YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’nde, göç ve iltica konusunda çalışma yürüten İzmir Barosu’na üye sekiz avukat ve bir tercüman, hukuki yardımda bulunmak için gittikleri merkezde, hukuk dışı muameleye uğramışlar ve görüşme odalarının bulunduğu koridorda kilitli bırakılmışlardı. Avukatlar 4 saate yakın bir sürede özgürlüklerinden mahrum bırakılmış,  müvekkillerine ve dosyalarına ulaşmaları engellenmişti. İzmir Barosu, avukatlara yapılan kötü muameleyi ve merkezde yaşanan hak ihlallerini protesto etmek ve kamuoyuna duyurmak için geri gönderme merkezinin önünde bir basın açıklaması düzenledi.

Basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, yakın zamanda doğum yapmış bir avukatın, yaşanılan olayda sağlık sorunları yaşadığına dikkat çekerek, avukatlara uygulanan koşulların Türk Ceza Kanunu’nun 94/2-b fıkrasınca işkence suçu kapsamına girdiğini belirtti. Görevini yapmaya çalışan avukatların uğradığı hak ihlallerin, merkezde tutulan yabancıların uğradığı hak ihlallerinden bağımsız olmadığını dile getiren Yücel, yaşanılan olayın, özünde, yabancıların iltica hakkına ve avukatlık hizmetlerine erişimlerinin engellenmesine yönelik yapılan sistematik bir uygulama olduğunu söyledi.

‘KURUM, KEYFİ UYGULAMALARI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRDİ’

Avukatların, merkez içerisinde yaşadığı kötü koşulları açıklayan Yücel, “ Harmandalı Geri Gönderme Merkezi, her geçen gün çıkartılan yazılı olmayan ve tarafımıza resmi olarak tebliğ edilmeyen uygulamaları ile avukatlık mesleğini zedeleyici, onur kırıcı ve keyfi uygulamalar yapmayı alışkanlık haline getirmiş durumdadır. Kurum personelinin avukatlara karşı kullandığı saygı sınırını aşan dil, lakayt, yasalara ve genel hukuk mantığına aykırı uygulamalar ile üslup ve davranış şekilleri kurumun sistematik bir tutumu haline gelmiştir.” diye konuştu.

MERKEZDEKİ İNSANLIK DIŞI KOŞULLAR

Merkezde tutulan yabancıların yaşadığı hak ihlallerine de değinen Baro Başkanı Yücel, “Başta sağlık hizmetlerine erişememe, kötü muamele, hakaret, darp, uygun koşullarda barınamama, temizlik malzemesi ve sıcak suya erişememekten kaynaklanan yaygın bulaşıcı deri hastalıkları, yeterli beslenememe, çocukların merkezde mahremiyetten yoksun tutulmaları ve eğitim haklarından mahrum bırakılmaları, dilekçe hakkını kullanamama, avukata erişememe, gönüllü geri dönüşe zorlanma, bulaşıcı hastalık riski, hassas gruplara gerekli özen ve önceliğin tanınmaması, telefon hakkını kullanamama konularında yoğunlaşmaktadır. Bu muamelelere muhatap olan yabancılar, maruz kaldıkları ihlaller karşında sınır dışı edilme tehdidi ve korkusu ile şikâyetçi olamamaktadır. Yabancıların tüm bu ihlaller karsında beden ve ruh sağlığı bozulmakta hatta intihara varan vakalar yaşanmaktadır.” açıklamalarında bulundu.

‘BURADAKİ İNSANLAR SUÇLU DEĞİL’

İzmir Barosu olarak merkezde yaşanan hak ihlallerinin her zaman takipçisi olacaklarının ve daha örgütlü bir mücadele sürdüreceklerinin mesajını veren Yücel, açıklamasını “Geri Gönderme Merkezleri’nin ceza infaz kurumu değil, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında kurulmuş idari binalar olduğu, burada bulunanların da suçlu yahut güvenlik tehdidi oluşturan kişiler olmadığı unutulmamalıdır. İzmir Barosu olarak söz konusu saldırıyı en ağır şekilde kınıyor, bu saldırıyı gerçekleştirenler hakkında gerekli adli ve idari yaptırımların vakit kaybetmeden uygulanmasını talep ediyoruz.” sözleriyle bitirdi.

