“Toplumsal yaşam insanlığın ortak ürünüdür.”

Niyetlerimiz iyiliği yaymaya, amaçlarımız barış ve mutluluğu paylaşmaya, sözlerimiz içtenliğimizi yansıtmaya yönelik olursa karşılık bulabiliriz...

Bunun bilincinde miyiz?

Yaşamakta olduğumuz dünya, insanlık tarihi boyunca ilkel komünal toplumdan bugünlere kadarki birikimlerin sonucudur. Doğada olduğu gibi onun ayrılmaz parçası olan insan toplulukları ve toplumlarındaki devrimlerle yaşam güzelleşmiş ve gelişmiştir.

Bu güzel doğal ve toplumsal yaşamların yeniden ve daha yaşanabilir, sürdürülebilir olabilmesi için devrimlere gereksinim vardır. Elbette bunun için de önyargısız, dogmalardan arınmış ve doğada karşılığı olmayan boş inançlardan sıyrılmamız gerekir. Çağın devrimcisi ve umutlu olmak gereklidir!

“Umut, bilimsel bilgilerden kaynaklanmalıdır, ham hayallerden, boş inançlardan değil!”

Böyle miyiz acaba?

“Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” ile başladı bugünlere yolculuğumuz. “Anayasaya aykırı olduğunu bile bile...” oy vermeye vardı günümüzde. “Yurtta sulh cihanda sulh” ise her savaş tezkeresine destek vermekle ihanete uğradı.

Ne merkezi iktidar sahipleri ne de yerellerdekiler birbirlerinden farklı değiller. Biri tüm ülkede diğeri de kendi egemenlik sınırları içinde aynı yöntemlerle aynı politikaları uyguluyorlar. İlginç olanı ise oy verenleri diğerinden farklı ve olumlu sanıyor olması. Yaşasın algı oluşturma sanatı. Öyle ya, olguları değiştiremiyorsan algıları değiştir! Değiştiriyorlar da...

Bakın yerel yönetimlerinize, bir fark görebiliyor musunuz amaçlarında, ilkelerinde ve de yöntemlerinde? Seçmenler aldatılarak; biri sanki diğerinin sanki alternatifiymiş gibi seçtirilerek yönetiliyoruz. Esasında yönetildiğimiz de yok ya... Dış güçler ne emrediyorsa o! Açık seçik dış güçlerin kimler olduğunu yazayım da bunu kullananlara benzemeyeyim: İngiliz Bankerleri, ABD, AB, NATO, İMF, DB!

Evet, siyasetimiz ABD ve AB’ne; ekonomimiz DB, IMF ve İngiliz Bankerlerine; TSK da NATO’ya emanet. Yani dış güçler, yani uluslararası yeni sömürgeci devlet! İrade onlarda; bize uygulamak düşüyor. Yoksa Muhammed Musaddık, Allende, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi gibi olursunuz.

İşte nedenlerledir Anayasa’yı uygulamamalar, hukuksuzluklar, her savaş tezkeresine oy vermeler, imdatlara yetişmeler, insan hak ve ihlâlleri, kayıplar, yargısız infazlar... Siz daha sayabilirsiniz.

Böyle bir siyasal ortamda yaşamın savunulması, sürdürülebilmesi mümkün olabilir mi?

Suçlamakla, söylenmekle kurtulamayız bu sömürge düzeninden. Ama önce önyargılarımızdan, dogmalarımızdan kurtulmamız gerekir. “Aynılar” ile “farklılar”ı ayırt edebilmeyi becerebilmeliyiz. Birinin ülke genelinde yaptığını diğerinin ülke yerelinde yaptığını görmeliyiz artık. Her ne kadar ötekileştirilip zindanlara atılmış, yerlerine kayyumlar atanmış olsalar da farklılardan yana farklılaşmalıyız.