HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni Siyasihaber'e konuştu. Çepni, "Devletin, HDP'yi salt Kürt partisi gibi göstererek daraltmaya çalıştığı ortadadır. Elbette, HDP Kürt partisidir, Türk partisidir, Laz partisidir, Ermeni, Çerkez partisidir. Bu niteliğimiz en güçlü yanımızdır. Fakat devlet, kriminalize ediyor. Bunun karşısında Türkiyeli sosyalistlerin varlığı bunu tuzla buz ediyor." diye konuştu.

İşte o röportaj;

 AKP-MHP tarafından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan yeni siyasal sistem içinde Meclis’in rolü ne olacak sizce?

Söz konusu Meclis olduğunda, ezilenler cephesi açısından, esasen dünkü rolü ve işlevi çok değişmiş değil. Parlamentonun burjuva karakteri açısından, tam olarak neyi murad ettiğimizle ilgili bir durum. Bir sistemin değişikliği olduğu doğru, fakat rejimin faşist karakteri devamlılığını sürdürüyor. Yeni duruma dair altının çizilmesi gereken en önemli  mesele, sömürü sisteminin dünden daha engelsiz yürütülmesi ihtiyacıdır. Dolayısıyla tek başına Tayyip Erdoğan’ ın değil, esas olarak sermayenin bir ihtiyacıdır. Meclis bu yeni durumda daha çok Başkan’ın onay kurumu niteliğindedir. Esas karar yetkisi sarayda olacaktır. Meclis’te demokratik, halkçı, ekolojist bir siyasetin temsilcisi olarak HDP, dün de ezilenler lehine sözünü söylemeye, gücü oranında sömürü ve talan yasalarını engellemeye çalışıyordu, bugün de aynısını yapmaya devam edecek. Yeni olan şey, faşizmin kendini ezilenler aleyhine yeniden, daha saldırgan biçimde örgütlemesidir. 
En genel anlamda bakarsak, dün burjuva parlamentosu hangi kesimlerin lehine konumlanmışsa bugün de o minvalde konumlanmış durumda.Bunu söylerken yaşanan durum değişikliğini önemsizleştirmeye çalışmıyoruz. Fakat bunu da Meclis’in tek başına rolünü tartışarak değil, toplamda Türkiye siyasetindeki değişimlere bakarak analiz etmek gerekiyor. Bu tek adam diktatörlüğü faşizmin kurumsallaşması olarak, monarşi olarak ya da yukarda da belirtildiği üzere faşizmin ta kendisi olarak da tanımlanabilir. Nihai olarak referandum ile başlayan, bu genel seçimlerle de imzası atılmış olan başkanlık modeli Türkiye halklarına dönük çok büyük bir saldırı konseptinin resmileşmiş halidir. Bu anlamda durum değişmiştir. Devlet yeniden fabrika ayarlarına dönmüştür.’demokrasicilik’ oyunu yerini topyekün imha ve inkar siyasetine bırakmıştır. 
Emekçiler açısından, sosyalistler, devrimciler açısından, Kürt halkı, Aleviler, kadınlar, doğa açısından, faşizme karşı mücadele, sermayeye karşı mücadele kuşkusuz zorlaşmış durumda. Dünkü araç ve biçimler misyonunu tamamlıyor. HDP'nin önemsediği parlamenter siyaset, tümden tasfiye edilmeyle karşı karşıya. HDP, parlamento kürsüsünde halk karşıtı yasaları teşhir etmeye, o kürsüyü halka seslenmek, çağrıda bulunmak için değerlendirmeye devam edecektir. Sokak siyaseti çok daha öne geçmiştir. Sokağın meclise, meclis’in sokağa taşınması HDP’nin sorumluluğudur artık. sosyalist parlamenterlerin, HDP'li vekillerin, esas olarak kendilerini sokaktaki toplumsal muhalefetin örgütlenmesinin aktörleri olarak görmesi gereken yeni bir dönemdeyiz.

Önceki seçimlere göre Türkiye Solundan gelen daha fazla sosyalist HDP listelerinden aday gösterildi ve milletvekili seçildi. Özellikle sosyalist milletvekilleri olarak yeni dönemde Meclis’te nasıl bir yol yöntem izleyecek, hangi konuları öne çıkaracaksınız?

İçinde bulunduğumuz durum, faşizmin kendini yeniden organize ettiği, egemenler açısından beka sorunu olarak tarif edilen bir durum.Yeni dönem parlamento tartışmalarını bu yüzden yapıyoruz. Yeniden organize olma sürecinin önündeki en büyük engel hiç kuşkusuz HDP’ dir, sosyalistlerdir, devrimcilerdir.  HDP'de bir araya gelen halk iradesidir. AKP bu süreçte, sözde seçim zaferi ilan etmesine rağmen, tartışmalarına HDP ile başlayıp HDP ile bitiriyor. Yani HDP'ye dönük bir imha süreci gerçekleştiriyor. Fakat bunun karşısında özellikle bu seçimlerde HDP, bütün Türkiye halklarının iradesinin yansıdığı bir zemine dönüştü. 7 Haziran'ı aşan bir durum aslında bugünkü. Programında ne yazıyorsa, hangi perspektif veya paradigmayla kurulmuşsa HDP-HDK bunu gerçekleştiriyor. Tam da HDK'lileşme süreci yaşıyor HDP. Demokratik birlik paradigması bugün HDP'de olgunlaşmış durumda. 

HDP, bütün halkların temsiliyetinin somutlandığı bir yapı haline geldi. Türkiye'deki sosyalist partilerden gelen vekillerinde önemli bir görünürlülüğü var. Kuşkusuz HDP sol bir partidir. HDP, emek-sermaye çelişkisinde kendisini emekten yana konumlandıran, doğa-sermaye çelişkisinde kendisini doğadan yana konumlandıran bir partidir. Faşizme karşı anti-faşist, anti-emperyalist bir partidir, antikapitalist bir partidir. Bütün Türkiye halklarının temsil edildiği bir parti olarak tariflediğimiz HDP' de, Türkiye'den gelen sosyalist vekillerin rolü artmıştır.

Devletin, HDP'yi salt Kürt partisi gibi göstererek daraltmaya çalıştığı ortadadır. Elbette, HDP Kürt partisidir, Türk partisidir, Laz partisidir, Ermeni, Çerkez partisidir. Bu niteliğimiz en güçlü yanımızdır. Fakat devlet, kriminalize ediyor. Bunun karşısında Türkiyeli sosyalistlerin varlığı bunu tuzla buz ediyor. 

Örneğin, bu seçimlerde Alevi yurttaşların HDP'ye dönük yönelimi bu kriminalize etme çabasını bertaraf ediyor. Bugün Türkiyeli sosyalistler olarak rolümüz, sadece Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesini sahiplenmek veya Alevi yurttaşların inanç özgürlüğü, eşit yurttaşlık hakkını sahiplenmekten ötedir.

