Atatürk Hava Limanı’nda gerçekleşen katliama da değinilen açıklamada Adalet Bakanı’nın “Bizim geçmişimizde insanları diri diri yakmak yok” ise eleştirildi.

Açıklama şu şekilde: Adalet Bakanı’nın  “Bizim geçmişimizde insanları diri diri yakmak yok” şeklindeki, tarihsel hafızayı yıkama girişiminden ibaret trajik ve ironik açıklamasına karşın,  Sivas Madımak Katliamı, insan türünün düşünsel ve eylemsel alanda bugüne dek  biriktirdiği tüm değerlerin üstünü  kaplayan kara bir leke olarak, tarihteki yerini almış bulunuyor.

Bundan  yirmi üç yıl önce Kültür Bakanlığı ve Sivas Valiliğinin katkıları ile Pirsultan Abdal Kültür Derneği tarafından düzenlenen Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliklerine  katılmak üzere, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta bulunan onlarca sanatçı, tiyatrocu, yazar, şair ve katılımcı; Cumhuriyet ve laik düzen aleyhinde sloganlar atan örgütlü, büyük kalabalıkların sekiz saat süren saldırı ve  kuşatması altında, Madımak Otelinde yakılarak katledildi.

 Örgütlü şekilde otelin çevresini dolduran, polis kayıtlarına göre sayıları  onbeş bin kişiyi bulan eylemciler, Sivas Valilik binası önünde, Sivas Kültür Merkezinde, taş ve kiremit yağmuruna tutmuş oldukları Madımak Otelinin önünde “Cumhuriyet Gidecek, Şeriat Gelecek” “İslamın Ordusu Laiklerin Korkusu”, “Kanımız Aksa da Zafer İslamın”, “Cumhuriyet Burada Kuruldu Burada Yıkılacak”,  “Şeriat Gelecek Zulüm Bitecek”  sloganları  eşliğinde,   “yak yak” bağırtıları  altında oteli ateşe verip,   ikisi otel çalışanı olmak üzere,  otuz beş kişiyi  katlettiler. Olayın seyri ve delilleri mahkeme kararı ve Yargıtay ilamı ile  sabittir.

“Devlet, toplu iğnenin başında vardır” diyen anlayışın tanımladığı devlet,  o gün Madımak’ otelinin önünde değildi. Olaylar başladıktan sonra ve yangın başlamadan hemen önce, otelin önüne askerleriyle birlikte gelen rütbeli asker, kalabalığın “Asker Bosna’ya” sloganları eşliğinde, hiçbir müdahalede bulunmadan olay yerini terk etti.

Etkinliklerden önce Sivas’ta “Müslümanlar” imzasıyla dağıtılan kışkırtıcı bildirinin kimler tarafından, neden ve nasıl yazılmış olduğu  yönündeki soruların yanıtı, tüm yargı aşamalarında ortaya çıkarılmadı. Yerel basının günler öncesinden yaptığı olumsuz ve kışkırtıcı yayınlar soruşturma kapsamına alınmadı. Gerçekleşen katliamı “Şanlı Sivas Kıyamı” olarak tanımlamış ve içeriğinde suçu ve suçluları öven yazıları kaleme alan kişilere ve bu yazıları yayınlayan Taraf adlı dergiye ve bu yazıların altında açıkça imzası olan gizli örgütlere karşı herhangi bir işlem yapılmadı!

Olaylardan 18 gün gibi çok kısa bir süre içerisinde, henüz hazırlık aşaması tamamlanmadan, deliller toplanmadan, eylemciler yakalanmadan,  olayda “örgüt yok tahrik var“ saptaması yapılarak alelacele iddianameler düzenlendi. Aileler ve avukatlarının itirazları, savunmalarımız ve kamuoyunun da desteğiyle; gerçekleşen yargılamalar sonucunda olayların ve katliamın, anayasal düzeni zorla bozma amacı ile gerçekleştiği ortaya yargı organlarınca kabul edildi. Türk Ceza Kanunu’nun “Anayasayı cebren değiştirmeye teşebbüs suçunu” düzenleyen  146. maddesi uygulamasıyla;  otuz üç  sanık idama (yeni yasa gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis), dört  sanık yirmişer yıla, bir sanık da, on beş yıla mahkum edildi. Diğer sanıklar, beş ila iki yıl arasında değişen cezalar aldılar.  5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 1 Haziran 2005 ‘te yürürlüğe girmesiyle; bu hükümlülerden  on üçü;   yeni kanunda ceza aldıkları maddeyi doğrudan karşılayan bir düzenleme olmadığı gerekçesiyle, haklarında infazın tehiri kararı verilerek, salıverildiler. Mahkeme, bu kararı sonradan kendiliğinden geri aldı. Ancak salıverilen sanıklardan firari olan yedisi yakalanamadı. Bunlardan; Aziz Nesin’i itfaiye merdiveninde öldürmek isteyen ve olayların örgütleyicisi olduğu tespit edilmiş olan sanık Cafer Erçakmak;  hakkında  tutuklama  kararı olmasına rağmen, ölümüne kadar  elini kolunu sallayarak Sivas’ta kendi  evinde  olağan yaşantısını sürdürebildi. Yakalanan sanıklar,  duruşmada arama kararından habersiz olduklarını söyleyerek, “Sivas’ta  evlendik,  askere gittik, ehliyet aldık ama bize kimse arandığımızı söylemedi.” dediler.

