İZ GAZETE - Etkinlikte konuşan Prof. Nilgün Toker, mülteciler hakkında yaptığı konuşmada, ‘’Bir vatanı terk eden insanlar aynı zamanda o ülke üzerinde bulunan bütün haklarını terk etmiş oluyor.” dedi.

‘KHK’LILAR HAYATLARINI NASIL SÜRDÜRECEKLER SORUSU KAMUNUN SORUSUDUR’

Toker, “Mülteciler, geldikleri ülkede herhangi bir statü tanımlanana kadar onlar hiçbir hakka sahip değillerdir. Yani vatansız kalmışlardır. Yeniden bir hak kazanana kadar da bu durum böyledir. Bunlardan en önemlisi de çalışma hakkıdır. Çünkü bir nevi yerleşme hakkı anlamına da gelir bu. Ben bu nedenle kendimizi mültecilere benzetiyorum. Kendi vatanımızda bir çeşit mülteci durumundayız. Çalışma hakkımız yok, seyahat hakkımız yok. Bu ülke içerisindeyiz. Ancak çalışma hakkımız da yok. Yaşamımızı nasıl sürdüreceğimize dair bir cevabı da devlet bize vermiyor. KHK’lıların çalışma hakkı olmazsa, bu KHK’lılar hayatlarını nasıl sürdürecekler? Sorusu kamunun sorusudur.” diye konuştu.

‘SİVİL ÖLÜME GİDEN BİR SÜREÇ İÇERİSİNDEYİZ’

Cenk Yiğiter ise alınan kararlar ile hukuki ve siyasi anlamda insan varlığının yok edilmeye çalışıldığına işaret ederek, “Kamu hizmetine girmek denilen ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınan haktan mahrum edildim. Ankara Üniversitesi’ne öğrenci olarak girmeye hak kazandım. Ancak Ankara Üniversitesi benim kaydımı yaptırmadı. Bana KHK’lısın dediler. Ayrıca mesleğim olan avukatlığı sürdürmek istiyorum. Ancak bu da engellendi. Sivil Ölüme doğru giden bir süreç içerisindeyiz. Her insanın sahip olduğu haklar KHK’lı denilen insanlardan alınmış durumda.” ifadelerini kullandı.

KHK ile atılanlar arasında sol-sosyalist cenahtan pek çok insan da bulunduğunu aktaran Yiğiter, FETÖ’cülük ile suçlanan insanların arasında kimin suçlu kimin suçsuz olduğunun belirsiz olduğunu söyledi. Yiğiter, KHK ile işlerine son verilen ve kamudan atılan insanların 15 Temmuz sonrasında kurulan yeni rejimin düşmanları olduğunu kaydetti.

Özlem Yılmaz ise hem DHKP-C hem de FETÖ suçlamalarının birlikte yer aldığına dikkat çekerek, “Bizim hak savunucusu bir arkadaşımızın okulda yaptığı bir ödevi PKK üyeliğine delil olarak gösterildi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevleri DHKP-C bağlantısı olarak gösterildi. Burada birkaç örgütü bir araya getirerek, bu durumun diğer hak savunucularına da sıçrayabilecek hale getirmeye çalışıyorlar. Dosyaları bazen uykuda tutuyorlar ve yıllar sonra yeniden çıkarıyorlar.” dedi.

‘TÜRKİYE’DE İNTİKAMCI ADALET VAR’

İnsan hakları aktivisti Zafer Kıraç ise Türkiye gibi demokrasinin az geliştiği ülkelerde hapishanede bulunan kesimlere yönelik bir ‘intikam’ duygusunun olduğunu dile getirdi. Kıraç, “İçeride bulunan çocuk teröristin çocuğudur. Siyasi nedenle içeride bulunan birinin eşi teröristin karısıdır. İçeride annesiyle bulunan çocuğa bir fahişenin çocuğu gibi bakılır. Benim intikamcı adaletten kastım bu. Biz onarmaya çalışmıyoruz. Oysa onarıcı adalette olaya bakılır. Ceza hukuku içerisinde bir cezalandırma elbette yapılacaktır. Ancak bunun bir intikam duygusu ile yapılması doğru değildir.” diye konuştu.

Hapishanelere geri dönüş oranının yüksek olmasının hapishanelerin başarısızlığını gösterdiğini söyleyen Kıraç, kadın mahkumlarda geri dönüş oranının yüzde yetmişlerde, genelde ise yüzde altmışlarda olduğunu belirtirken, Avrupa’da bu oranın sadece yüzde 10 olduğunun altı çizdi.

Editör: Haber Merkezi