İZ GAZETE- Ümit Kartal’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen İkinci Yüzyıl Deprem Özel’de depremin eklileri ve bundan sonraki sürece dair değerlendirmelerde bulunuldu. Programın konukları.  25. ve 26. dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, İZSİAD Başkan Yardımcısı Şenol Aslanoğlu, Bornova Belediye Meclis Üyesi Ulaş Polat ve Bayraklı Belediyesi Meclis Üyesi İpek oldu.

Deprem sonrası bina güvenliğiyle ilgili eksikliklerin çarpıcı bir şekilde görüldüğünü dile getiren Zeynep Altıok , “Bu kadar şiddetli bir depremin ardından, bu yılki yüksek şiddetli depremlere baktığımızda ölümlerin sadece Meksika dışında Türkiye’de olduğunu görüyoruz. Bu da çok acı. Herkes sıfır can kaybıyla bu şiddetteki bir depremi atlatırken bizim bina ve altyapı ile ilgili çok ciddi sorunlarımızın olduğunu görüyoruz. Düşündürücü ve ürkütücü. Eğer söyledikleri gibi 6.6 şiddetinde bir deprem meydana geldiyse bu durumu başka bir boyutuyla sorgulamalıyız. Çok daha dayanıklı olası, daha hasarsız atlatılması gerekirken çok yüksek sayıda bir kayıp olması çarpıcı veri olarak önümüzde. Daha düşük şiddetli bir deprem olduğunu iddia eden bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Ama uluslar arası tüm veriler de bu depremin 7 şiddetinde olduğunu gösteriyor” dedi.

İKTİDAR AFET İLANINDAN KAÇINMAK İSTEDİ

Hükümetin depremin şiddetinin 6,6 olduğu konusundaki ısrarlarını değerlendiren Altıok, “Mevzuata ilişin şöyle bir durum var; eğer 7 şiddetinde bir deprem olursa hükümetin afet bölgesi ilan etmesi gerekiyor. Afet için de bir bütçe katması gerekir. Ne yazık ki hepimiz çok farklı Türkiye’deki ekonomik çöküşü deneyimliyoruz. Böylesi bir depremde ne yazık ki ekonominin bir afet bütçesine izin vermediği görülüyor. Bu yönüyle baktığımızda çok çarpıcı bir veri vardı. Mesela sarayın bir günlük harcaması 10 milyonken deprem sonrası İzmir için çıkarılan ödenek 5 milyon. Sarayın yarım günlük harcaması. İktidarın bu afet ilanından kaçınmak istediği aşikâr. Nerden bakarsak bakalım iktidarın yanlı bir tutumuyla karşı karşıyayız. Bir de böyle acı bir felaketi siyasi bir yarışa döndürmek söz konusu. Hem gerekli yardımları yapmayacağız hem doğal afet ilan etmeyeceğiz hem ayırdığımız ödeneklerle ilgili soru işaretleri olacak hem de oradaki yerel yönetimlere engel koyacağız. Daha yaralarımız sarılmadan yapılan açıklamalarla hedef alınan yerel yönetimler genel bir anlayışın ürünü. Bu genel anlayış da zaten bu tablodaki can kayıplarını irdeleyen daha bütüncül bir anlayışın spesifik yansımalarını işaret ediyor” diye konuştu.

‘GEREKLİ DENETİMLER YAPILMAMIŞ’

Depremin ‘Neden en çok Bayraklı’yı etkiledi’ sorusunu yanıtlayan İZSİAD Başkan Yardımcısı Şenol Aslanoğlu, “Bayraklı’nın zemini ile ilişkilendirilen bir şey. Ama Bayraklı’nın zemini ile ilgili bir şey olsaydı tümünde görürdük bunu. O binaların birçoğunda görmediğimiz şeyler de var. Yan yana yıkılan bina yok. Aynı sitenin içinde yıkılan bina da var, yıkılmayan bina da. Zeminin kötülüğü sadece nasıl bir inşaat yapmanız gerektiğini belirler. Belli oluyor ki bazı inşaatlar gerekli denetimlerden geçmemiş. İzmir’de daha kötü zemini olan yerler var. Bence depremden ilk çıkartacaklarımız; birincisi deprem olduğu gün bir siyasi yarışı öne koymak, ikincisi de hazırlığımız yok. 20 yıl önce de yoktu” dedi.