HDP, krizin yükünün emekçilere yıkılmasına karşı, sadece eleştiri değil, sermaye düzenine karşı başkaldırının örgütlenmesiyle de sorumludur. Sosyalistler ise bu sorumlulukta belirgin olarak inisiyatif almak durumundadırlar. En başta batıda, hızla derinleşen mali ekonomik krizin sonuçlarına dönük olarak kendilerini konumlandırmalıdırlar. Biz bugün Türkiyeli sosyalistler olarak aynı zamanda batıda şovenizm ve ırkçılığa karşı da kendimizi konumlandırmak ve buradan halklarımızın özgürleşmesi sürecinde rol üstlenmek zorundayız. Hem Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesine destek olmak, oradan mücadeleyi ortak yürütmek hem de batıda Türkiyeli emekçilerin şovenizme karşı, faşizme karşı, ekonomik krizin yıkımına karşı mücadelesinde öncü bir rol üstlenmek zorundayız. Bunu sosyalistler olarak başarabiliriz. HDP etrafında ezilenlerin birliğini sağlayabildiğimiz koşullar oluşturmalıyız. Kaldı ki bu ille de HDP çatısı altında olmayabilir. Vekillerimiz bunun bir biçimde yol ve yöntemini bulmalıdırlar. HDP ve HDK'yi aşan birlikler de kurabiliriz. Yeterki bu savaş siyasetine, ekonomik yıkıma dönük sosyalistler güçlü söz söyleyen, güçlü örgütler kuran bir hattan yürüsünler. 
Seçimlerden sonra siyasetin aldığı yeni hale bağlı olarak yerellerde halk meclisleri kurma çalışmaları başlatacağız. HDK özünde böyle bir projedir aslında. Devletin çok daha merkezileştiği, her şeyin saraya bağlandığı koşullarda, zaten bizim yapmamız gereken halk demokrasisi dediğimiz, devrimci demokrasi dediğimiz, doğrudan demokrasi dediğimiz, halk meclisleri dediğimiz modelin bugün çok daha acilen kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle sosyalist vekillere, bu halk meclislerinin kurulmasında önemli roller düşüyor. 

HDK esas olarak halk meclislerine dayalı bir model. İlk kurulduğu dönemde kimi girişimler de oldu ama çeşitli nedenlerle HDK/HDP, kitlesini aşan bir etki yaratamadı. Kurulmaya çalışılan meclisler de bu sınır içinde kaldı. Oysa daha sonra muhalefet cephesi çok daha geniş kesimleri içeren Gezi Park Meclisleri, Hayır Meclisleri gibi önemli örnekler yarattı. Meclisler derken bu ikinci türden geniş yelpazeli olanları mı kastediyorsunuz?

Kesin olarak Hayır meclisleri gibi meclislerden söz ediyoruz.HDK kuşkusuz dediğiniz gibi bu açıdan geçmişte başarılı olamadı. Ama şunu başardığını belirtebiliriz; en azından bu topraklarda Halkların Demokratik Kongresi nasıl bir örgütlenme modeline ihtiyacımızın olduğunu ve meclis örgütlemesinin ne olup olmadığını aslında bütün demokrasi güçlerine göstermiş oldu. Bizim açımızdan önemli bir araç olduğunu ispatlamış oldu. Zaten aracın kendisi mutlak değil; esas olan ihtiyacın kendisi. Dolayısıyla meclis örgütlenmesi henüz hâlâ başarılı olmuş değil. Ama başarılı olması gereken bir araç ve biçim. Hayır meclislerinin daha da genişletilmesi, kimi yerellerde ortak hareket etmek ve demokrasi güçlerinin meclisleşmesi, ekoloji meclislerinin kurulması... Yani sorun şu: Biz taban iradesini geliştirmek durumundayız. Hangi araç veya taleple olursa olsun yerellerde gerçekten halkın da dâhil olduğu halk meclislerinin kurulması için sosyalistler, devrimciler, demokratlar bir araya gelmek ve buna ön ayak olmak zorundalar. Bunun başka yolu yöntemi yoktur. 

