YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- 6 Mayıs günü, akşamüstü saatleriydi, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin düzenlediği, Türkiye’nin tam bağımsızlığını istediği için darağacına gönderilen 3 fidanı anma programını, muhabir arkadaşım Nilay Madenüs ile birlikte takip ettim. Anma etkinliği bittikten sonra, ofise geçip haberi yazmaya başladım. Yapılan açıklamada şöyle deniyordu: ‘Denizleri idam eden düzen temsilcileri hala işbaşında ve emperyalistlerin yerli işbirlikçisi mevcut iktidar, her geçen gün ülkemizi Ortadoğu bataklığına sokmaya devam ediyor’. Çok önemli ve dikkat çekilmesi gereken cümlelerdi. Ben de haberin başlığını ‘Denizleri idam edenler hala işbaşında’ olarak belirledim.

***

Haberin fotoğraflarını seçtim, gazetemizin internet sayfasına yükleyecekken, o haber geldi: ‘Son dakika… YSK, İstanbul seçimlerini yenileme kararı aldı’. Elimizdeki bütün işleri bırakıp, bu habere odaklandık. İstanbul’da seçim yenileniyor ama İzmir’i de etkiliyor şüphesiz. Çünkü İstanbul seçimleri ile ilgili verilen hukuksuz o karar, Türkiye demokrasisini, geleceğimizi, umutlarımızı, tam bağımsız Türkiye ideallerimizi ve 3 fidanın mücadelesindeki tüm değerleri,  bir kez daha darağacına götürmek isteyenlerin verdiği karardı. Yani, doğru başlığı seçmiştik aslında… ‘Denizleri idam edenler hala işbaşında’

EVE GİDECEK GÜN DEĞİL!

O akşam, YSK’nın verdiği kararla ilgili haberleri yapmaya başladık. İlk açıklamalar, İzmir’den gelen ilk tepkiler, her zaman kaybeden ama ona rağmen İstanbul’da aday gösterilen AKP İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın açıklamaları derken, yoğun bir tempoyla saati 22:00 yapmıştık.  Gazeteci olarak yapabileceğimiz ne varsa onu yaptık, toplumun haber alma hakkına sahip çıktık ve ofisten ayrıldık. Yoğun geçen günün ardından evin yolunu tutacaktık ki,  İzmir Barosu’ndan bir haber geldi. Baro, seçimin iptali sonrasında, yönetim kurulunu olağanüstü toplamış ve ‘Demokrasi Nöbeti’ kararı alıp, herkesi Baro önünde toplanmaya ve gecenin o vaktinde demokrasiye sahip çıkmaya davet etmişti. Adeta şunu diyordu bize Baro; ‘Bugün yorulacak, eve gidecek gün değil!’

***

Bu haberi aldıktan sonra, hiç düşünmeden ‘İz Gazete’ olarak İzmir Barosu’nun önüne gittik. Yanımızda o an fotoğraf makinemiz, kameramız yoktu ama mesleğimize olan sevdamız, tam da o gün (6 Mayıs) Denizlerin uğrunda darağacına gittiği ideallerimiz, ve halkın haber alma özgürlüğüne duyduğumuz saygımız vardı. Telefonla, canlı yayın yaptık, görüntü biraz kalitesiz, belki ses yetersizdi ama söylenen sözü mutlaka yerine ulaştırdık. 60 bini bulan erişim sağladık, bine yakın insan canlı yayınımızı paylaştı. İz Gazete olarak belki de en önemli özelliğimizi gösterdik. Olmamız gereken yerde, olmamız gerektiği anda, olması gereken şekilde yer aldık. İzmir Barosu’nun onurlu avukatlarının yaktığı kıvılcıma ses olduk.

BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?

Türkiye’de o akşam alınan en hızlı kararlardan birisiydi ‘Demokrasi Nöbeti’ kararı. Şüphesiz çok büyük bir domino etkisi yarattı. CHP İzmir il örgütünden, ilçe örgütlerinden, yerel yönetimlerden bile daha hızlı bir karar alındı. Demokrasi sevdalısı herkesin İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel’e ve yönetim kuruluna teşekkür etmesi ve bundan sonraki süreçte çok daha güçlü destek vermesi gerekiyor. Baro isteseydi, çok klasik bir açıklamayla geçiştirebilirdi, ancak sorumluluk aldılar ve Türkiye demokrasisine sahip çıkmaya karar verdiler. Bu konu hakkında yönetim kurulundan Avukat Deman Güler’in bana söylediği şey aynen şöyle: “O haberi alana kadar çok keyifli bir akşamdı. 7 buçuk aylık kızımla oynuyordum ve onu bırakıp Baro’ya geldim. Bugün itiraz etmezsek, bugün demokrasiye sahip çıkmazsak, yarın başımıza gelen şeyler için konuşmaya hakkımız olmaz”.

***

Gerçekten de öyle bir gündü, o an sesimizi yükseltmezsek, bir daha konuşmaya hakkımız olabilir miydi? Gazetecisi, avukatı, sendikacısı, işçisi hiç fark etmez, herkes elinden geleni yapmalı, umudu büyütmeliydi. Nöbet tutup ne olacak, neyi değiştirebiliriz denmemeliydi! Her ses, her nefes, sürekli önümüze çıkarılan ‘korku duvarını’ aşacak bir basamak olmalıydı. Alanda en çok dikkat çeken şey şüphesiz buydu. İnsanların yüzünde yılgınlık ve korku yoktu artık. Bir kere aşılmıştı o korku duvarı ve yan yana, omuz omuza durmanın verdiği özgüven vardı. Örgütlü kötülüğün karşısına, elbette örgütlenerek çıkıldı.  Karanlığa teslim olunmadı.

ONLAR VERMEYECEK, BİZ ALACAĞIZ

Demokrasi Nöbeti ikinci ve sonraki günlerinde, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin de katılımıyla ortak bir mücadeleye dönüştü. 5 gün boyunca aralıksız her akşam nöbete devam edildi. DİSK, KESK, TMMOB, İzmir Tabip Odası, sosyalist partiler ve daha birçok sivil toplum kuruluşundan insanlar nöbete ilk günden itibaren destek verdi. CHP mi? CHP’lileri çok fazla göremedik açıkçası! Belediye başkanları mesela, gelmedi. Baro Başkanı Özkan Yücel, 4.günün sonunda çağrı yapmak zorunda kaldı. “Yerel yöneticilere sesleniyorum, bugün birlikte olmazsak, İstanbul’da başımıza gelen, yarın Türkiye’nin her yerinde gelecek” dedi. Karşılık buldu çağrısı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer beşinci gün geldi. Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur katıldı. CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan da gelenler arasındaydı. CHP il başkanı hiç uğramadı, gençlik kollarından gelen olmadı, ilçe başkanları arasından sadece Karabağlar’dan Ali İhsan Yıldız’ı ve Konak’tan Çağrı Gruşçu’yu gördüm. Başka gelen oldu ve bizim gözümüzden kaçtıysa özür dileriz. Herkesin ‘daha önemli’ işlerinin olduğunu düşünmek daha iyi olacak galiba, çünkü hâla geç kalınmış sayılmaz, Baro’nun daveti çok açık; “Adalet, demokrasi ve özgürlük isteyen herkesi bekliyoruz. BİZ İSTEYECEĞİZ, ONLAR VERMEYECEK AMA ALACAĞIZ”

TARİHSEL SORUMLULUĞUMUZ

Süreç bundan sonra haftada bir gün Cuma günleri olmak üzere daha merkezi bir yerde sürdürülecek. Ülkemizin girdiği bu girdaptan çıkmak isteyen herkes, Baro’nun yaktığı kıvılcımı büyütmek, ‘Demokrasi Nöbeti’ni kitselleştirmenin yolunu aramak zorundadır. ‘Ben ne yapabilirim?’ diyen ancak siyasi partilerle yan yana görünmek istemeyen yurttaşlara da büyük bir fırsat çıktı. Üstünlerin hukukunu reddedip, hukukun üstünlüğünü kurmak isteyenlerin, bağımsız avukatlara destek çıkmak gibi bir sorumluluğu var. Siyasi parti, inanç ve düşünce farkı gözetmeksizin hepimizi bir arada tutacak olan şey şüphesiz adalet ve demokrasinin işler hale getirilmesidir. Bunu yapabilmek için de yargı bağımsız, yargıçlar ve avukatlar da güvende olmalıdır.  Karanlığa teslim olmamak için, ‘Demokrasi Nöbeti’ne sahip çıkmak, tarihsel sorumluluktur.

Editör: Haber Merkezi