ÜMİT KARTAL / İZ GAZETE -  Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ile gündemdeki gelişmelere dair konuştuk. Sındır, Erdoğan’ın 10 Kasım çıkışından, belediye başkanlarının görevden alınmasına, İyi Parti’den, seçimlere kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı. İşte özel röportajın ilk bölümü…

Dilerseniz AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Kasım çıkışı ile başlayalım. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında biraz geçmişi yokladığımızda, Atatürk’ün büstlerini kırıp önlerine geçip fotoğraf çektirenler, stadyumlarda dahi Atatürk ismine tahammül edemeyip değiştirenler kimler? Hepimiz gayet iyi biliyoruz… ‘İki ayyaş’ demeler, milli bayramları yasaklama-kaldırma girişimleri, Atatürk’ün makamdaki posterinden bile rahatsızlık duymalar… Şimdi görüyoruz ki Atatürk’e sahip çıkar konuma gelmişler. Ben aslında bunu eleştirmiyorum, memnuniyet vericidir. Bunu eleştirmenin, Atatürk’ten uzaklaştırmanın doğru bir tavır olmadığını düşünüyorum. Tam tersine Atatürk’e bu milletin her bireyinin sahip çıkması gerekir. Bu ülkeyi bağımsız bir ülke haline getiren, devrimleri ile çağdaş bir toplum haline getiren ve bir aydınlanma devrimini gerçekleştiren Atatürk’ü sevmek bir zorunluluktur. Bütün yaşamı savaşlarda geçmiş ama buna rağmen ‘Ulusun geleceği söz konusu değilse, savaş cinayettir’ diyen, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ şiarıyla bütün dünyaya örnek olmuş kahramandır. Kimsenin Atatürk’ü yok saymak gibi bir lüksü olamaz ve haddi değildir. Şimdi AKP’nin söylemleri içten ve samimi mi, değil mi? Olabilir, takiye olabilir. İçten, samimi olmayabilir. Bir siyasi projenin, stratejinin unsuru olarak söyleniyor olabilir, hiç önemli değil. Yeter ki hitap ettikleri seçmen kitlesine Atatürk karşıtlığı değil, en azından karşıt olmama tavrını geliştirmesi bile olumlu bir şeydir. Atatürk kimsenin tekelinde değildir. Allah adına dini istismar edenler, şimdi Atatürk adına siyaseti, ülkeyi istismar ediyor olabilir. Bunlar ayrıca eleştirilebilir ama ben iyi bir şey olarak görüyorum. Keşke düne kadar büstlerini de yıkmasalardı, kırmasalardı. Düne kadar İsmet İnönü ile ikisine ‘ayyaş’ demeselerdi, Anıtkabir’e gitmeme tavrını göstermemiş olsalardı, müfredattan ‘Andımız’ı çıkarmasalardı. Umarım bugünden sonra milli eğitim müfredatında da Atatürk’ün gerçek değerini ve sevgisini milletine aşılarlar. Milli kültürler, geçmişten alınacak dersler, örnek alınacak kişiliklerle ancak oluşur. Bunlara sahip çıkmakla olur. Yoksa geçmişini yok sayan, yok eden bir anlayışla bir milli kültür oluşmaz ve gelişmez. O anlamda Atatürk’e sahip çıkmak herkesin asli görevdir. Kimsenin bir diğerini Atatürk’e sahip çıkıyor diye eleştirme hakkı da olamaz. Esas olan dün Atatürk’e sahip çıkmayıp bugün çıkanlar samimi olmalılar ve yarın da ona sahip çıkmalılar. Bunu bir stratejinin unsuru olarak değil, içten, samimi ve inanarak yapmalı ve devam etmelilerdir.

- Recep Tayyip Erdoğan ‘İstanbul’a ihanet ettik’ dedi. Şehirlerdeki gökdelenlerin sorumluluğunu da partinize atıyorlar. Siz belediye başkanlığı da yaptınız; bunları nasıl yorumlarsınız? Ayrıca yerel yönetimler bakımından yaptığı son hamleleri, belediye başkanlarının istifaya zorlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yaptığı yeni bir şey değil. Bu artık AKP cenahında alışılagelmiş bir hal almaya başladı: bir şok etkisi yaratarak insanları inandırmak... Bu askeri stratejik bir yöntemdir. Şok edip insanları paralize etmek ve onun üzerinden yürümek… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı kim aday gösterdi? Diyelim ki önceki yıllarda iyiydi de son yıllarda kötü oldu. Son adayı kim belirledi? İstanbul’u ihanet edilmiş bir kent olarak ifade ediyorsan 3-4 dönemdir onu belediye başkanı adayı olarak halkın önüne sunan ve oy talebinde bulunan sendin. İyi şeyler yapmıyordu da bilerek mi İstanbul’u betonlaştırdın bugüne kadar? Anlaşıyor ki bilerek yapılmış. Bakın ihanet kelimesinin anlamı ‘bilerek ve isteyerek hainlik etmek’, göz yummak falan değil bilerek yapmak anlamını taşıyor. Düne kadar ‘kandırıldık, aldatıldık’ dediler, bunlar insani olabilir. Gerçekten kandırılmış olabilir insan, aldatılmış olabilir. Aldatılmış ve kandırılmış olmak farkında olmamak anlamını taşır ama ihanet etmek bilerek kasıtlı olarak, farkında olarak yapmış olma anlamını taşır. Erdoğan ‘ihanet ettik, bende sorumlusuyum, betonlaştırdık kentleri’ dedi. Yaşanmaz hale getirdik anlamında bir sürü söz söyledi. Bir beceriksizlik var, bir başarısızlık var. Türkiye’yi bir darbe girişimine maruz bırakan, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin yok olmasına neden olacak, geçmişte birlikte yürünmüş daha sonraları ‘paralel yapı’ olarak tanımladıkları devleti yok etme çabası içerisinde olan bir yapı var. Bir anda geçmişte hiç birliktelikleri yokmuş gibi tavır sergiliyorlar. Kaldı ki onu bir de Cumhuriyet Halk Partisi’ne yamamaya çalışıyorlar. Teşbihte hata olmaz, kendi üzerlerindeki hataları, kusurları, çamuru başkasına atarak kendilerini arındırma, unutturma veya hedef saptırma çabalarıyla karşımıza çıkıyorlar. Bana göre en büyük sorun buna cüret edebilmesinin arkasındaki temel neden medyanın özgür olmayışıdır. Medyanın baskı altında olmasıdır, medyanın bağımsız hür sesini ortaya koyamamasıdır.

‘İSTANBUL KÜLTÜREL BİR MİRASTIR’

Belediye başkanları istifaya davet edildiler. Bu eleştirilecek bir tutumdur, olumlandırılacak bir tutum değildir. Biz hep dile getirdik ‘İstanbul’u beton yığınına çeviriyorsunuz’ diye. İstanbul kültürel bir mirastır. İstanbul’da sadece Ayasofya, Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii yok, sadece bunlar değil kültürel miras. İstanbul kentinin kendisi bir kültürel mirastır. Birçok imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehirdir. Biz yıllarca söyledik ‘sahip çıkalım, yok etmeyelim, siluetini bozmayalım’ diye, biz bunları söylediğimizde ‘bunlar kalkınmaya karşı, çağdaşlığa, gelişmeye karşı, bunlar statükocu, bunlar örümcek kafalılar’ dediler. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi olarak değil; duyarlı kentine sahip çıkan meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, emek örgütleri, Gezi’de sokağa çıkan gençler de uyardı; bunların hepsi ‘tukaka’ydı bir zamanlar. ‘Siz ne anlarsınız kentten, siz ne anlarsınız şehir planlamasından, kalkınmadan’ diyen zihniyet şimdi bir anda kendi geçmişini ayaklar altına alan bir söylem içerisine girdi. Bunun üzerinden yükselmeye çalışıyorlar. Tabi bu trajikomik bir durumdur. ‘Kente ihanet ettik’ söylemi ile Atatürk’ü sahipleniyor olmaları benzer, paralel bir duruş, bir yöntem ve stratejidir. Çünkü akıl ve bilim yolundan saparsan, akıl ve bilim seni bir gün yine kendi yoluna çeker. Yazıktır, günahtır, İstanbul’a gerçekten ihanet edilmiştir. Bilerek yapılmıştır. Ankara’ya ihanet edilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı 5. dönemdir belediye başkanıydı. 5 dönemdir sen aday göstermişsin, her yerde alkışlamışsın, başarılı bulmuşsun. Şimdi bir anda kalkıp da beton yığınına çevirmişiz, ihanet ettik diyerek su üstüne çıkamazsın. Bu söylemler toplumun rahatsız olduğu, doğrudan yaşamıyla ilgili ve milli duygularıyla ilgili. Bir de doğrudan kendi tabanlarına hitap eden bir parti kuruldu: ‘İyi Parti’. Kendi tabanlarından, seçmenlerinden oy alabilir endişesiyle bunları yapıyorlar. Çünkü AKP ideolojik ve sosyo-ekonomik bir yapı değil, sosyo-kültürel tabanı olan bir yapı. Onu korumaya çalışma içgüdüsüyle kopuşları engellemeye çalışıyorlar.