 Bu davada, katliamın, “siyasal ve dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmiş olduğunu”, bu nedenle  insanlığa karşı suç oluşturduğunu  ısrarla belirtmiş olmamıza karşın,  sanıklardan Cafer Erçakmak ile ilgili dosyanın ölmüş olması nedeniyle ayrılmasına, altı sanık hakkındaki davanın da “zamanaşımı süresinin dolmuş olması gerekçesiyle” düşmesine karar  verdi. Gıyabi tutuklu üç sanık hakkındaki dava, halen Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor.

Dosya kapsamında yurtdışında oldukları belirtilen sanıklarla ilgili olarak,  Alman makamlarının sekiz kez Türkiye'ye “ Bu sanıkların iadesini istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Talebiniz açık değil.” diye sormuş olması,  sanıklar hakkındaki iddianın açıkça belirtilmemiş olması nedeni ile  ısrarla iade isteklerine yanıt vermeyişi, ve son duruşmada sanıkların kendi adresleri yerine  mağdur avukatlarının ve alevi kuruluşlarının adreslerinden aranması, yargılamada yapılmakta olan hata ve ihmallerin  ne denli büyük olduğunu, skandal niteliği taşıdığını ortaya koymaktadır.

 

Sürecin gelmiş olduğu bu koşullar,   toplumsal alanda belirleyici olan  ve hukukun amacını oluşturan  adalet ilkesine aykırıdır ve  kamu vicdanı olarak tanımlayacağımız hakkaniyetin gerçekleşmesi inancını da ortadan kaldırmaktadır.

Haklarında gıyabi tutukluluk kararı verilmiş ve bir kısmı yurtdışında olduğu tespit edilen sanıklar hakkında ise, ne gibi işlemler yapılmakta olduğu konusunda yeterli ve açık bir bilgi bulunmamaktadır. 

Yangının isi, yıllardır, tüm ülkeyi içine alan kara bir delik gibi büyüyor. Yitirdiklerinin oluşturduğu  boşluğa  sarılanlar; o boşluğa düşmeden  ve fakat ona alışmaya çalışarak var olmaya çabalıyorlar.

 Hukukun temel aldığı tek ölçü olan “adalet”, toplumsal yaşamın bir kalıp ve çerçevesini oluşturmaya yönelik ahlaki bir ölçü olarak da; vicdan, bellek ve algısal  olarak hala gerçekleşmeyi/ gerçekleştirilmeyi  bekliyor.

Madımak öldürümünün hemen ardından, olayları “bir futbol maçı esnasında yaşanabilecek olaylar” olarak niteleyen, “çok şükür otel dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır” değerlendirmelerini içeren, zamanaşımı kararını “milletimiz için hayırlı" bulan söylemler;  son olarak Atatürk Havaalanında yaşanan saldırıda karşı karşıya kaldığımız  “güvenlik zafiyeti yoktur” diyen, siyasal İslamcı terörü görmezden gelen, onu okşayan aynı resmi anlayışın görünümlerini oluşturuyor! Nitekim, bir gün önce Atatürk Hava Limanı’ndaki patlamanın araştırılması için verilen önergeyi reddeden iktidar, dün de “Sivas’ın karanlıkta kalan tüm yönleri ile araştırılması için verilen önergeyi reddetti. 

Bu anlayış: Maraş, Çorum, Sivas, Madımak, Gazi, Başbağlar, Roboski, Reyhanlı  öldürümlerinde, Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İstanbul da gerçekleşen katliamların hepsinde, toplumsal izleğimizi ve belleğimizi her seferinde söküp dağıtmayı amaçlıyor.

Buna izin vermeyeceğiz. Üstü örtülmeye çalışılan gerçeklerin ve adaletin ısrarlı takipçisi olacağız! Bir arada duracak, acılarımızı ve adalet arayışımızı birleştireceğiz!

Editör: Haber Merkezi