Yakın zamanda HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen “HDP kendisini kimlik siyasetiyle sınırlamayacak, sınıf siyasetine ağırlık verecek” anlamında bir açıklama yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ayhan Bilgen aslında somut bir durumu tariflemiş oldu. Kürt sorununun zaten çıkışı itibariyle de ekonomik bir temeli vardır.En nihayetinde sınıfsal bir temeli vardır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasının ekonomik talanı, yerüstü ve yeraltı kaynaklarının sermaye tarafından talanı üzerine kurulu bir realitedir. Dolayısıyla çıkışı itibariyle sınıfsal karakteri olan bir sorun, kuşkusuz bugün de aynı hatta oturmuş durumda. Kuşkusuz Kürt ulusunun, ulusal demokratik talepleri, ulusal özgürlük talepleri dün olduğu gibi bugün de gerçektir, başattır.Fakat yeni durum şu: Kapitalizmin gelişmesi, köylerin boşalması ve boşaltılması, Kürt yoksul köylü ve emekçilerinin Batı metropollerine göçü, Kürt bölgelerinde gerçekleştirilen  doğaya dönük saldırılar, Kürt sorununun aynı zamanda sınıfsal bir sorun olduğu, yani Kürt emekçilerinin Batı’da büyük işçi kitlelerine dönüştüğü; örneğin inşaat sektörünün büyük çoğunluğunun Kürt işçilerinden oluştuğu, yani esnek üretim, güvencesiz çalışma, ucuz işgücü, kölece çalışma koşulları dediğimizde aslında bunun daha çok Kürt işçilerin üzerinden gerçekleştirildiği realitesi var. Dolayısıyla bugün bunun yanında şunu net olarak belirtebiliriz: Zaten Kürt hareketi, Kürt yoksul işçi ve emekçi köylülerine dayanan bir harekettir. Karakter olarak da sol bir harekettir. AKP’nin kitleleri hem siyasal hem de ekonomik zorla etkilemesi karşısında HDP’nin mutlaka Kürt emekçilerine yönelik olarak ekonomik bir söylem de üretmesi gerekiyor. Onların ekonomik, sınıfsal kurtuluşuna dair esaslı sözler söylemek zorundayız. 

Yerel seçimler yaklaşırken HDP'nin yaklaşımı nasıl olacak?

Başkanlık modeli tartışılırken örneğin Tayyip Erdoğan'ın en çok vurgu yaptığı şey, güçlü bir başkan için güçlü bir Meclis vurgusuydu. Meclis’te çoğunluğu elde etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştı. Bence yerel yönetimler de bu kapsamda bir mesele. Yani, güçlü yerel yönetimler yine başkanlık modeli ve Tayyip Erdoğan'ın kurduğu tek adam diktatörlüğü açısından çok kritik bir öneme sahip. Yerel yönetimleri, özellikle belli başlı illeri kaybeden AKP’nin, kurduğu bu yeni yönetim modeli açısından büyük bir sıkıntı yaşaması söz konusu olur. HDP açısından, yerel seçimler tek başına yerel yönetimler süreci değil. Aynı zamanda bir genel seçim mahiyetinde. Çünkü bütün her şeyin merkezileşmesi karşısında biz yerelleşmeyi, demokrasiyi savunacağız. Yerel yönetimleri almaya çalışacağız; ama aynı zamanda genel bir propaganda yapmış olacağız. Bu açıdan çok kritik bir öneme sahip. HDP açısından tabiiki en önemli şey kayyumların elindeki belediyelerin geri alınmasıdır. Biz halkımızın iradesine yönelik bu gaspı ortadan kaldıracağız. Başta tabii kendi belediyelerimizi geri almak için çalışmalar yürütüyoruz. Geri alacağız, bu konuda kararlıyız. Fakat yetmez. HDP olarak çok daha fazla belediyeyi alma imkanımız var. Bu birincisi.
İkincisi: Tabiiki AKP'nin kaybetmesi bizim için önemli bir sonuçtur. AKP'nin her halükârda en azından belli başlı bazı kentleri kaybetmesinin siyasetimiz açısından önemli bir kazanım olduğunu düşünüyoruz. İkinci boyutuyla da, bunu sağlayacak ittifaklar yapmak istiyoruz. Emek ve Demokrasi güçleriyle buna benzer ittifaklar yapmak istiyoruz. Batıda da ortak olarak kazanabileceğimiz kimi yerler söz konusu. Buraları da kazanmak istiyoruz. Böyle birkaç boyutlu bir perspektif, strateji oluşturduk ve oluşturmaya çalışıyoruz. Burada tabii CHP'nin rolü önemli. Biz şununla ittifak etmeyiz, bununla ederiz gibi bir yaklaşımdan ziyade ortaya program koyuyoruz. Ki yerel yönetimler bu programın çok daha belirgin olduğu bir mecradır. Yani doğrudan halk meclislerinin etkin olduğu, doğrudan demokrasi dediğimiz, halk lehine belediyecilik dediğimiz bir dizi iddiamızın olduğu bir alan, çok geniş bir mecra. Dolayısıyla demokrasinin, halktan yana siyasetin, eşitlikten yana belediyecilik modelinin esas alınması şartıyla kimle ittifak yapabilirsek yapabiliriz. Şimdi CHP ile bu konuda tabiiki tartışmak lazım. CHP'nin bu konudaki pratiği gördüğümüz kadarıyla olumsuz bir pratik. Yani moral ve güç veren bir pratik değil; umut veren bir pratik değil. Fakat  genel seçimlerde HDP'nin barajı geçmesi ve HDP ‘de somutlanan demokrasi programına CHP tabanından ciddi destek geldi.  Demokrasiye verilen destek olarak tarif ediyoruz. Şimdi bu seçimlerde de tabiiki başta CHP tabanının bu yönlü bir irade ortaya koymasını önemseriz. HDP bu açıdan dediğimiz anlamda programatik görüşleri etrafında ittifak yapmaktan çekinmez. Muhakkak bu da yetmez. HDP bütün demokrasi güçleriyle çok daha geniş birlikler kurmak istiyor. Hayır meclisleri bağlamında HDP ile henüz ittifak yapmamış sol-sosyalist güçlerle de çok geniş birlikler kurmak istiyoruz. Sendikalar, dernekler, çevreler, bireyler kim varsa bu iktidardan rahatsız olan, bu iktidarın yönetim biçimine karşı olan, eşitlik, demokrasi ve adalet etrafında bir araya gelebileceğimiz herkesle ittifak yapmak istiyoruz. 

Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Şöyle bitireyim; biz bu genel seçimlerden HDP olarak ve demokrasi güçleri olarak zaferle çıktığımızın altını kalın kalın çiziyoruz. Fakat tabiiki beklentilerin çıtası yüksek olunca bir moral ve motivasyon düşüklüğü, bir yenilgi psikolojisi öne çıkmış durumda. Yani sizin gibi ezilenlerden yana basın yayın kuruluşlarının belki çok daha fazla rolü olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte genel seçimlerden sanılanın aksine AKP zayıf olarak çıkmıştır. Cumhur İttifakı diye tarif ettiğimiz ittifak esas olarak zayıflamıştır. Görünürde şiddet ve zordan başka elinde hiçbir argüman kalmayan bir iktidardır aynı zamanda. Ezilenler cephesi ise, aslında baktığımızda böylesine bir ablukaya karşı zaferle çıkmıştır. HDP'nin Meclis’e girmesinin, böylesine HDP'yi aşan siyasal sonuçları vardır. Dolayısıyla bu ruh halinden çıkmak, başardığımızı gerçekten kavramak ve içselleştirmek durumundayız. Ama bu tabiiki yeni görevlerimizi zayıflatmaz. Örneğin yerel seçimler bu alanda bu görevlerin başında geliyor. Yine bu demokrasi güçleri ittifakı dediğimiz şeyin halk meclisleri temelinde örgütlenmesi gerektiği çok daha açık hale geliyor. Özellikle de anti faşist mücadelenin örgütlenmesi acil görevlerimizin başında geliyor. Bu anlamda buradan bir kez daha şunu söylemek isterim: Biz düne oranla belki örgütsel olarak daha zayıflatılmış olabiliriz. AKP/Saray diktatörlüğü çok daha sert saldırıyor olabilir; ama saldırıların sebebi de zayıflıklarıdır, korkaklıklarıdır; dolayısıyla bunun karşısında bizim çıkartacağımız sonuç, bizim bunun farkına vararak çok daha güçlü örgütlülükler, çok daha güçlü siyasetler ortaya koyarak bu zulüm iktidarını yıkma iradesini güçlendirmektir.

Editör: Haber Merkezi