Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi Üyesi ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, Birgün Gazetesi için bir yazı kaleme aldı. “Bugün laik eğitim mücadelesi veren toplumsal güçlere hepimizin ortak olması, eşitliğin Türkiye gerçeğine dönüşmesi için yaşamsal. Ama bunun ötesinde, laikliğin iktidar tarafından açıkça saldırıya uğradığı ve bunun toplumsal eşitliği doğrudan yıktığı bu dönemde, laiklik mücadelesine ortak ve kimi zaman öncü olmasını siyasetten talep etmeliyiz" ifadelerini kullanan Böke'nin yazısının tamamı şöyle;

"İlkokul 2. sınıfa giden oğlum ve arkadaşları, bu yıl Hayat Bilgisi dersinde insanların kişisel ve fiziksel özelliklerini ve herkesin birbirinden farklı olduğunu öğreniyorlar. Dış görünüşte farklılıklara ilişkin farkındalığın eğitim ve öğretim ile geliştiği bu yaşlarda “hepimiz farklıyız” diyebilen çocukların, bu cümleyi hızla “ve hepimiz eşitiz” diye tamamlamalarını sağlamak önemli… 

“Hepimiz farklıyız ve hepimiz eşitiz” diyebilecek çocukların yetiştiği bir Türkiye… Böyle bir Türkiye için herkesin inançta, etnik kimlikte, yaşam tarzında, fiziksel ve kişisel özelliklerde farklı ama herkesin insan olarak eşit olduğunu kabul eden ve tüm uygulamalarını buna dayandıran bir devlet anlayışına ve siyasete ihtiyaç var.

Farklılıklarımızın hayatın doğal parçası olduğu güvencesini sağlayacak olan, hem siyasetin hem de iktidarın ‘farklılıklara kör’ bir anlayışla tüm vatandaşlarına eşit davranacağı bir düzeni kurması, bu düzeni tüm ilkeleri ve kurumlarıyla yarınlara taşımayı öncelemesidir. İktidarın bu anlayışı ortaya koymadığı, hatta tam aksine insanları farklılıkları üzerinden tanımlayarak eşitsizliği yapısallaştırdığı bir zeminde, muhalefetin bu eşitliğin sağlanması yönünde vereceği mücadele ve ortaya koyacağı siyaset ise daha da önem kazanıyor. 

İktidar geçtiğimiz hafta “hepimiz farklıyız ve hepimiz eşitiz” prensibinin en temel koruyucularından olan laiklik ilkesine açık bir saldırı adımını, toplumsal muhalefete rağmen müftülere nikâh yetkisini yasalaştırarak bir kez daha attı. Medeni kanunu zayıflatan, inanç farklılıklarından kaynaklı toplumsal fay hatlarını, siyaset eliyle derinleştiren bu adım, “hepimiz eşitiz” diyerek büyüyecek çocuklarımızın bugün ve gelecekte karşılaşacakları birçok eşitsizlikten birinin daha hazırlayıcısı da olacak. 
Bugün “hepimiz farklıyız ve hepimizi eşitiz” olgusunu öğrenen ve içselleştiren çocuklar, böylece okul sıralarından sosyal hayata karıştıklarında, örneğin işe giriş mülakatlarında “resmi nikâhlarını kime kıydırdıkları” sorusu ile karşılaşacaklar. Bugünün bütün çocukları yakın gelecekte, “hepimiz farklıyız ve devlet gözünde eşit değiliz” olgusunun acı gerçeğini yaşayacaklar. 
Laik eğitime olan ihtiyaç bugünden, şu noktada çok önem kazanıyor: Birbirlerini tanıdıkça farklılıkların ötesini görmeyi öğrenecek çocuklar, yarının toplumsal barışını inşa edecekler. İşte bu yüzden, yarının toplumsal barışı için bugün laik eğitime ihtiyacımız var. 

Bugün laik eğitim mücadelesi veren toplumsal güçlere hepimizin ortak olması, eşitliğin Türkiye gerçeğine dönüşmesi için yaşamsal. Ama bunun ötesinde, laikliğin iktidar tarafından açıkça saldırıya uğradığı ve bunun toplumsal eşitliği doğrudan yıktığı bu dönemde, laiklik mücadelesine ortak ve kimi zaman öncü olmasını siyasetten talep etmeliyiz. 

İhtiyacımız olanın laik cumhuriyeti yeniden ayağa kaldıracak bir eşitlikçi siyaset olduğunu ve bugün iktidarın bunu yıkmak için ortaya koyduğu mücadelenin karşısına, siyasi partilerin de aynı kuvvette bir muhalefet gücünü koyması gerektiğini yüksek sesle dile getirmeliyiz.

Bu düzeni değiştiremezsek; çocuklar okul sıralarını terk edip sosyal hayata karıştıklarında, sadece farklılıklarımızın iktidar eliyle eşitsizliklere dönüştürülmesiyle ve kişisel özelliklerin kendilerini dışlayıcı bir özelliğe dönüşmesiyle tanışmayacaklar. Aynı zamanda, bu anlayışın sosyoekonomik eşitsizliklere katkıda bulunduğu gerçeğini, işte örneğin o mülakatta bizzat deneyimleyecekler. Kişisel özellikleri sebebiyle istihdam piyasasından dışlandıklarında, işe alınmadıkları veya işten atıldıklarında, eşit işe eşit ücret alamadıklarında bu gerçekle hep yüzleşmek zorunda kalacaklar.

İktidarın siyasi anlayışının sadece kişisel özelliklerimizle bizi eşitsiz kılmadığını, kurduğu ekonomik düzenle de bu eşitsizlikleri derinleştirdiğini yaşayacaklar. Evet, bu iktidar nikâhımızı kime kıydırdığımız, cinsiyetimiz, yaşam tarzımız, etnik kimliğimiz üzerinden dışlayıcı bir yönetim anlayışıyla eşitsizlikleri pekiştirecek. Ama bunun ötesinde kurduğu aşırı piyasacı düzenle, rantçı sermayeden ibaret gördüğü betonlaşmış ekonomik anlayışla, kurumlar ve kurallarla eşitlik sağlayan değil, tek kişinin istekleriyle şahsileşmiş bir yönetim biçimiyle sosyoekonomik imkânlara erişimde tüm eşitsizlik ve haksızlıkların da bizzat sorumlusu. 
Bugünün gençleri bu gerçeği en derin, en sert haliyle bugün yaşıyor. Bugün Türkiye’de her üç gençten birisi ne işte ne okulda... Bugünün iktidar düzeninin parçası olmayı reddedenler, hukuk güvenliği ve özgürlüklerinin yanı sıra, sosyo-ekonomik yaşamdan da dışlanıyor. 

Bugün nüfusun en zengin yüzde 1’i servetin yüzde 54’üne sahip. Bugün en zengin yüzde 10’un geliri, en yoksul yüzde 10’un gelirinin en az 14 katı. Bugün yaklaşık 3 milyon kişi çalışabilir durumda ancak iş bulamıyor, bir o kadarı da iş bulma umudunu tamamen yitirmiş durumda. İktidar, bir yandan müftülere nikâh kıyma yetkisi ile eşitsizlikleri artıracak adımları atarken, bir yandan da geçen hafta Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçen torba/çorba yasa ile de ekonomik eşitsizlikleri arttıracak adımları atmaya da devam ediyor. 

En az 59 yasada değişiklik yapan, yaklaşık 130 maddeden oluşan, yaşamı betonlaştıran, insanı yok sayan, dar ve orta gelirliden rantçı sermayeye transfer yapan, kurumsal yapıyı ve kurallı işleyen eşitlikçi bir ekonomiyi tamamen ortadan kaldıracak adımları bir araya getiren bu yasa, iktidarın siyasi ve ekonomik anlayışının vücuda gelmiş hali... 

Bize düşen de bu anlayışın karşısına, eşitlikçi, üretim odaklı, sosyal devleti güçlendiren, rantçı sermayeden emek sınıfına transfer yapacak bir düzeni kuracak siyaseti ve ekonomi programını koymaktır. 

Özetle ihtiyacımız olan laik cumhuriyeti sol değerlerle eşitlikçi bir sosyoekonomik yarına taşıyacak, laikliği merkezine koyan ve bunu eşitlikçi, emekten yana bir ekonomik programla birleştiren bir siyaset! Bunu yapabilecek olan tek siyasi hareket, yapma sorumluluğuna sahip adres CHP’dir.
"

Editör: Haber Merkezi