Bir sabah Kordon'da yürürken küçük retro bir mekana rastladım. Karşı komşum Nimet teyzenin evi gibi geleneksel döşenmişti. Gençler 'bu geleneksel de ne demek' diye sorabilirler. Çünkü onlar dantel ve işlemelerle dolu bir ev görmemiş olabilir. Dantel masa örtüleri, televizyon kapanınca dantel örtüsüyle üzeri örtülürdü. El emeği göz nuru yapılmış el örgüleri, kanaviçeler. Şimdi 'kanaviçe de nedir?' diye sorduğunuzu duyar gibiyim, üzgünüm buradan her şeye cevap veremem yazım sonra başka yerlere gidiyor. İnanın sonra ne anlatacağımı unutuyorum. Nimet teyzemle oturup kahve içerdik. Onun sıcak evine ve sohbetine bayılırdım. Fincanları babaannemin evinin sıcaklığını hatırlatırdı. O fincanlarla kahve içmeye bayılırdım.

Kamuran isimli bu mekandan ayrılmıştım, önümden geçen bir kargo aracının arka kapağına gözüm takıldı. Bir kitap reklamı vardı. "Kemo Kafası" çok şaşırdım. İlk defa bir kargo arabasının arkasında kitap reklamı görüyordum. Hemen kitabı alıp okumaya başladım. Bulursanız mutlaka okuyun ben çok etkilendim.

Yıllar sonra elime "Retro Öyküler" kitabı geçti. İlk hikaye "Retro" kanser hastası bir kadını anlatıyor. Kendi iç dünyasında yaşadıkları, çevresinde gördüğü diğer hastalar, aile ve arkadaş ilişkileri, arada yapılan ince esprilerle anlatılıyor. Yazar Melike Şenyüksel toplumsal olayları yüreklilikle ele almış.

Kitaptan küçük bir alıntı ile devam edelim. "Ziyaretime gelen bir arkadaşım ‘İşte bunlar hep retro’ diyor. Gülümsüyorum. Merkür bu yıl içerisinde üç kez retro hareketi yapacakmış, bir yandan da elindeki astroloji dergisini karıştırıyor."   Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin 2010 yılından bu yana düzenlediği Türkan Saylan Sanat ve Bilim Ödülleri'nin sanat alanındaki ödülü Melike Şenyüksel'in "Retro Öyküler" ile Esmahan Devran İnci'nin 'Suyun Şarkısı' kitaplarına verildi.

Başta da belirttiğim gibi kitap yaşadığımız dönemin izlerini taşıyor. Kadına şiddetin en çarpıcı şekilde anlatıldığı şu cümlelere değinmeden edemeyeceğim. Kitabın ve yazarın durduğu yeri bir daha yüzümüze tokat gibi vuruyor. "Gitsem yanına, baba senin yüzünden oldu her şey, boş yere bana kızma desem. Bana el kaldırırsa eski günlerde olduğu gibi hemen annemin arkasına saklanıversem, annemi de saklamak lazım ama nasıl olacak? O koca yumrukla kadını baş başa bırakıp savuşup gitmek de olmaz ki, yapamam öyle de..."  Bu cümleyi okuduktan sonra bir çocuğun babasını annesini dövmesin diye elsiz, bağırıp, kötü söz söylemesin diye ağzı olmadan çizdiği resim aklıma geldi. Okuduğunuz her hikaye sizi bir resme, fotoğrafa, toplumsal bir olaya götürüyorsa içinde, tam kalbinizin üzerinde iz bırakıyorsa bu ülkenin Türkan Hocasının ödülünü hak etmiş ve almış demektir. Melike Şenyüksel seni yürekten kutluyorum.

Nimoşum (Ben ona hep böyle seslenirdim) kahve fincanlarını kızlarından alıp Kamuran'a geldim. Rica ettim o fincanda bana kahve yaptılar. Sen yoksun, karşı kapı artık duvar. Bundan sonra burada içelim kahvelerimizi sen gidince çok üzülmüştüm, eşyaların gidince daha çok üzüldüm. Çünkü evinin sıcaklığı gitti. Soğuk duvarlar kaldı.