‘BURASI CEZAEVİ DEĞİL, BUNU UNUTMAYIN!’

Konuyla ilgili gazetemize özel açıklamalarda bulunan İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Ali Deman Güler, merkezin idari birim olduğunun unutulduğunu ve merkezin cezaevi gibi işletildiğini dile getirerek, “Bu birim Türkiye’nin dört bir tarafında var ve Avrupa Birliği (AB) bütçesi ile kurulan yerler. Hiçbirinde yeknesak uygulama yok, her birinde farklı uygulamaları görüyoruz. Biz avukatlar olarak yargının üç unsurundan biriyiz ve burada artık suçlu muamelesi görüyoruz. Ayrıca burada insanlar 23 saat kapalı odalarda tutuluyor, radyo verilmiyor, telefon hakları yok, cezaevinden bile kötü durumdalar. AB ile yapılan geri gönderme anlaşması sonrasında, buraya gelen birçok mülteci hiçbir şekilde bize ulaşamıyor, biz de onlara ulaşamıyoruz. Berbat sağlık koşulları var ve burada çocuklar yaşıyor. Burası cezaevi değil bunu unutmamaları gerekiyor. İdari işlem varsa haklarında, bu işlem sonuçlanıncaya kadar insani koşullarda yaşamaları ve belki de bir misafirhane mantığında işletilmesi gerekir. Hukuki işlemlerin sonucunun ne olacağı da belli değil, birçoğu 1 yıl burada tutulduktan sonra, salıveriliyor. Bu insanların hayatlarından bir yıllık özgürlükten neden mahrum bırakıyorlar!” diye konuştu.

‘AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ELİ KİRLİ’

Avrupa Birliği’nin buraların mülteci hapishanelerine dönüşmesine izin vermemeleri gerektiğini vurgulayan Güler, “Biz size parayı verdik, ne yaparsanız yapın mantığının mutlaka reddedilmesi gerekiyor. Sen verdiğin bütçeyle, insan haklarına tam zıt bir uygulamaya imkan verirsen ve bunun da peşine düşmezsen, bunun sorumlususun demektir. AB’nin eli kirli, bunu söylemek gerekir. Biz parayı verelim de, işkence mi yapıyorsunuz hiç umurumda değil, bize göndermeyin ne yaparsanız yapın dememeli. Baro olarak zaten uzun zamandır ilgilendiğimiz konular, burada durmayacağız” ifadelerini kullandı.

‘CEZAEVİNDEN FARKI YOK’

Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan kuzenini ziyaret için geldiğini söyleyen Afgan uyruklu üniversite öğrencisi ise gazetemize içeride yaşanılanları aktardı. Günde 10 dakika telefonla görüşme hakkı olduğunu ancak kuzeniyle ancak 3-4 günde bir 10 dakika görüşebildiğini dile getiren Afgan öğrenci “Bugün kuzenimle görüştüm ama çok zor görüşebildim. Herkesin yakın akrabaları burada değil, soyisimler aynı olmadığı için görüşmeye izin vermiyorlar. Ben sabahtan beri bekliyordum, kurumun müdürünü gördüm ve rica ederek içeri girebildim. Kuzenimin anlattığına göre, sabahtan akşama kadar bir odanın içinde kalıyorlarmış, gece 12’den sonra bir saat dışarı çıkarıyorlarmış. Cezaevinden hiçbir farkı yokmuş. Burada ki insanların işlemlerinin biran önce sonuçlandırılması gerekir” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi