Cengiz Aldemir/İz Gazete- Hukuk devletinin en önemli gereklerinden biri temel hakların güvenlik altına alınması olduğunu belirten HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay,  herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunun Anayasada yer aldığını, çevre sağlığını korumak, geliştirmek, kirlenmesini önlemenin devlet ve vatandaşların ödev olarak yüklendiğini anımsattı. 

RANT UĞRUNA DOĞA KATLEDİLİYOR 

AKP Hükümetlerinin ekolojik bir bakış açısından yoksun, halkın sağlığını ve ekosistemin geleceğini görmezden geldiğini belirten HDP'li Kemalbay, "Maden, Mera, Orman, Turizmi Teşvik yasaları ile sermayenin lehine düzenlenen ÇED Raporları ve ormanların, sulak alanların, doğal sit alanları ve tarım arazileri ile halkın yaşam alanlarının dahi sanayileşme, madencilik, jeotermal, biyogaz ve benzer tesisler için tahsis edilmesi, yerli ve yabancı şirketlerin talanına açılması sağlanmaktadır. Rant uğruna insanlar, tüm canlılar zehirlenmekte, su kaynakları atıklarla kullanılamaz hale getirilmekte ve  doğamız  insafsızca katledilmektedir" sözleriyle tepki gösterdi.

HUKUKSUZ İZİNLER VERİLİYOR

Yurttaşların, “Yerin üstü altından değerlidir, toprağımıza, tarım arazilerimize, ormanlarımıza, sularımıza yani geleceğimize sahip çıkmak için mücadelemizi sürdüreceğiz” diyerek hak aradığını vurgulayan HDP'li Kemalbay, yurttaşların şirketlere karşı verdiği mücadelenin kriminalize edildiğini söyledi. Siyanürle altın arayan şirketlere hukuksuz bir şekilde izinler verildiğini ifade eden Kemalbay, Ordu’da Fatsa-Ünye arasındaki, Balıkesir İvrindi yakınlarındaki, Uşak Eşme, Eskişehir Kaymaz ve ülkenin dört bir yanındaki altın madenlerinin kapasite arttırarak işletilmeye devam ettiğini vurguladı.

YAŞANANLARDAN DERS ÇIKARTMIYORLAR

Bergama'da, Danıştay'ın 1997 yılında insan sağlığı ve çevresel riskler açısından kamu menfaatine uygun olmayacağı görüşünün benimsenmesine rağmen işletmelerin faaliyetlerinin durdurulmadığını belirten Kemalbay, Kazdağları, Fatsa, Madra, Bakırçay’da yaşanan felaketlerden ders çıkarılmadığı eleştirisinde bulunarak, "21 Haziran 2022’de ikinci “Çernobil” olarak adlandırılan Tunceli, Malatya ve Sivas’ın ortasında bulunan Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı Çöpler Köyü’ndeki Çöpler Altın Madeninde de aynı felaketin yaşanmasına göz yumulması tam bir cinayettir" dedi.

SIZINTI VAR Kİ 16 MİLYON CEZA KESİLMİŞ

Anagold Madencilik A.Ş. işletmesinin boru hattında yaşanan arıza nedeniyle Keban, Karakaya, Atatürk barajlarını besleyen Fırat Nehri’ne, İliç Barajı’na ve çevreye siyanür yayıldığına ilişkin bilgilerin basında yeraldığını aktaran Kemalbay, yaklaşık 20 ton siyanürlü su, sülfirik asit ve kimyasal maddenin önce madenin altındaki dereye, oradan da Fırat Nehri’ne karışarak İliç Barajı’na ulaştığı iddialarına Erzincan Valiliği ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, kirliliğin baraj ve dere yatağına tam olarak ulaşmadığı belirtilmesine rağmen, maden şirketine 16 milyon lira para cezası kesilmesine dikkat çekti.

STK'LAR UYARDI

İliç Doğa ve Çevre Platformunca siyanürün suya karıştığını gösteren videoların bulunduğunu kaydeden Kemalbay, siyanürün karıştığı su ve toprağın vereceği ölümcül zararlara dikkat çekti. Türk Tabipler Birliği, TMMOB, Türk Toraks Derneği, İstanbul Teknik Üniversitesi ve çeşitli STK’lar “Akarsuya karışan toksik kimyasalların akarsu ekosisteminde çok büyük tahribata neden olacağı uyarıları anımsatan Kemalbay, "Siyanürün yörenin yüzey ve yer altı su kaynaklarının kirlenmesine yol açacağı, yörede besin döngüsüne katılacağı (tatlı su balıklarının, sulama nedeniyle tarımsal ürünlerin yapısına girerek), bunun da yörede halk sağlığını olumsuz etkileyeceği yaptıkları bilimsel çalışmalarla da ortaya koymuşlardır" uyarısında bulundu.

SIZINTI SONUÇLARI PAYLAŞILACAK MI? 

