Korona günlerinde kalkıp başka bir şey yazmak biraz riskli olsa da deneyeceğim. Yerel mevzuları es geçmeden bu virüsle savaşmaya devam etmek çok da zor olmasa gerek. Benim en az Korona kadar tehlikeli bulduğum, bizim coğrafyamıza has lokal virüs olarak tanımladığım şey üzerine bir şeyler konuşalım istiyorum bu hafta: Rant, siyaset ve hamaset.

Geçen hafta Kiraz Belediye Başkanı Saliha Özçınar, AKP Kiraz İlçe Kongresi’nde Tunç Soyer’i ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni kendilerine değil hizmet üretmek; yapmak istedikleri hizmeti engellemekle suçladı. Konuyu merak edip deştiğimde ise ortaya farklı şeyler çıktı. 288 bin m2’lik alan, 2017 yılında Kiraz Belediyesi’nin teklifi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 25 bin planda ‘’Üniversite ve Sağlık Alanı’’ olarak planlanmış. Alt ölçekli planların da bu karar doğrultusunda yapılması beklenirken Bakanlıkça parselde planlı olan üniversite alanı kaldırılarak, sağlık alanı küçültülerek ve ticaret alanı eklenerek 150 bin m2’lik kısmı yeniden planlanarak revize edilmiş. Bakanlık tarafından yapılan planda sağlık alanı 30 bin m2 iken, konut ve ticaret alanı 37 bin m2 olarak belirlenmiş meğerse. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, sosyal alanları kaldırmak suretiyle anılan parselin büyük bir kısmını TOKİ alanı ilan etmiş yani. Özetle sosyal donatı alanı eksiltilen bu plana İzmir Büyükşehir Belediyesi dava açmış; mahkeme de aynı gerekçe ile yürütmeyi durdurma kararı vermiş.

Burada engellemeye çalışılan şey hastane ya da üniversite yapımı değil, kendisine yeni bir rant kapısı yaratmaya çalışanlar aslında. AKP hükumetlerinin neo-liberal politikalarla, gördüğü her boş araziyi AVM yapmaya çalışmasının bir başka örneği de Kiraz’da yaşanırken, Bakanlığın buradaki amacı Kiraz’a hizmet üretmek değil iken; AVM yapılmasına imkan sağlamak suretiyle ‘yandaş’ müteahhitlerine yeni kazançlar oluşturma çabası iken, büyükşehir belediyesi bu tuzağı fark ederek, ‘tekere çomak sokmuş’ meğerse.

Kiraz halkına hizmet üretemeyenlerin Tunç Soyer’i halka şikayet etmesi bana kalırsa bir hedef şaşırtmadır. Bölgenin kaynaklarını, çiftçisini yerinde mutlu ederek desteklemek, kendisine oy versin vermesin tüm yurttaşlarına eşit hizmet sunmak için iktidarın yanlış politikalarıyla borç batağına terkedilen köylüyü kırsalın ihtiyaçlarını bilinçle ve adil bir anlayışla çözmek yerine sadece yandaşlarını önceleyen bir anlayışla yürüttükleri yönetim anlayışını kuru gürültüyle perdeleme çabasıdır. Hukuksuzluğa alışkın bir siyaset anlayışının parçası ve temsilcisi olan kişiler, yaratılan hukuksuzluğu giderme girişimlerini karalayarak, hukuktan da üstün olduklarını savunup; hukukun sadece ve sadece kendileri için geçerli olduğunu böylece bir kez daha itiraf etmişlerdir.

Kiraz ilçesi de İzmir’in 30 ilçesinden biri. ‘Aşkla İzmir’ diyerek yola çıkmış bir anlayışın sahibi olan belediye başkanının kentin tamamına, 30 ilçenin 30’una da aynı adanmışlıkla bağlı olduğunu defalarca gördük. İddia edilenin aksine, üretilen hizmetlerle, özellikle görece daha küçük ve kent merkezinden daha uzak olan ve kaynakları metropol ilçelere göre daha kısıtlı olan ilçelere adeta bir fırsat eşitliği yaratmaya çalışan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın açıkça hedef alınmasını da kabul etmiyorum.

CHP’nin yerel yönetim anlayışına göre, Karşıyaka ne ifade ediyorsa Kiraz da aynı şeyi ifade eder. Kınık hangi mesafede ise Karabağlar da aynı mesafededir. Yıllardır İzmir’de seçim kazanamadığı için İzmirlileri cezalandıran, iktidar kaynaklarından payına düşeni vermeyen, kaynaklarını kısıtlayan merkezi iktidarın Kiraz ve İzmir’deki temsilcileri kendi yönetim anlayışlarını bu yolla da bir kez daha açıkça ifade etmişler. Ancak, Tunç Soyer gibi, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başta olmak üzere, büyükşehir belediye başkanlarının sahip olduğu siyaset ve anlayış dışlayıcı değil, kapsayıcıdır. Bütünleştirici, birleştiricidir. Ötekisi olmayan bir siyasettir. ‘Arka sıradakiler’ diyerek tanımlanan kentsel hizmetlerden şimdiye kadar yeterince faydalanamamış kesimlerin haklarını koruyan, kollayan ve öne çıkan bir siyasettir. İzmir’i ve diğer büyükşehirleri, seçilmiş belediye başkanlarıyla AKP’li, İyi Parti’li, MHP’li, HDP’li ya da CHP’li başkan diye ayırt etmeksizin yönetmeye çalışma gayretidir. Kenti bütünlüklü politikalarla yönetme iradesidir.

AKP temsilcileri yine en iyi bildiklerini yapmış oldu yani. Boş bulduğu her araziye yaptığı gibi burayı da ranta çevirmeye çalıştı. Buna izin vermeyenleri de hamasetle halka şikayet etti. Ve bunun da adına siyaset dedi.

‘Düşman Hukuku’nu çok iyi bilenler , ‘kindar’ siyaset yapmayı her zaman tercih edenler, ‘yandaş’ basın yaratarak siyaseten ayakta kalmayı başaranlar korona kadar tehlikeli bana kalırsa. Global krizlerle mücadele ederken, 18 yıldır lokal bir kriz olarak hayatımızda duran bu anlayışa karşı kendimizi korumayı unutmayalım.