“Yoksulluk şiddetin en kötü formudur.”

                                                                                                                    Mahatma Gandhi

Ülkede herhangi bir sorunun gündemde kalma süresi bir günün altına düştü. Sürekli değişen gündem, halkın asıl sorunlarının görünmesini engelleyecek şekilde ortalığı toz duman haline getiriyor. Altılı masanın adayı, iktidarın seçim hesapları, patlayan bombalar, atılan nutuklar arasında halkın gerçek gündemi karartılıyor. İktidarın iç politik hesaplarla yapığı hamasete dayalı dış politika, ülkeyi kontrolsüz göçmen deposu haline getiriyor. AKP’nin AB ve ABD’den aferin alan göçmen politikası, ekonomik, güvenlik ve insanlık sorunu olmaya devam ediyor. Her zaman olduğu gibi kendi eliyle yarattığın sorunları çözerek kahraman olmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Altılı masa ise iktidarın gazabına uğramaktan korkarak çekingen itirazlarla vakit kazanmaya çalışıyor. Sanki seçimden sonra bu ülkede açlık, yoksulluk, işsizlik, haksızlık bitecekmiş gibi bir beklenti yaratılıyor, hem de mevcut sistemin değişeceğine dair hiçbir belirti yokken.

Halkın gündemi ise bambaşka. Ülkede büyük bir yoksulluk ve açlık var. Hayatta kalmayı sadece karın doyurmak olarak anlayanlar bu açlık tehlikesini abarttığımı düşünebilirler. Gerçek şu ki bu ülkede milyonlarca haneye, et, süt, peynir, yumurta gibi temel gıda ürünleri girmiyor. Türk-İş’in araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 7785 TL, yoksulluk sınırı ise 25.365 TL. Asgari ücret ise 5500 TL. Ortalama ücretin asgari ücret seviyesine geldiği ülkede siz hesap edin kaç yoksul olduğunu, kaç kişinin açlık sınırı altında yaşadığını.

Yoksulluğu Yok Etmezseniz Sizi Esir Alır

Enflasyon rakamları artık bir ölçü olmaktan çıkmıştır. Çünkü ölçülemeyen bir fiyat artışı ve hayat pahalılığı yaşamaktayız. Her geçen gün yoksullaşan halk erişebildiği en ucuz gıda ile karnını doyurmaya çalışıyor. Bu yoksulluktan en çok etkilenen kesim ise kuşkusuz kadınlar ve çocuklar. Çünkü bu ikisinin beslenmesi ve sağlığı birbirlerine sıkı sıkıya bağlı. Çocuk yoksulluğu ise sadece bu günün ve bu kuşağın değil gelecek kuşakların da sorunu olacak ne yazık ki.

Birçok ulusal ve uluslararası kuruluşların raporlarına göre Türkiye çocuk yoksulluğu konusunda ön sıralarda. Çocuk yoksulluğu oranı OECD ülkelerinde ortalama %12,8 iken Türkiye’de %20. Derin Yoksulluk Ağı’nın raporuna göre yoksul ailelerin %85’i yeterli besine ulaşamıyor. Bu ailelerin %74’ü çocuk maması alamıyor. Özellikle 0-3 yaş arası çocuklar hazır çorba, şekerli su ve pirinç lapası ile besleniyor. TÜİK’e göre ise ülkemizde her üç çocuktan bir yoksul. Bunun anlamı şu; her üç çocuktan biri sağlıklı beslenemiyor. Eğitime ulaşımı kısıtlı ya da hiç ulaşamıyor. Tarımda ya da sokakta çalışmak zorunda kalıyor ve bu esnada kendinden büyük kişiler tarafından şiddet ve istismara uğruyor.

Adalet Kul

Çocuklarımızın içinde bulunduğu bu durum hepimizi kaygılandırmalı ve sorumluluk almaya yönlendirmeli. Yoksulluk bulaşıcıdır. Toplum olarak siz onu yok etmezseniz o sizi esir alır.