Kemalbay, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'a şu soruları yöneltti:

  • Maden şirketlerinde yaşanacak herhangi bir olumsuzluğa karşı uyarı verecek veya anında müdahale edecek sistemlerinin bulunmaması bir eksiklik değil midir? Dünya standartlarında olduğunu iddia eden şirketin meydana gelen sızıntıya anında müdahale edebileceği teknik donanımı bulunmakta mıdır?  
  • Yaşanan sızıntıdan dolayı zararlı kimyasallarla kirlenen alanlara gerekli müdahale de bulunulmuş mudur? 
  • Sızıntıya maruz kalan işletme çalışanları bulunmakta mıdır? Bulunmakta ise çalışanlar ve bölge halkı için herhangi bir sağlık taraması yapılmış mıdır?
  • Söz konusu işletmenin, son denetimi hangi tarihte yapılmış ve denetim raporlarındaki atık maden barajına yönelik tespit ve değerlendirmeler neler olmuştur?  
  • Söz konusu işletmenin bir nevi kaçak bir nükleer tesis olduğu da belirtilen bilimsel raporlarda işletmenin ÇED Raporu’nda yer alan önlemleri almadığı konusunda herhangi bir denetleme yapılmış mıdır? Yapıldı ise denetim raporuna yansıyan değerlendirmeler neler olmuştur? 
  • Söz konusu işletmede yaşanan olay sonrası analiz için kaç noktadan ve ne kadarlık bir alandan ne tür örnekler ve numuneler alınmış ve ne kadarlık bir alanda analizlerle takipler yapılmıştır?  
  • İşletmeden sızan kimyasalın Fırat Nehri ve İliç Barajı’na sızıp sızmadığı konusunda numuneler alınmış mıdır? Alındı ise sonuçlar kamuoyu ile paylaşılacak mıdır?
  • Sızıntının ekosistem üzerinde yarattığı tahribata ilişkin olarak Bakanlığınızca yapılmış olan herhangi bir zarar tespiti yapılmakta mıdır?
  • İşletmenin halk sağlığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkilere yönelik olarak bölgede yapılmış herhangi bir çalışma bulunmakta mıdır? Bölgede yapılmış herhangi bir kanser taraması var mıdır? 
  • Yasaların çiğnenmesine göz yuman, görevini yapmayıp ihmallere sebep olan, çevre karşıtı yatırım ve plan kararlarına onay veren, asli sorumluluklarını yerine getirmeyerek bu felaketlere sebep olan sorumlulara yönelik herhangi bir idari ve adli soruşturma başlatılmış mıdır?
  • Yaklaşık 600 futbol sahası büyüklüğündeki yığın liç sahasında heyelan olduğu ve heyelan sonucunda sahanın zeminindeki geomembran tabakanın koruyucunun yırtıldığı ve bu yırtığın da bulunamadığına ilişkin basında yer alan iddialara ilişkin Bakanlığınız ilgili birim tarafından yapılan herhangi bir araştırma olmuş mudur? 
  • Tesisin yer altı ve yüzeysel sulara olan etkisi ile yöredeki flora ve faunaya etkileri araştırılmış mıdır?
  • İşletmenin bulunduğu sahada kaç adet evaportör bulunmaktadır? Atık havuzlarında bulunan ve evaportörlerle atmosfere salınan zehirli kimyasalların gerekli ölçümleri ve insan sağlığına, doğaya, suya ve tarım alanlarına olan etkileri araştırılmış mıdır? 
  • Bölgede olası bir deprem durumunda siyanürün doğaya karışacağına ilişkin bilimsel raporlara rağmen işletmenin faaliyetlerine izin verilmesinin gerekçesi nedir? 
  • İşletmenin kazaya ve toplu ölümlere açık asitler ile siyanürlü çözeltilerin birbirine çok yakın veya temas halinde kullanılmasına izin verilmesinin gerekçesi nedir? 
  • İşletmenin halk sağlığına, habitata, kültürel geçmişe verdiği zararlar ve yaşam savunucularının, çeşitli STK ve odaların hukuki başvuruları ve suç duyuruları göz önüne alındığında Bakanlığınızca faaliyetleri durdurulan işletmenin kapatılması, atık baraj gölünde biriken binlerce ton tehlikeli atığın, liç yığınlarının, pasa dağlarının bilimsel yöntemlerle zararsız hale getirilmesinin en kısa zamanda sağlanması yönünde herhangi bir girişim olacak mıdır? 
  • 2019 yılında geliştirilen yeni proje ile sülfürik asit ve siyanürün birlikte kullanıldığı ve bu projede kullanılan 40 kimyasaldan 23 tanesinin doğrudan kanserojen olduğu, yıl boyunca bir milyon 720 bin ton zehirli, yakıcı, dağlayıcı ve boğucu kimyasal madde kullanılmasının bölge insanlarının ve o bölgede yaşayan bütün canlıların yaşamına yönelik bir tehdit olduğu Bakanlığınızca bilinmemekte midir? Bakanlığınız siyanür havuzunun deprem ya da sel vb. nedenlerle çökmesi, yıkılması, aşırı yağışlarla hasar görmesi sonucunda bir ekolojik felaket yaşanacağının ve kilometrelerce genişlikteki bir alanda doğal hayatın sona ereceğinin farkında mıdır? 
  • Ekolojik bir bakış açısından yoksun, halkın sağlığını ve ekosistemin geleceğini görmezden gelen, sadece ve sadece sermayeyi destekleyen politikalarınızda bir değişikliğe gitme planlamanız mevcut mudur? 
  • Kirletmenin ve doğal dengeyi bozmanın bahanesi halini almış olan "Sürdürülebilir Kalkınma" yerine, "yaşamın sürdürülebilirliği" ilkelerinin belirlenmesi düşünülmekte midir? 
Editör: Haber Merkezi