İZ GAZETE- Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve uzmanlık kuruluşlarının yürüttüğü, şüpheye yer bırakmayacak güvenilirlikteki bilimsel çalışmalara göre Türkiye’nin yer aldığı Akdeniz Havzası dünya genelinde iklim değişiklikleri etkilerinin en fazla görüleceği bölgelerden biri olduğunu ve bu nedenle krizden en çok zarar görecek ülkeler arasında yer aldığı bilgisini paylaşan HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, son yıllarda ülke coğrafyasında sıklaşan sel, fırtına, don, sıcaklık ve kuraklık gibi aşırı hava olaylarının susuzluk, kıtlık, açlık, zorunlu göçlerin yakın bir süreçte yaşanacağı uyarısı olduğunu söyledi.

KİRLİLİĞİN BAŞ SORUMLUSU SANTRALLER

İklim krizinin baş sorumlularının ulaştırma, ısınma, sanayi ve tarımda enerji kaynağı olarak kullanılan kömür, doğalgaz ve petrol gibi fosil yakıtlar olduğunu anımsatan HDP'li Kemalbay, "Eldeki en güncel istatistiki verilere göre, dünya genelinde 2019 yılında toplam sera gazı emisyonunun %72’si enerji sektöründen kaynaklıdır. Elektrik ve ısı üretiminden kaynaklı sera gazı salımlarının, enerji sektörünün toplam sera gazı salımlarına oranı %31’dir" dedi.

HÜKÜMETİN OLUMSUZ ENERJİ POLİTİKALARI

Türkiye’nin toplam sera gazı salımlarında 2019 yılında en büyük payı %72 ile enerji kaynaklı emisyonların aldığını, aynı yıl, toplam karbon dioksit salımlarının %34,6'sının elektrik ve ısı üretimi olmak üzere %87,4'ü enerji sektöründen kaynaklandığını kaydeden Kemalbay, emisyonların %23,7’sinin kömürün yakılması ile oluştuğunu belirtti. Türkiye'nin, küresel sera gazı emisyonlarındaki payını arttırırken diğer taraftan iklim krizinin yaratacağı ekolojik sorunlarla, ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerle baş etmek durumunda kalacağı uyarısında bulunan HDP'li Kemalbay, hükümetin iklim değişikliği ve enerji politikaları yüzünden, yaşanan bumerang etkisinin farkında olmadığı ya da görmezden gelmeyi tercih ettiği izlenimi verdiğini söyledi.

KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALLETE DEVAM

Paris Anlaşması’na taraf olan Türkiye'nin 2053 yılında ekonomisinin sera gazı salımlarını net sıfıra indireceği taahhüdünde bulunsa da hükümetin fosil yakıtlara bağlı enerji politikalarının bunu doğrulamadığını kaydeden Kemalbay, farklı kaynak seçeneklerine rağmen Türkiye'nin kömürden elektrik üretimini öncelikli olarak tercih ettiğini, halihazırda 20. 330 MW'lık ülke elektrik üretiminin yüzde 20'sini karşılayan 34 kömür yakıtlı termik santral bulunduğunu, 19 yeni kömür yakıtlı termik santral projesinin devam ettiğini vurguladı. Hükümetin enerji arz stratejisindeki projelerini gerçekleştirme kararlılığı dan vazgeçmediği takdirde, 2053’te kurulu gücün %17’sinin kömür bazlı olacağı öngörüsünü paylaşan Kemalbay, iktidarın Eskişehir-Alpu, Afşin-Elbistan, Konya Karapınar, Tekirdağ Malkara ve Afyon Dinar sahalarında toplamda 9,7 milyar ton rezervden elektrik üretimi için kömür madenciliği yapma planlarının olduğunu kaydetti.

