Sevda Erdan Kılıç* - Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir neferi olarak yıllardır mücadele eden bizler şimdi yargıyı kontrol altına almış, savcılara talimat veren, ülkenin tüm kurumlarını kendi egemenliği altında ezen siyasi iktidar tarafından teröre destek vermekle suçlanıyoruz. Çözüm süreci denilen bir ortamı bu ülkenin vatandaşlarının önüne koyan iktidar meclisin iradesini hiçe sayarak PKK ile masaya oturdu. Oturduğu yetmiyormuş gibi pazarlık yaptı. Habur’dan elini kolunu sallayarak geçenlerle kol kola girenler “çözüm mözüm yok kardeşim” diyerek masayı devirdiğini açıkça söyledi.

Seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini belirten Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısı üzerine toplanan Parti Meclisi’nde hazırlanan ve kamuoyuna açıklanan bildiri bazı kesimleri rahatsız etti. Her nedense yaptıkları önüne konulanlar, saman altından su yürütenler foyası ortaya çıktığı için duruma ateş püskürdü. Bizi PKK ile işbirliğiyle suçlayanlar, toplumda algı yaratmaya çalışanlar geçmişte yaptıklarını unutur oldu. Aslında bildiri, açıklama bir durum değerlendirmesi, iktidarın şimdiye kadar yozlaşmış iradesinin apaçık yüzüne vurulmasıydı. Çünkü onlar, bu durumun ortaya çıkmasından rahatsız oldular. Şehitlerimizin sorumlusu olmalarına rağmen cenazelerde en ön saflarda timsah gözyaşı dökenler, “analar ağlamasın” diyerek başlattıkları süreci sabote edenler yine bunlardan başkası değildi.  Yine analar ağladı, kan döküldü, ocaklara ateş düştü.  Geride gözü yaşlı eşler, kimsesiz evlatlar, yetimler ve öksüzler kaldı.

14 yıllık iktidarları boyunca aynı yolun yolcusu olanlar yani AKP-FETÖ yapısı suç ortaklıkları bozulunca bağırmaya başladı.  15 Temmuz darbe girişiminden sonra kendi içlerine yönelik siyasi uzantıları arama çalışmasına bile gerek duymayanlar başkalarını suçlar hale geldi. Fethullah Gülen’e methiyeler dizenler kürsülerden ‘ne olur artık dön’ diye yalvaranlar, ‘ne istedilerse verdik’ diyenler şimdi sözlerini hatırlamaz oldu. Biz o zaman da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır’ sözlerini hatırlattık.

Askeri Casusluk, Oda TV, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ordudaki Atatürkçü ve Cumhuriyetçi subayları tasfiye edenler YAŞ kararları ile bugün FETÖ adını verdikleri yapılanmanın önünü açmadılar mı? Ortaklık sonucu hukuk devletini parti-polis ve istihbarat devletine çevirmediler mi? Ne yazık ki iktidarın ve devleti bugün yönetenlerin  ‘aynı menzile giden farklı yollardan biri’ olarak gördükleri bu yapı şimdi çıkarlar çatışınca birbirine düşman oldu. Biz, hiçbir zaman bunlarla bir arada olmadık, bundan sonra da olmayacağız.

Bugün ortaya konulan ve partimizin kararı ile tartışılmaya açılan ‘direnme hakkını’ Bursa Nutku’ndan öğrenen ve onu yaşam felsefesi haline getiren bizler asla yılmayacağız. Sonuna kadar mücadele edecek saray darbesine, dikta rejimine karşı duracağız.

Tıpkı Nazım’ın dediği gibi:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine"

 

*Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi (PM) üyesi

Editör: Haber Merkezi