RÖPORTAJ: ÜMİT KARTAL – FOTOĞRAFLAR: TUĞÇE KAŞ

CHP’nin yerel seçim başarısının arkasındaki dinamikler neler?

31 Mart seçimlerinde özellikle kutuplaşmayı aşacak bir yaklaşım geniş kitlelere uzanabilen ve halkın sorunlarını öncelik alan bir dil benimsedi. Halkın çok fazla sorunu var, insanlar yoksullaşıyor.

Bu dilin bu sefer sandığa yansımasının sebebi nedir?

CHP bu kez korkuyu, kutuplaşmayı, o dili benimsemedi. AKP’li insana da, CHP’li insana da hizmet edeceğini dile getirdi. Burada samimi olduğunu gösterdi. Diğer partilerle ittifakında da doğru bir ilişki kurarak başarıya ulaştı. CHP’nin sadece kendi partisinin seçmeniyle değil, diğer patilerin seçmeniyle kurabildiği anlamlı ilişki önemliydi.  Temeli aslında ekonomik sorunlar… Halkın gündelik yaşamda karşılaştığı sorunları öne çıkarması ve şeffaflığı kilidi açtı diye düşünüyorum. Şeffaflık derken mesela meclis toplantılarını internetten yayınlayacaklarını duyurması önemli bir örnek… Mansur  Yavaş’ın bütün toplantılar açık olsun demesi, Ekrem ve Tunç başkanın şeffaflık sözleşmesine imza atması, ha keza öyle…

Yoksulluk, hayat pahalılığı, yolsuzluk, şeffaflık problemleri, kutuplaştıran siyaset, sosyal uyum, tarımda çözülme ve gıda güvenliği gibi sorunlar var. Bunları insanlar anlamaya başladı, CHP de saha çalışmaları, bildirgesi ve reklamlarıyla bunları insanlara anlatmaya çalıştı. İnsanlar artık böyle yaşamak istemiyor. CHP Genel Merkezi’nde olan politikacıların bunun farkında olduğunu düşünüyorum. Ben burada başarılı olunduğunu düşünüyorum. Tarihten ders alınacağını düşünüyorum. 90’lı yıllarda Özal, aynı bu döneme benzer bir biçimde, ‘eli kolu bağlı bir belediye başkanı ister misiniz’ diyordu. Halk o dönemde de tehditkâr sözleri kabul etmemişti.

Cumhur ittifakı niye başarısız oldu?

Onların daha içinde olup anlayabileceğimiz bir konu bu ama dışarıdan bakılırsa 17 yıldır ülkeyi yönetenlerin ekonomik ve sosyal problemleri aşabileceğine dair halkın inancı azaldı. Tunç Soyer’e de seçim öncesinde bunu sunduk.  AKP’den CHP’ye oy geçişi olmaz, ya da tam tersi gibi tespitler doğru değil. Biz 2009-2014 Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde Buca’da, Karabağlar’da, Gaziemir’de Menderes ve Menemen’de CHP’den AKP’ye oy geçişi tespit ettik. Demek ki ideolojik bağlılık da bir yere kadar. İnsanların gündelik hayatına sorunlar dokunduğu zaman ideoloji gibi şeylerin önemi olmuyor. Vatandaş diyor ki, evet mesela darbe dediniz, ülkenin güvenliliği dediniz, size oy verdim ama benim hala borçlarım var, ekonomik sorunlarım var, gıda hala pahalı. Bu nokta karşı taraf bunu siyasallaştırarak başarı elde etmişti.

CHP’li belediyeler bundan sonra ne yapmalı?

89-94 yıllarındaki hataya düşülmemesi ve buradan başarılı bir yerel yönetim hikâyesi yazmak lazım. İnsanların şöyle bir yaklaşımı var, tamam Cumhurbaşkanı yetkiyi kullansın ama hesap versin. Şeffaf olsun, kaynağı niye kullandım, şu amaçla kullandım anlamında... Eğer bunda kamu yararına aykırı bir durum varsa, kişisel bir durum varsa hesap versin. Belediye başkanından talep ettiği gibi Cumhurbaşkanı ve bakanlardan da talep edecek.

