Herkesin kafasının içinde sürekli konuşan, akıl veren, muhasebe yapan bir içses var. Soru şu: Bu içses sizi ne kadar etkiliyor? Bilim insanları bu iç monologların neden kimilerine yarar sağlarken başkalarının yaşamlarını darmadağın ettiğini, kişinin kendisiyle iletişim kurmasının doğru ya da yanlış yolları olup olmadığını ve eğer varsa içsesi biraz daha yüksek olanlara çözüm getirebilecek yöntemlerin olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Michigan Üniversitesi Duygu ve Benlik Denetimi Laboratuvarı’nın kurucusu ve yöneticisi Ethan Kross bu alanda uzun yıllara dayanan çalışmalarını ve bulgularını bir kitapta topladı: Chatter: The Voice in Our Head and How to Harness It. (Gevezelik: Kafamızın içindeki ses. Onu nasıl daha iyi kullanırız?) Kross, belli bir dozda olumsuz duyguların insanlara iyi geldiğini, ancak bu doz aşıldığında da oluşabilecek tersliklerin bir ölçüde giderilebileceğini belirtiyor. Kross, sıkıntıya düştüğümüzde bunun MRI taramalarına da yansıyan duygusal etkileri yanında, fiziksel sonuçları da olduğunu-iç monologların insanlara yarardan çok zarar verebileceğini gösteren bir yığın araştırma bulunduğunu söylüyor. Örneğin; yanlış bir iç monolog hızlı yaşlanmaya bile neden olabiliyor.

MESAFELİ İÇSEL KONUŞMA

Ancak bu durum hiç konuşmamanın daha iyi olacağı anlamına da gelmiyor. Kross, “Duygularımızdan tümden kaçınmak iyi bir şey değil, bunun yerine araya mesafe koymak daha yerinde olabilir. İnsanlar mesafe koymayı kaçınmak ya da bastırmak olarak anlıyorlar, oysa ben bunu geri adım atıp duruma daha geniş bir açıdan bakma becerisi olarak değerlendiriyorum” diyor. Bir araştırmaya göre, insanlar kendileriyle dakikada 4 bin sözcüğe eşdeğer bir hızla konuşuyorlar (bir kıyaslama yapacak olursak, bir liderin ulusa sesleniş konuşması yaklaşık 6 bin sözcük). Öyle olunca, içsesi dinlemenin yorucu olmasına şaşmamalı. Ancak insanları felce uğratan içses, engelleyici de olabilir. 2010 tarihli bir araştırma, içsel deneyimlerin dışarıdakileri sürekli gölgede bıraktığına işaret ediyor. Kross da kendine odaklı tekrarlı olumsuz düşünmenin (ruminatif düşüncenin) bizleri etkisi altına alıp en mutlu anımızı bile mahvedebileceğine dikkat çekerek içseslerini kısabilenlerin daha mutlu olduklarını belirtiyor.

ALET ÇANTASI

Kross kitabında içsesin kısılmasına yardımcı olabilecek “alet çantası” adını verdiği yöntemlere odaklanıyor. Deneyler “mesafeli içsel konuşma” adını verdiği yöntemin duygusal bakış açısı edinmenin en doğrudan ve hızlı yolu olduğunu gösteriyor. Kişinin kendisiyle farklı biriymiş gibi konuşması insanı yalnızca sakinleştirmekle kalmayıp daha iyi bir izlenim bırakmasına ve sözgelimi bir iş görüşmesinde daha başarılı olmasına da yardımcı oluyor. Kross’un öteki yöntemlerinin bir bölümü zaten biliniyor: Dokunmanın gücü (kollarla birini sarmalamak); doğanın gücü (bir ağaca sarılmak); dağda yürüyüş, ya da bir sanat yapıtı karşısında zaman geçirmek gibi şaşkınlık verici etkinlikler de farklı bir bakış açısının edinilmesine yardımcı oluyor. Günlük tutmak kimilerine yararlı olurken “ödünleyici denetim” adını verdiği ve daha çok çekidüzen vermek olarak bilinen dışta düzenin yaratılması da içsel düzeni etkiliyor. Araştırmalar ritüellerin ve kişinin uğurlu olduğunu düşündüğü kimi eşyanın da (nazar boncuğu gibi) yararlı olabileceğini, sahte ilaçların (plasebo) içsesin yatıştırılmasında tıpkı fiziksel rahatsızlıklardakine benzer bir etki yarattıklarını gösteriyor. Kitabını pandeminin patlak vermesinden önce tamamlayan Kross, yayımlanışının “insanın yaşamında bir kez tanık olabileceği pandemi, siyasal belirsizlik ve yaygın grup düşüncesinin hep birlikte yaşandığı” bir döneme denk geldiğini belirtiyor. Bugüne dek en çok alıntılanan yazısında, içses için genelde “dev bir megafon” işlevi gören sosyal medyanın yansımalarını araştırıyor ve Facebook’un titizlikle gezinilmesi gereken bir alan olduğuna dikkat çekiyor.

GEÇİCİ UZAKLAŞMA

Pandemi konusunda kimilerinden daha karamsar bir tablo çizen Kross, bunun uzun erimde ruhsal sağlığımızı derinden etkileyeceğine inanıyor ve bunalımla kaygı belirtilerinin şimdiden görülmeye başlandığını belirtiyor. Pandemi kaygısı çekenlere en çok “geçici uzaklaşma” yöntemini öneren Kross, bunun kişinin ileriye bakıp kendisini gelecekte görmesini gerektirdiğini söylüyor. Araştırmalar zorlu bir deneyimden geçenlere, hemen ertesi gün değil de 10 yıl sonra o konuda ne düşünecekleri sorulduğunda sorunların anında geçici bir niteliğe büründüğünü gösteriyor. Kross, bunun bir zamanda yolculuk biçimi -bir tür Tardis*- olduğuna inanıyor.

*Tardis (Time And Relative Dimension In Space/Uzaydaki Zaman ve Göreli Boyut); İngiliz bilimkurgu dizisi Dr. Who’daki uzay ve zamanda herhangi bir yere gidebilen zaman makinesi.

Why your most important relationship is with your inner voice

The Guardian

(Rita Urgan)

Editör: Haber Merkezi