HALKA BİLGİ VERİLMİYOR

Termik santrallere gizli teşvik olarak çevre mevzuatı uygulanmadığını ifade eden Kemalbay, " 2012-2014 yılları arasında gerçekleştirilen özelleştirmeler ile, Türkiye’nin en eski ve en kirli 13 kömür yakıtlı termik santralinin işletme süreleri fiili olarak 25 yıl daha uzatılmıştır. Bu santrallerin başta hava kirliliğini önlemeye yönelik baca gazı arıtım üniteleri olmak üzere yasal olarak zorunlu çevre yatırımları, yapılan geçici yasal düzenlemelerle 2013 yılından 2019 yılı sonuna kadar şirketlerin yararına, halkın ve doğanın zararına ertelenmiştir. 2019 sonunda biten muafiyet istisnalarına rağmen gerekli yatırımlar yapılmaksızın bu santrallerin çalışmaya devam etmeleri sağlanmıştır. Özelleştirmeler sonrasında gerçekleştirilen maden genişletme, termik santral rehabilitasyon ve kapasite artışı projeleri, farklı gerekçeler öne sürülerek ÇED yükümlülüklerinden muaf tutulmaktadır. Bu durum bu yatırımların çevresel etkilerinin değerlendirilmesini ve ekolojik/toplumsal maliyetlerinin gözler önünde serilmesini ve 25 yıl daha işletme planlaması yapılan santral ve madenlere dair halkın bilgi alma ve katılım haklarını engellemektedir" ifadelerini kullandı.

İKLİM KRİZİYLE UYUMLU PROJELER OLMALI

Termik Santrallerin su canavarı, kömürün sessiz katil olduğunu kaydeden Kemalbay, "İklim krizinin; gıda güvencesi, temiz suya erişim, sağlık hakkı, barınma hakkı ve en temelde yaşam hakkı gibi temel insan haklarına erişimde halihazırda var olan sistemik eşitsizlikleri köylüler, emekçiler, işsizler, kadınlar, LGBTİ+ bireyler, çocuklar, gençler, mülteciler ve tüm ezilenler aleyhinde daha da derinleştireceğini hatırlatmak isteriz. Hükümetin enerji, maden ve kalkınma politikalarının iklim kriziyle mücadele ile uyumlu olması; yapısal ve politika değişiklikleriyle mücadelenin somutlaştırılması yaşamsal önem arz etmektedir" uyarısında bulundu.

BAKAN KURUM'A SORULAR

Konuyu meclis gündemine taşıyan HDP'li Kemalbay, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'a "2013 yılından 2019 yılı sonuna kadar Elektrik Piyasası Kanunu Geçici 8. Madde kapsamında çevre mevzuat ve yatırımlarından muaf tutulmuş santrallerdeki çevre yatırımları tamamlanmış mıdır? Bu santrallerin çevre izin ve lisans süreçlerine dayanak olmuş hava kirletici emisyonları, atık su deşarjları ve katı atıkları ile ilgili çevre altyapısı tesisleri yürürlükteki mevzuata tamamıyla uyumlu mudur?" diye sordu.

Kemalbay şu sorularına da yanıt istedi:

Termik santrallerin etki alanlarında düzenli olarak hava, su ve toprak kalitesi izlemesi yapılmakta mıdır? Bu izleme sonuçları kamuoyu ile düzenli olarak paylaşılmakta mıdır?

İşletmedeki termik santrallerin Türkiye’nin toplam sera gazı ve karbon dioksit emisyonlarına katkısı nedir?

Henüz inşaat, izin ve lisans aşamalarında olan ve ÇED sürecine tabii tutulmuş kaç termik santral vardır? Bu ÇED süreçlerinde santrallerin sera gazı emisyonları yıllık bazda ve işletme sürecinin tamamı için kümülatif olarak hesaplanmakta mıdır? Bu projelerin Türkiye’nin sera gazı emisyonlarına katkıları hesaplanmakta mıdır?

Hükümetin açıkladığı 2053 yılı Net Sıfır Sera Gazı hedefini açıklaması sonrasında: Var olan termik santrallerin sera gazı emisyonlarına katkısı nedeniyle kapatılmasına yönelik bir programlama yapılacak mıdır?

Yeni termik santral projelerinin bütünsel olarak yeniden ele alınması ve değerlendirilmesi söz konusu olacak mıdır?

Yeni kömür madeni projelerinin ÇED süreçleri ne aşamadadır? Bu sahaların tamamının işletmeye açılması ve çıkarılacak kömürün tamamının elektrik üretiminde kullanılması durumunda ortaya çıkacak toplam sera gazı emisyonları, iklim değişikliği etkileri, orman ve diğer doğal ekosistemlere etkileri, hava, su, toprak kalitesine etkileri bütünsel olarak ele alınarak STRATEJİK ÇED sürecine tabii tutulacak mıdır?

Yeni kurulan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, atık ve ormancılık gibi sera gazlarından sorumlu başat sektörlerin planlanmasında ve politika oluşturma süreçlerinde yatırımcı ve uygulayıcı bakanlıkların tasarruflarında koordinasyon ve yaptırım gücü olan bir bakanlık olarak nasıl tanımlanacaktır?

Editör: Haber Merkezi