‘ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN KENT SİYASETİ BÖYLE GELİŞECEK’

Dolayısıyla belediyelere verilen yardım ödeneği keyfi kullanılmamalı. Belediyelere kaynak kullanımını düzenleyen tek hazineler kurumlar hesabı bilgi sistemi diye bir şey yapıldı. Bu da belediye aylık nakit ve tahsilat işlemlerini her ay hazine kontrolüne bağladı. Hazine ve Maliye Bakanlığı belediyelerin merkezi yönetimden para alırken denetim mekanizmasını arttırdı. Belediyelerin kaynakları azalıyor. Böyle bir ortamda bir yandan merkezi yönetim çok kaynak kullanıyorsunuz diyecek, diğer yandan CHP’li belediye başkanları onların geçmiş dönemdeki yolsuzluklarını, kaynak kullanımdaki gereksizliğin hesabını vermesini isteyecek. Önümüzdeki dönemin kent siyaseti bu iddialar üzerinden devam edecek. Tutum şu olmalıdır: Kaynaklar var ve bunlar halktan alınan vergilerle oluşturuluyor. Bunun nereye kullanıldığının hesabının verilmesi lazım, siyasi saflaşma, partizanlaşma tavrını tutunmak yerine kaynağı nasıl kullandığını açıkça göstermeli. Siyasal saflaşma ve partizanlığa kadar gidilmemelidir. Halkın ihtiyacını göstererek, kaynaklar ve giderlerde şeffaflık olmalı.

Artık eskisi gibi, büyük kaynaklar yok. Belediyelerin bütçelerinin çoğunun mali sıkıntıları var. Dolayısıyla burada küçük kaynaklarla büyük fark yaratan, kaynak yaratabilen belediyedir. Örneğin Karşıyaka’daki her ev bir çocuk okutuyor ya da üretici pazarı, kadın pazarı gibi... CHP bunun farkında… Biz bunları MYK’ ya sunumlar şeklinde hazırladığımızda halk marketlerin kurulması, gıda meselesine dâhil olacaklar. Sağlıklı gıdanın ucuza tüketilmesi için gıda meselesine girmeyi düşünüyorlar.

Kaynaklar daha da sınırlı hale geldiyse, CHP’li belediyeler bu durumu nasıl aşacak?

Halkın ihtiyaçlarına göre bütçe oluşturmak çok önemli. Bu seçimlerde en çok üzüldüğüm şeylerden birisi Bozbey’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olamamasıdır. Bursa’nın Nilüfer ilçesinde katılımcı bütçe uygulaması vardı. Porta Aledre- Brezilya örneğinden gelen mahalle komiteleri vardı. Mahalleyi temsil eden bir kişi vardı. Bu kişiler belediye meclis toplantısına giriyorlardı. Bütçeyi bu kişiler yapıyordu. Onların talepleri üzerine bütçe oluşuyordu. Yukarıdan aşağıya seçilmiş kişinin domine ettiği bir karar söz konusu değildi. Aşağıdan yukarıya bu tür uygulamalar önemli hale gelecek. Katılımcı bütçe uygulaması, mahalle ölçeğinde örgütlenme, bunların talepleri... İlçe belediye ölçeğinde uygulanabilir.

İzmir’in en önemli sorunu nedir sizce?

Ankara ve İstanbul’da yaşayan insanlar İzmir’e geldiklerinde ulaşımın burada daha rahat olduğunu söylüyor. Seçim öncesi yapmış olduğumuz çalışmalarda anketlerde İzmir’in en büyük sorununu sorduğumuzda ulaşım çıkıyordu. Bizler Tunç Bey’e şunu anlatmaya çalıştık. Özellikle Aziz Başkan’ın son dönemlerinde tramvaylar kıyı projesi gibi. Bunlar daha görünürde olan ve ön planda olanların ulaşım sorununu çözmeye dayalıydı. Ama Karabağlar, Buca ve Gaziemir’de yaşayanlar hala daha kötü otobüslere biniyorlar. Birden fazla aktarma yapıyorlar. Burada yaşayan insanların ulaşım sorunu çözülmedi. Kesinlikle Tunç Başkan’da farkında ve ileride bir takım adımlar olmalı.

‘İZMİR’DE  BUNLARIN FARKINDA OLAN BİR BELEDİYE BAŞKANI VAR’

Bana sorulacak olsa Buca Metrosu Narlıdere’den önce olmalıydı. Karabağlar’a ayrı bir çalışma yapardım. Hem ulaşım hem de sosyal politika durumundan dolayı. Çünkü Karabağlar göç ile ulaşmış bambaşka yer. İzmir’de bunların farkında olan bir Belediye Başkanı olduğunu düşünüyorum. İlerisi için çizeceği tablonun da özellikle 2009-2014’teki başkan profilinden çok daha farklı olacağını düşünüyorum.