‘BU BİR FETÖ YÖNTEMİDİR’

Bir belediye başkanı görevden alınabilir. Birçok yasal yolu vardır bunun. İçişleri Bakanlığı müfettişlerini gönderirsin,  onun istifa etmesine neden olan gerekçe ile rapora dönüştürürsün, İçişleri Bakanlığı alır görevden. Yılsonunda faaliyet raporlarını sunacak belediyeler. Bu raporu meclis üyeleri kabul etmediği anda belediye başkanlığı otomatikman düşer. Yasası var, kanunu var. FETÖ ile mi ilişkili? Müfettişini gönder, soruşturmanı yap, mahkemeler devreye girsin. Yolsuzluk mu yapıyor? Sayıştay müfettişlerini, denetçilerini gönder. Didik didik incelesin. Hırsızlık mı yapıyor, görevini ihmal mi ediyor, ihaleye fesat mı karıştırıyor, görevini kötüye mi kullanıyor? Müfettişini gönder, al bir kenara koy. Bunların hepsi mümkünken, istifaya davet etmiş olması bunların olduğunun bir göstergesidir. Ama topluma bunların üzerinden gitmek istemiyor ve sessiz sedasız üstünü kapatıp örtmeye çalışıyor. Onu bir kenara koyup, yeni bir yüzle, yeni bir imajla, yeni bir algıyla geçmişin bütün günahlarını ona atfedip, ona yükleyip kendini arındırmayı hedefliyor.

'ERKEN YEREL SEÇİM İSTİYORUZ'

Esas olan şu; belediye başkanlarını istifaya davet ederken ‘istifa etmezlerse, gereği yapılacaktır’ dedi. Mantıkta bu önermeyi tersine çevirebilirsin, mantıkta önermenin tersi de doğrudur. ’İstifa ederse, gereği yapılmayacaktır’ anlamı taşır bu ifade. Yani sonuç olarak şu anda istifa ettiler ve gereği yapılmayacak. Bu insanların dosyaları örtülecek, üstü kapanacak, bir kenara konacak. Bu FETÖ’nün ordudan tasfiye yöntemidir. Şahit olduğum, bildiğim çok örnek var. Çok önceleri bana gelmişlerdi. Cumhuriyetçi, Atatürkçü, orduya bağlılığını ifade eden ordu mensupları, müfettişlerin gelip onları geçmişlerinden bir şeylerle, olmadık yalanlar üzerine tehdit ettiklerini ‘seni ordudan atacağız ama istifa edersen emekliliğin devam eder, aksi takdirde o haklarından da faydalanamazsın’ dediklerini ve istifaya zorlandıklarını söylediler. Nedeni ise şu; boşalan kadroya FETÖ’cüler yeni birini koyabilsin. FETÖ’nün devlet içerisindeki yapılaşma yöntemi budur. Bu FETÖ döneminden aldıkları kumpas dersidir. Demokrasi adına acınacak bir durumdur. Şu anda Doğu ve Güneydoğu’da terörle ilişkilendirilip görevden alınmış belediye başkanlarının yerine dışardan yapılan atamalar, İstanbul, Ankara, Bursa, Düzce, Niğde, Balıkesir’deki istifalarla birlikte buraların toplam nüfusuna bakıldığında ülke nüfusunun yarıya yakınının atanmışlar tarafından yönetildiği bir düzen var. Biz bunun için erken yerel seçim olmalıdır diyoruz. Sadece bu kentlere özgü bir seçim de olabilir. En azından bundan sonra demokrasi işlesin. Atanmışlar değil milli irade egemen olsun.

'HİÇBİR CHP’Lİ BELEDİYENİN MÜFETTİŞ KORKUSU YOK'

Bir yandan da tehdit var, bizim Cumhuriyet Halk Partili belediyelere. Bunları dile getirmekten de sakınmıyorlar. ‘Sıra sizde’ diyorlar. Hiçbir CHP’li belediyenin müfettiş korkusu yok. Zaten sürekli tepesinde müfettiş ordusu eksik olmuyor. Sayıştay denetimleri, İçişleri Bakanlığı denetimleri eksik olmuyor. Mülki İdare Amirleri’nin Kaymakam’ın, Vali’nin denetimleri eksik olmuyor. ‘Size de bir kumpas yaparım’ anlamı taşıyan bir tehdit var. Tüm ülke demokrasi rayından çıkarılmak isteniyor. Çünkü demokrasi bugün ülkeyi yönetenlerin rahatsız olduğu en önemli yönetim biçimi. Atamayla yöneticilerin belirlenmesi aslında otoriter ve totaliter bir yönetimin bizatihi kendisidir.


Röportajın ikinci bölümünü yarın okuyabilirsiniz:

-CHP’de kurultay dönemine dair neler düşünüyor?

-CHP’de belediye başkan adayları nasıl belirlenecek?

-Kendisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday mı?

Editör: Haber Merkezi