‘SORUNLAR EKONOMİK YERE KİLİTLENİYOR’

Belli ihlalleri teşvik eden bir yönetim anlayışı olduğunu söyleyen Zeynep Altıok, “ Türkiye’nin sorunlarına baktığımızda ekonomik bir yere kilitleniyor. Ekonominin üretim getiren her alanda yok edilerek, üretimi olmayan bir inşaat sektörüne hapsedildiği, bu nedenle sürekli yandaş müteahhitlerin korunup kollandığı durumla karşı karşıyayız. Baktığımızda bu şiddette bir depremde belki de İzmir sosyal demokrat anlayışla yönetildiği için daha az kayıp yaşadı. Devlet Bahçeli’nin CHP’li belediyelerin çalışmadığı yönündeki açıklamalarına şunu söylemek gerekir; daha deprem olur olmaz bütün yardımlardan evvel Büyükşehir Belediyesi’nin kurmuş olduğu çadırlar göreve başlamıştı. Yapılan yardımın, olması gereken hizmetin reklamını yapmayan bir anlayışımız olduğu için hizmeti karalayan bir anlayışın hedefinde olmaya devam ediyoruz. Bir afet yaşıyoruz. Sayısız can kaybı var. Yapılan ilk açıklamalar ‘kentsel dönüşüm bizim için terörden daha önemlidir’ oldu. Her şeyden önce afet yönetimini konuşmamız gerekirken bunu da bir fırsat gören yönetimin anlayışının ilk açıklamaları hazin” diye konuştu.

‘İMAR BARIŞI TABUTUN SON ÇİVİSİYDİ’

Depremle ilgili bir şey bilinmediğini dile getiren Bornova Belediyesi Meclis Üyesi Ulaş Polat, “Deprem tablosundan başladık. Tablo ortada deprem öldürmüyor, düzen öldürüyor. Zemin aynı zemin. Ofisim Bayraklı’da ve bir hasar yok. Ofisimden sonraki tüm binalar ağır hasarlı. Hep zemin diyerek aslında bir şeytan yaratmak istiyoruz. Bugüne kadarki tüm ihmalleri zeminin üstüne yıktık, kapatıyoruz. Son dönemde tartışılmaya başlandı. Çok da doğru bir tartışma. Evet deprem jeolojik bir olay ama yıkım sınıfsal. İmar barışı tabutun son çivisiydi. İmar barışından sonra çarpık kentleşme arttı. Bundan sonrası için daha kaygı verici. Belli bölgeler imara açılacak” şeklinde konuştu.  

*‘SÜRECE KAYITSIZ KALINIYOR’

Bayraklı Belediyesi’nin CHP’li Meclis Üyesi ve Avukat İpek Kul, depremde yıkılan Rıza Bey Apartmanı’nın karşısında oturduğunu, bu yüzden yaşanan yıkıma daha yakından tanık olduğunu söyledi. Özellikle avukatların ciddi zarar gördüğünü belirten Kul, “Bayraklı Adliyesi’nin inşaatı 2009 yılında tamamlandı. Bayraklı için bize ‘burası önceden sazlıktı’ denirdi. Adliye başka yerde de yapılabilirdi. Bayraklı olarak seçilmesi ve 10 yıllık bir belediye de olmasını göz önüne aldığınızda aslında AKP’nin İzmir’de bir belediye kazanma hevesi olarak görüyoruz. Sonrasında iktidara yakın Sancak da gelip Folkart’ı dikerek ve yandaş müteahhitlerle de bölgede hızlıca yapılaşmayı görmüş olduk.  İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel avukatlar için çok hızlı bir şekilde hasar tespiti için tutanaklar tutulması adına sistem başlattı. ‘Büromu Paylaşıyorum Evimi Paylaşıyorum’ uygulaması başladı. Tabii bir süre HSYK veya adalet Komisyonu ile iletişime geçemediler. Biz avukatlar ancak Pazar günü yayınlanmış bir yazıyla, 15 günlüğüne tavsiye niteliğinde ve avukat mazeret verirse hâkimin inisiyatifinde olan bir mazeret kabulü var. Hayatını kaybeden birçok meslektaşımız varken sürece kayıtsız kalınıyor” diye konuştu.

Bakan Pakdemirli’nin enkaz bölgesine çıkıp mahsup kalan depremzedeyle telefon yaptığı görüntüleri değerlendiren Zeynep Altıok, “Çok farklı bir tutum değil. Belli kesimleri ötekileştirici bir dille hedef alıyorsunuz. Her şeyden popülizm üretiyorsunuz, acıları bir propaganda aracına dönüştürüyorsunuz. Kendi içinde iç tutarlılığı olan bir yönetim biçimi. Daima etrafı korumalarla kuşatılmış olarak bir yere geliyorsunuz. Hangi sıfatla orada olursanız olun, yardım amaçlı dahi olsa enkazın üzerine çıkmak gibi teknik bir koşulunuz olmamalı. Ayrıca enkaz altındaki vatandaşın bir uzman tarafından yönlendirilmesi gerekir” dedi.

*‘GÜZEL BİR ÖNERİYDİ’

İzmir danışması ve kira kampanyası ile ilgili konuşan Şenol Aslanoğlu:, “İzmir ölçeğine baktığımızda aslında ucuz atlattığımız bir deprem. Bilim biraz daha öne çıksın istiyorum. Krizin ardından yapılan ilk toplantılarda yerel yönetim ilk günden kentin bütün STK’larıyla bu yardımların nasıl yürütüleceği konuşuldu. Bu ortak akıl oluşturmak açısından çok değerliydi. Ayrıca evi yıkılanlara neden yeniden ev yapıyoruz. Ev stoku mu kalmadı. Niye depremzedelerin hepsini aynı yerde yaşatmaya çalışalım? O yüzden güzel bir öneriydi. Konterner kentlere verilecek parayla 7-8 aylık kiralar verilebilir. Kampanya dâhilinde insanlar Büyükşehir Belediyesi’nin ihtiyaç haritası üzerinden kira yardımında bulunabilirler. Ayrıca evlerin dayama-döşeme işlerini İBB karşılıyor. Büyükşehirim sitesinden hem Halkın Bakkalı sayesinde gıda yardımı hem de kira yardımında bulunulabilir” dedi.

*‘DAYANIŞMA ÇOK MÜHİM’

İzmir’e dair ötekileştirme çabası olduğunu ifade eden Ulaş Polat, “Bir ötekileştirme var ama ayrıca İzmir’in de bir öteki olma çabası var gibi. Şunu soruyorum; hangi İzmir? Dayanışmaya koşan çok sayıda yurttaş var. Onun dışında yardımları çalıp satan da var. Nakliye, kira fiyatlarını üç katına çıkaran var. Hangi İzmir’i tartışacağız? Biz dayanışabiliyor muyuz bir iki hafta sonra ortaya çıkacak. Bu dayanışma toplumu bir milim öteye götürebiliyor mu? Sadece göze hoş gelen tepkiyi, gönle hitap eden tepkiyi, dayanışmayı gösterebiliyoruz ama toplumu bir milim öteye götürecek, ötekileştirmeyi bitirecek dayanışmayı gösteremiyoruz. Örneğin Suriyeli, bebek maması çaldı diyoruz. Bebek maması çalacak bir insan var ve ötekileştirmişiz. Bu da siyasi söylemler, kutuplaştırmayı doğurdu. Dayanışma çok mühim ve bunun dinamosu Büyükşehir” diye konuştu.

‘SİSTEME GÜVENMİYORUZ’

Binaların hasar tespiti noktasında devlet sorumluluk mu almak istemediğini de söyleyen Polat, “Bilinmezlik arttıkça insan komplo teorisine başvurmaya başlıyor. Vatandaş bilmedikçe güveni ortadan kalkıyor. Aslında şu anda sisteme hiçbirimiz güvenmiyoruz. Binalara hafif, orta, ağır hasarlı raporlar verildi. Bir ay içerisinde itirazınızı yapacaksınız. Daha sonra yeni bir ekip gelecek ve o itirazları değerlendirecek. Diyelim ki binanız ağır hasarlı. Ağır hasarlı binalar kentsel dönüşüm kapsamına da giriyor. Siz kentsel dönüşüm kapsamında binayı yıkıp kendim yapmak isteseniz, bunu yapıp yapacağınızı da bilmiyorsunuz. Tunç Soyer’in de yerele bırakın açıklaması bu yüzden önemli. Çünkü yerel yönetim şu anda daha çok güven telkin ediyor” dedi.  

Editör: Haber Merkezi