Güler yüzlü bilge kişiliğiyle, uzun yıllardan beri İzmir’in kültür, sanat edebiyat ortamlarında görmeye alıştığım bir yazar dostum var; Yıldız İlhan. Sanat ve edebiyatla yoğun olarak ilgiliyseniz ve İzmir’deyseniz, mutlaka bir kez de olsa Yıldız İlhan’la karşılaşmışlığınız vardır; eminim…

Çok yönlü bir sanatçı ve gerçek bir entelektüeldir Yıldız. Bir bakarsınız rengârenk şahmeranlarıyla gözlerinizi kamaştırıp sizi bir masal dünyasına alıp götürür; bir bakarsınız harika yemek tarifleriyle hayatınızı şenlendirir…

Yaşama coşkusuyla dopdolu, güzel bir insandır o. Alsancak’ın kültür ortamlarında, entelektüel kafelerde, sanat etkinliklerinde onu görmek insana huzur verir. Bilirsiniz ki, Yıldız’ın olduğu her yer onun varlığıyla güzelleşmiş; anlam ve derinlik kazanmıştır.

Yaratıcı yazma atölyesinde pek çok genç yazara yeni ufuklar açmayı başaran bir yazı eğitmeni olduğu kadar, şiir ve öykülerindeki dil güzelliği, içtenlik ve düşünsel derinlikle de dikkatimizi çeken bir edebiyatçıdır. Öykülerinde farklı ve özgün kurgular yapmaktan, metinler arası göndermelerle yazmaktan hoşlanan Yıldız İlhan’ın, sadece İzmir için değil, ülkemiz yazını için de bir değer olduğu kanısındayım.

Yıldız İlhan’ın en dikkate değer yönlerinden biri, harika bir kitap okuru olmasıdır. Yerli ve yabancı klasikleri, Latin Amerika yazarlarının eserlerini hatmetmişliğinin yanı sıra, genç öykücüleri sürekli izlemesi ve onların eserlerine dair fikirler, değerlendirmeler, yorumlar oluşturup onları sosyal ortamlarda paylaşması da önemlidir. Genç edebiyatı izlemek kolay değildir; onun bu çabasının da ayrı bir değeri olduğu kanısındayım.

Uzun zamandan beri Yakın Kitabevi’nde Yakın Okuma Grubu’nu yöneten Yıldız İlhan, burada pek çok kitap okuru tarafından ilgiyle karşılanan kitap okuma /yorumlama etkinlikleri de gerçekleştirmektedir.

Yıldız İlhan’ın bende imzalı bir şiir kitabı var; adı “Sus Sesi”. İki de imzalı öykü kitabı yer alıyor kitaplığımın raflarında. Birinin adı “Hiç Kuşu” diğeri de son kitabı “Yangın Merdiveni”. (*) İlk anda tek ve kıpkırmızı bir gelinciğin süslediği kapağıyla dikkat çeken bu kitabını da öncekiler gibi, ilgiyle ve beğenerek okudum.

“Çatlayan nardır kentim / ağu damlatır kalbinden” dizeleriyle başlıyor kitabın ilk bölümü. Okudukça fark ediyoruz ki, bu öykülerin içinden İzmir geçiyor; İzmir’in sesi, imbatın esintisi yankılanıyor.

Kitabın ilk öyküsünde “İyidir aynı kentte doğmak, yaşamak, kocamak. Bir kentin soluğunu an be an teninde duymak; onunla gelişip serpilmek iyidir.” diyor Yıldız İlhan. Unutulmaz öykü kişileri canlanıyor pek çok öyküsünde. İzmir’den, yaşadığımız kentten seçtiği karakterler, sayfalarda soluk alıyor.

İzmir’in kenar mahalleleri, yoksul sokakları, o eski zamanları… “Güzel zamanlardı! Vakit ağır ağır akar, akşamlar da sabahlar da geçmek bilmez. Çocuklar bu bir türlü akmayan saatlerde yeni oyunlar icat etmekten yorgun düşerdi. Hilal Sineması’nın yıldızlı geceleri altında Malkoçoğlu kahramanlaşır, çiçekçi kör kızla gözyaşlarına boğulurlardı. Türkan’ın buğulu gözleriyle okuduğu şarkı, mahallede dilden dile dolanırdı.” diye devam eden satırlarda, çoğumuz, İzmir’de geçen çocukluğumuzu buluyoruz.

Tarık Dursun K.’ya, Can Baba’ya selam göndermeyi de ihmal etmeyen sayfalarda, İzmir’de akıp giden eski zamanları yüreğimizin derinliğinde hissediyoruz. Kordon’a çıkıyor, Basmane’den geçiyor; Konak’ta Körfez vapurlarına selam duruyoruz.

Atom Rıza’yı, Üfürük Kamil’i, Altınlı Perihan’ı… daha pek çok öykü kişisini, İzmir’deki yaşamın içinden alıp harflerin içinde yeniden yaratıyor Yıldız İlhan. Yerelden evrensele açılan öykülerinde insan gerçeğini ince ince işliyor.

Yıldız İlhan’ın bazı yazar ve şairden seçtiği epigraflar öykülerin anlam zenginliğini çoğalttığı gibi, farklı metinlere de açıyor zihnimizi…

İzmir’i yaşatan, insanımızı dillendiren öyküler okumayı sevenlerin “Yangın Merdiveni”ni ilgiyle ve beğenerek okuyacakları kanısındayım. “İyi ki yazdın,” diyorum Yıldız İlhan’a; “hep öyküler yaz; içinde İzmir de olsun,” diye sesleniyorum içtenlikle.

“Yangın Merdiveni” içindeki bir öyküden seçtiğim cümlelerle, sesimi Yıldız İlhan’ın sesine katıyor; bu değerli yazın dostumu sevgiyle selamlıyorum:

“Camdan olsa evlerin duvarları, camdan olsa. Kim bilir neler yaşanır o evlerde? Tahmine bile yer bırakmaz o duvarların ardı. Taş gibi susarlar. Sessizlik ince ince kırılır. Çığlıklar katılaşır. Nasıl da baş eğilir unutmaya. Güzel anları hatırlamak için karıştırılır kalp defterleri. Misket olup odanın her yanına dağılır gözyaşları. Kim bilebilir bir hayatı kaç hayalin terk ettiğini. Kim. . kim?

Hiç büyük cümle.

Kapat kitabı. Rüyaya vakit kalsın.”

(*) Yıldız İlhan, Yangın Merdiveni, Kibele Yayınları, Nisan 2017.