikleri, istemedikleri mesleklerde zorunlu olarak çalışan insanlar yaşayan ölüler gibi geziyorlar.

Sanat karın doyurmuyor derken ruh açlıktan ölüyor kimse farkına varmıyor.

“Ben aslında tiyatrocu olmayı çok istemiştim, ama babam izin vermemişti. Çok içimde kaldı” diyen insanlarla çok fazla karşılaşırız.

Kendi hayatımıza dair önemli bir isteğin, içimizde kalması, bastırılması, engellenmesi, ne kadar ağır bir yüktür kim bilir!

Yaşamımızda sanata daha çok yer açmalı. Sanatın dokunduğu gençlerin hayata bakışları değişiyor. Farkındalıkları artıyor.

Gençlerin aklı başında işler yapmalarını istiyorsak; onların kendilerini tanımalarına, isteklerini ifade etmelerine izin vermeliyiz. Bunu da en kolay sanatla yapabiliriz.

Sanat, ruhumuza, yaşamımıza şifa olur…

Korkmayın!

Sanat aklımızı başımızdan almaz, aklımızı başımıza getirir…