Doktorlar uzun açlık döneminde yıkıcı hormonların harekete geçerek, önce karaciğeri, sonra yağ dokusunu ve daha sonra da kas dokularını yıkıma uğrattığını söylüyorlar. Bu haliyle açlık tam bir beden yıkımıdır ve etkisi kuşaktan kuşağa geçen telafisi en zor şiddet halidir. Çocuk söz konusu olduğunda bu şiddet anne karnında başlıyor. Yoksul ailelerde beslenme konusunda en dezavantajlı kişi olan anne, çocuğunu hem karnında hem de kucağında yeterli besleyememekte. İyi beslenemeyen annelerde çocuğun en temel ihtiyacı olan anne sütü yeterli gelmemekte ve bu çocuklar anne sütü yerine, pirinç lapası ve hazır çorba ile beslenmektedir. Bu şekilde beslenen çocuklarda hastalıklar daha sık görülmekte, yeterli sağlık hizmetine ve ilaca ulaşamayan binlerce çocuk ise ya ölmekte ya da kalıcı bir hastalıkla ömür boyu yaşamak zorunda kalmaktadır. Gelecek nesilleri oluşturacak bu çocuklarımızın öncelikle sağlıklı bir anneye ve ihtiyacı olan gıdaya ulaşması sağlanmalıdır. Bu yoksulluğun suçsuz kurbanları olan çocuklar beslenme yetersizliği nedeniyle fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerinde sorunlar yaşamaktadır. Ayrıca bu çocuklar barınmadan, eğitim olanaklarına ulaşmaya, sağlık hizmetlerinden sağlıklı içme suyuna ulaşmaya,  temizlik ve hijyene erişimde sorunlar yaşamaktadır. Yoksulluk aynı zamanda insan özsaygısına ve öz güvenini de bir tehdittir. Birçok çocuk AKP iktidarın yarattığı bu sosyal ve ekonomik eşitsizlik yaratan politikalarından dolayı hayata baştan eşitsiz şekilde başlamakta, belki de geleceğin büyük bilim insanları, sanatçıları, edebiyatçıları daha baştan bu yoksulluğa kurban edilmektedir.

Bugün zengini kollayan halkı sömüren ekonomi politikaları uygulanıyor. Bu politika, işçi ve emekçileri karın tokluğuna bile diyemeyeceğimiz koşullarda çalıştırırken ülke gelirinin eşitsiz dağılımı ile sürekli yoksulluk üretiyor. Bu düzen Bir tarafın ejder meyveli smoothie ile keyiflendiği, diğer tarafın karnını doyurmak için pazar artıklarını eşelediği eşitsizliğin adıdır. Bu politika yedi milyon çocuğun, beslenemediği, okula gidemediği, tarlada, tamirhanede çalıştığı zalim düzenin adıdır.   Bu politika Kültür ve Turizm bakanının kendi oteline 2,5 milyar teşvik verdiği,  Sanayi ve Ticaret bakanının yeğenlerine ülkenin milyarlarca değerinde arazililerini peşkeş çektiği arsız düzenin adıdır. Bu politika devlet hazinesinden yandaş kasasına hortum döşeyen hırsızlığın adıdır.  Sarayının bir günlük masrafı 10 milyonu aşmışken, milyarlık makam araçları ile konvoy halinde gezerken halka şükür ve sabır vaazları veren kibrin adıdır. 

Yaklaşan seçimlerle birlikte siyasi partilerin çeşit çeşit vaatlerinden ve programlarından oluşan tezgâhlar açılmaya başlandı. Emeğinden başka geliri olmayan ve aldığı ücretle, bırakalım insan onuruna yakışır bir yaşam sürmek, karnını dahi zor doyuran milyonlarca yoksullun önünde bir seçim var. Bu seçimde tercihimizle, ya kendi hayatlarımıza, onurumuza ve çocuklarımızın geleceğine sahip çıkacağız,  ya da birilerinin daha zengin, daha zorba, daha adaletsiz olmasını sağlayacak olan bu düzene devam diyeceğiz.   Bu gün işsiz, yoksul, ezilen, dışlanan ve yok sayılan her birimiz için yeni bir şeyler söylemek ve yeniden bir gelecek yaratmanın zamanıdır.

Editör: Haber Merkezi