YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE- Küresel salgına dönüşen Korona virüs nedeniyle Çin’de hayatını kaybeden doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının sayısı yüzde 30’un üzerine çıkarken, sağlık çalışanları buna rağmen yılmadı ve riskin yüksek olmasına rağmen virüsle savaşın ön cephesinde yer almaya devam etti. Geçen her gün vaka sayısının arttığı ülkemizde de görünen o ki; doktorlarımıza, hemşirelerimize ve diğer sağlık çalışanlarımıza çok büyük işler düşecek. Herkes evine kapanırken, onlar en iyi şekilde görevlerini yerine getirmeye devam edecek.

Peki Türkiye’de Sağlık Bakanlığı gerçekten de süreci etkili sürdürüyor mu? Sağlık çalışanlarının ve hastanelerimizin durumu nedir? Bu süreç bize neyi gösterdi? Tüm bu soruları İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Op. Dr. Fatih Sürenkök ile konuştuk.

‘ÇOK GECİKTİK!’

Türkiye’de sokağa çıkma yasağının konuşulduğu bir süreçte hala hastanelerin polikliniklerinin dolu olduğunu, insanların acil ve zorunlu haller dışında hastaneye gitmeye devam ettiğini kaydeden Sürenkök, “Hastanelerin normal poliklinik hizmeti veriyor olması 2 nedenle çok tehlikelidir. Birincisi, bütün mikropların buluştuğu yer hastanedir. Enfekte olan hasta da dizi ağrıyan hasta da hastaneye geliyor. Burada insanların teması en yüksek oranda. İkincisi bizim üst düzey alarm verdiğimiz noktada; Türkiye’deki tüm sağlık kurumları, acil ve zorunlu haller dışında bütün enerjisini salgına yöneltmeliydi. Hastaneler buna göre organize edilmeliydi. Bunlar inanın çok gecikti. O nedenle belki de sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı enfekte oldu. Bu bir savaşsa eğer sağlık çalışanları bu savaşın en önündekiler. O yüzden sen bu askerini korumak zorundasın. Bu askerlerini hastaların önüne atıyorsan 3 gün sonra savaşacak insan bulamazsın.” diye konuştu.

‘HASTANEYE GİTME!’

Hastanelerin içinde 60 yaşın üzerinde doktor, hemşire ve personeller olduğunu ve bu çalışanların idari izinli olmamasını eleştiren Sürenkök, “İhtiyaç olduğunda tekrar göreve çağırabilirsin. Zaten hastaneleri hafta sonu gibi sadece acile bakacak hale getirdiğinde iş yükü de azalacaktır. Ancak bunlar yapılmadı. İzmir’de Ege Üniversitesi, Tepecik ve Dokuz Eylül Hastaneleri ‘acil olmayan ameliyatların’ ertelenmesi ile ilgili kısmi bir karar aldı. Bu olumlu bir karardır. Biz de İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve diğer hastanelerin Başhekimliklerine de müracaat ediyoruz. Bunun bir an önce resmi olarak yapılması gerekiyor. Halkın mümkün olduğunca acil durumlar dışında hastanelere gitmemesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

‘ORTAK AKIL OLMALI’

Tüm sağlık çalışanlarının yoğun şekilde kişisel korunma malzemelerine ihtiyaçları olduğunu, Sağlık Müdürlüğü’nün hızlı şekilde buna organize olması gerektiğini söyleyen Sürenkök, “Ayrıca bir kentte birden fazla ‘koordinasyon merkezi’ ya da ‘acil eylem kurulu’ olmaz. Ortak aklın olması gerekiyor. Tabip Odası olarak bu müracaatları yaptık. Ne siyaseti ne kamuyu ne de görev farkına bakmaksızın en faydalı olabilecek insanları bir araya getirerek mücadele etmek zorundayız. Sayın Sağlık Bakanı iki haftalık bir öngörüde bulundu ama bu mücadele aylarca sürebilir. Enerjimizi, ortak aklımızı ne kadar korursak o kadar iyi olacak.” şeklinde konuştu.

‘DOĞRU DEĞİL!’

Tabip Odaları ve Tabipler Birliği olarak işin içine girmek istediklerini, şeffaf olarak hizmet verilmesi gerektiğini, salgının yayılırken siyasi kimliğe bakmadığını ve bu nedenle de Bakanlığın uzmanlığı bulunan odaları, birlikleri ve STK’ları sürece dahil etmesi gerektiğini kaydeden Sürenkök, “Bu yükün altına biz de elimizi sokmak zorundayız. Buna izin verilmiyorsa eğer bu siyasi bir tavırdır. Biz böylesi süreçte eleştiri hakkımızı saklı tutuyoruz ama Sağlık Bakanlığı krizi tek başına yönetme isteği içerisindedir. Ortak aklı zorla istiyoruz. Bu bizim görevimiz aynı zamanda. Bizim derdimiz işin başına geçmek değil. Bu halkın sağlıkla ilgili sorumluluğu bize ait. 6023 sayılı kanunla kurulan Türk Tabipler Birliği, kanuna göre ‘halkın sağlığını korumak ve kollamakla görevlidir’. O nedenle Sayın Bakan bizleri dışarıda bırakarak doğru bir iş yapmıyor.” dedi.

‘ŞEHİRLER AÇIKLANMALI’

Sağlık Bakanlığı’nın salgın ile ilgili açıklamalarını gece saatlerinde yapmasını özel bir olumsuzluk olarak görmediğini ama sayıların ve şehirlerin şeffaf olarak söylenmesi gerektiğini kaydeden Sürenkök, “Biz, tehlikenin nerelerde ve ne kadar olduğunu bilmek zorundayız. Halk da bilmek zorunda. Talep ettiğimiz kişisel korunmaların sağlanması, halkın konuyu ciddiye almasıyla paralel bir olay. Buradaki ciddiyet, hastaların aramızda gezdiğini bilmemiz ile olacak. Aksi takdirde Karşıyaka’da, Alsancak’ta kalabalık grupları görmeye devam edersiniz” diye konuştu.

SALGIN BİZE NE GÖSTERDİ?

Salgının, yerel yönetim açısından; yaşanan kentin ve kullanılan ortak alanların periyodik olarak ilaçlanmasının ne kadar doğru ve insani olduğunu gösterdiğini kaydeden Sürenkök, “Sağlık Bakanlığı açısından; devasa Şehir Hastaneleri’nden önce, koruyucu sağlığa ve kişisel tedbirlere para harcanması gerektiğini gösterdi. Halk açısından; şuanda ezbere yaşadığımızı, kentlerdeki kirliliğin ve yaşam şeklinin değiştirilmesi gerektiğini gösterdi. Ayrıca halka; siz virüsten kaçarken, reçete yazmadı diye burnunu kırdığınız, bıçakladığınız sağlık çalışanının sizin için hastanelerde mücadele ettiğini gösterdi. Sağlık çalışanları olarak ise bize; hiçbirimizin hazırlıklı olmadığını ve kriz her an kapımızdaymış gibi örgütlü olmamız gerektiğini gösterdi.” dedi.

Dr. Sürenkök vatandaşlara, “Lütfen zorunlu haller dışında hastaneye gitmeyin. İzolasyonu korumak için bu şart. Lütfen sokaklara çıkmayın, toplu taşıma kullanmayın ve evlerinizde kalın.” diyerek çağrıda bulundu.

Editör: Haber Merkezi