HDP'nin Vicdan ve Adalet Nöbeti son durağı olan İzmir'de "Burası Gündoğdu koğuşudur benim abim, bak duvarı yok, geçilmez bariyerleri var" dedirten koşullar altında sürüyor. "OHAL var" listesindeki yasaklar ise yaratıcılıklarla bir bir aşılıyor. 

"Burası dördüncü koğuştur benim abim bak camları yoktur, kırıktır, ne bacası tüter ne de sobası." Bu dizeler, Yılmaz Güney'in birçok ödül almış Duvar filminde Zapata lakaplı çocuk tutuklunun cezaevi koşullarını anlattığı şiirin ilk dörtlüğünden. Zapata, okuduğu bu şiirden sonra falakaya yatırılıp yaşına rağmen işkence görür. Birkaç mısralık şiir ise cezaevi koşullarının ifadesi olarak kalır.

Yıllar sonra hikaye bu kez İzmir Gündoğdu Meydanı’nda Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) sürdürdüğü Vicdan ve Adalet Nöbeti ile güncellenmiş durumda. Her gün binlerce kişiyi ağırlayan meşhur Kordon sahilindeki Gündoğdu Meydanı'nın dört yanı iki kez demir bariyerlerle çevrilmiş. Alanın tek girişindeki HDP'li görevli adeta Zapata'nın rolünü üstlenmişçesine, "Burası Gündoğdu koğuşudur benim abim, bak duvarı yok, geçilmez bariyerleri var" diyerek, kendilerine uygulanan tecritti özetliyor. 

Beton duvar, kör pencereleri olmasa da uygulamaları ile polis noktasını aşanlar burayı "açık cezaevi" olarak tanımlıyor. Cezaevlerindeki yasaklara denk gelen "yasak" listesi oldukça kabarık; her türlü müzik enstrümanından tutalım elektrik ihtiyacına kadar. İlk gün konuşmaların yapılacağı ses sistemi dahi "yasak" denilerek alana alınmadı. “OHAL var” diyerek yasakları listeleyen her zaman hazır durumda anacak çözüm için muhatap bulmak neredeyse imkansız. Top, emniyet ile valilik arasında gidip geliyor… 

Haberin olduğu her alanda "ayrıcalıklı" olarak görülen basın mensuplarının "ayrılacağı" girişteki polis noktasında bitiyor. Sarı basın kartı olmayanların habere ulaşması bu noktadan sonra ancak “ziyaretçi” olarak devam edebilir. Bunun için de ya içerideki kalabalığın biraz boşalmasını ya da polisin bir anlık kararsızlığından faydalanarak kendinizi bariyerlerin içerisinde görebilirsiniz. 

HDP'lilerden aldığımız bilgilere göre, bugüne kadar 2 bine yakın kişi tarafından ziyaret edildi. Gencinden yaşlısına, işçisinden işsizine, sanatçısından hukukçusuna tüm ziyaretçilerin ortak noktası "Hak, hukuk, adalet" Alandaki bu talep bariyerlerin hemen ötesindeki büyük anıtta yer alan Nazım'ın ünlü "Bu memleket bizim" dizeleriyle bir araya geldiğinde aslında bariyerlerin içine hapsedilmek istenenin ne olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. 

Hava sıcaklığının 35 dereceyi geçtiği saatlerde alandakilerin en büyük mücadelesi de kuşkusuz kızgın güneşe karşı oluyor. Topu topu 6 ağacın gölgesine sığınarak sohbet edenlere kent milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün "Az miktardaki gölgemizi birlikte kullanalım" sözleri zorlukları özetliyor. Herkese bir avuç gölge, polisin koyduğu tente yasağını delmeye yetiyor. 

Deniz havasını solmak serbest; ama yüz metre ötedeki maviliğe dokunamazsınız çünkü dört yanınız demir bariyer. İlk defa İzmir'e gelip de denizi bariyerlerin ardından izlemek, maviliğe bir o kadar uzak olmanın tarifi zor bir duygu! 

Elektrik yasağından kaynaklı alanda bulunan cep telefonu, bilgisayar ve elektrikli aletler en yakında bulunan bir işyerinde şarj edilirken, çaya ulaşmak bu kadar kolay olmuyor. Soğuk suya erişim için buz kalıpları geçmişte kalmış bir yöntem olsa da çağın yasaklarını delmeye yetiyor. 

"Burası Gündoğdu koğuşu benim abim, bak duvarları yok, geçilmez bariyerleri var" sözlerini söyleten koşullar uzayıp gidiyor... Her şeye rağmen Diyarbakır'dan yola çıkan "vicdan ve adalet" talebi İstanbul ve Van'ın ardından bu kez Ege'nin umudu müjdeleyen maviliğiyle buluşmuş durumda.

DİHABER

Editör: Haber Merkezi