Peki, Kocaoğlu döneminden iyi örnekler yok mu?

O dönemde yapılan iyi şeylerde var. Süt kuzusu projesini örnek verebiliriz. Bunları geliştirmek lazım. Üreticiye üret diyerek, onların ürettiğini yoksul mahallelerde doğru adreslere dağıtıyor. Üreten adil bölüşen ve yoksullukla mücadele eden bir belediyecilik bu…

İzmir’de ya da başka yerlerde, kampanyalardaki şu vurgular etkili oldu dediğin bir şeyler var mı maddeler dışında…

Benim görüşüm hayat pahalılığı ve bununla mücadele vurgusu… Bundan sonraki belediyelerdeki görevlendirmelerde liyakat ve şeffaflık olmalı.

Belediye Başkanlarının makam araçlarını kaldırması ve Tunç Soyer’in bisikletle işe gidip geleceğim demesi etkili oluyor mu sizce?

İnsanlar yoksul ve gelirleri azalıyor. Hayat pahalılığı arttığı için insanlar yoksullaşıyor. Makam arabasının satılması ya da kaldırılması sembolik olarak insanlar için önemli oluyor. Bunları yaptıktan sonra devamında da ters düşmemek önemlidir. İzmir’de özellikle sosyal politika vizyonuna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Konak, Bornova ve Buca’nın yoksul bölgelerine ve Karabağlar, Gaziemir, Menemen, Menderes, Torbalı gibi ilçelerin bütününe öncelik verilmelidir. Buralarda istihdam yaratan, meslek edindirme faaliyetlerine giren, halkın ihtiyacını tespit ederek buna uygun proje modelleri geliştirilmelidir. 90’lı yıllardaki Refah Partisi’nin başarısında ciddi bir sosyal hizmet çalışması vardır. Halkla birebir temas kuruyor ve ihtiyacına hemen karşılık veriyor.

CHP’nin şimdi bu durumu doğru bir politikayla, şeffaf ve denetlenebilir şekilde yapması gerekir. Vaatlerin bir takım ölçütlerle denetlenebilir olması gerekiyor. Belediye başkanın bisikletle işe gidip gelmesinin yanında, bisiklet kullanımını şu kadar arttırıyorum demesi daha etkili olacaktır. Bunlar olduğunda siyasal başarı hikâyesi gerçekleşmiş olacak. Tunç Soyer’i elindeki kaynakları da harekete geçirmeye hazır bir belediye başkanı olarak görüyorum.

Tunç Soyer farklı bir profil ancak yeni bir başarı hikayesini yazarken öne çıkan en önemli şey ne olur sizce?

Evrensel, demokrat ve değerlere bağlılığı ön planda ayrıca bunları yaparken Atatürkçü kesimlerle ilişkisini iyi tutabilen biri Tunç Soyer… Farklı kesimlere de hitap eden ve eğitimde yüzü Avrupa’ya dönük bir başkan. Parti içi kavgalar münakaşalar kurarak değil de, daha diplomatik ilişkiler kurarak yol yürüyor. Kentin paydaşlarıyla iş yapan, sivil toplum örgütleri meslek odalarıyla bir arada olan bir belediye başkanı… Aziz Bey’in başkanlığı döneminde meslek odalarıyla ilişkiler gerilmişti. Şimdi bu kesimler Tunç Soyer ile birlikte onları dinleyecek biri olduğunu gördü. İZFAŞ binasının tahsisini de iptal etmesi önemlidir. Bu adımlar başarılı belediyeciliğin ilk adımlarıdır.

BAŞKANLARIN PERFORMANSLARI ÖLÇÜLECEK

Belediye ve başkanlarının performansını ölçen bir sistem getirilmelidir. Bu sistem üzerine de Ankara da kafa yoruyordur. Çeşitli değişkenler tespit edilecek. Bunlara göre nicelik ve niteliksel olarak performansları ölçülecek. Böylece genel merkez de rahatlayacak. İleride elinde nesnel bilimsel verilere dayalı hareket edecek. Bunu sadece seçimden seçime değil, yıllık raporlama ile denetim oluşturacak bir sistem olacaktır.

Editör: Haber Merkezi