Önce şunu bilelim! Bir ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarıyla demokrasi sicili neyse,  o ülkeyi yönetmeye talip siyasi partilerin sicili de o kadar olur! Türkiye’de demokrasi den söz edilebilir mi? Hele günümüzde! Bırakın işine geldiği zaman ‘demokratik ülkeyiz’ palavrasını sıkan iktidar partilerini, (akp ve mhp) vatandaşların en temel Anayasal haklarını kullanamadığı bir ülkede demokrasinin de’sinden bile söz edilemez.

Muhalif siyasiler, aydınlar, iddianameleri bile hazırlanmadan aylar, yıllarca hapislerde tutsak ediliyorsa, gazeteciler yazdıkları için hapse atılıyorsa, düzmece iddianameler hazırlanıyor; Fetö borsasında paralar dönüyorsa… ‘Kadınlar ölmesin, İstanbul Sözleşmesi sürsün’ diyen kadınlar yerlerde sürükleniyorsa, yargı saraya teslim olmuş, Baro’ların içi boşaltılmak isteniyorsa! Anayasa Mahkemesi kararları hiçe sayılıyorsa!.. Daha hangi birini sayayım, böyle yönetilen bir ülkedeki sisteme ‘tek adam rejimi’ demek bile çok hafif kalır, faşist uygulamalar almış yürümüş demektir.

Ülkeyi böyle yöneten akp ve mhp’de ‘demokrasi’ olmasını bekleyebilir miyiz? Elbette hayır, ve zaten böyle bir kaygıları da yok. Peki, muhalefet partilerinde var mı? Hani şu ağzını her açtığında ‘demokrasi’ nutukları atan genel başkanların, kendi partilerindeki demokrasi karneleri çok mu mükemmel? Parti içi muhalefetin başı eziliyorsa, çok seslilik ihraç nedeni oluyorsa, ‘biat kültürü’ dayatılıyorsa, yani demokrasi yoksa, partiler güçlenmez, bölünür.

Amip gibi bölünen partiler…

Son günlerde Muharrem İnce’nin parti kurma ihtimali gündeme dayatıldı. Ekranlar; artan kurları, işsizliği, pahalılığı filan bıraktı bu gündeme sarıldı. Arkadaş, bu ülkede niye pıtrak gibi parti kuruluyor,  partiler neden amip gibi bölünüyor? Asıl buna bakmak lazım!

Tek bir nedeni var, parti içi demokrasinin olmayışı. Genel Başkanların ‘ömürlük’ o koltuğa yapışması. Kendisini seçecek delegeyi; kendisinin belirlemesi. Ön seçim gibi iradenin örgüt tabanına yayıldığı uygulamaların ‘hayal’ olması.

Akp, Erbakan’ı aşamayan grubun Refah Partisi’nden ayrılmasıyla kuruldu. Babacan ve Davutoğlu; Akp’den ayrılıp parti kurdu. SHP ve CHP varken, Ecevit DSP’yi kurmuştu. İyi Parti, MHP’den çıktı. Şimdi de İnce’nin CHP’den ayrılıp parti kuracağından söz ediliyor. Ben böyle bir gelişme olacağına ihtimal vermiyorum ama böyle ‘ayrılık öyküleri’ demokrasinin olmadığı partilerde kaçınılmazdır.

Partilerde ‘demokrasi’ olsa, genel başkanlar adeta ‘tanrı’ olmayıp parti içi seçimlerle gidebilse, çok seslilik hakim kılınsa, başarısız olan lider istifa etmeyi bilse böyle mi olur?

Bugün İnce, yarın başkası olur!

Herkes Muharrem İnce’ye yükleniyor da kimse bu ihtiyacın neden doğduğunu, parti içi muhalefet hareketlerinin tasfiyesini konuşmuyor. Bu adam, ‘harcanmak için’ aday yapıldığı cumhurbaşkanlığı seçiminde beklenmedik bir oy almış mı; almış. Milyonları alanlarda toplamış, CHP seçmeninin ihtiyaç duyduğu heyecanı yaratmış mı, yaratmış. CHP, seçim günü sandıkları boş, adayını yalnız bırakmış mı, bırakmış. Bunlar yetmezmiş gibi, sonrasında da ‘yok’ sayılmış.

Şimdi, ‘vay niye partiyi bölüyor’ yaygarası koparılıyor. Kılıçdaroğlu, bu gidişi önlemek için iki eski genel başkanla görüşüyor da Muharrem İnce ile görüşmüyor.

Peki bu iş nereye evrilir? Muharrem İnce ‘hop diye’ parti kurmaz, belli ki ülkeyi dolaşıp halkı arkasına almaya çalışacak. Bu taktiğin iki sonucu olabilir,  güçlü halk desteği oluşursa yine Cumhurbaşkanlığı adaylığını zorlayabilir veya CHP İnce’yi ihraç edebilir!