Gizem TABAN/İZ GAZETE- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir İl Başkanlığı Hukuk Komisyonu’nda görev alan, YARSAV Eski Başkan Yardımcısı, İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Karşıyaka Belediyesi CHP Meclis Üyesi Avukat Murat Aydın, İz Gazete’ye özel açıklamalarda bulundu. Aydın, CHP İzmir Hukuk Komisyonu çalışmalarından son 3 yıldaki siyasi yaşamına kadar pek çok soruyu yanıtlarken parti içi konularda da çarpıcı mesajlar verdi.

CHP İzmir Hukuk Komisyonu'nda görevlisiniz. Çalışmalar nasıl gidiyor? Biraz bahsedebilir misiniz?

Parti üyesi avukat arkadaşlarımızla; seçim hukuku, seçimde yapılacak iş ve işlemler, seçim güvenliği varsa usule aykırı işlemler, nasıl itirazlar yapabileceğimiz konusunda karşılıklı bilgi paylaşıyoruz. Olası bir seçimde her binada bir avukat bulunmasını istiyoruz. Baro ile de temasa geçerek üyemiz olmayan meslektaşlarla ve ittifak içerisinde bulunan diğer siyasi partilerle birlikte bu çalışmayı bir adım daha ilerleteceğiz. Seçim günü geldiğinde, seçim hukuku ve seçim çalışmaları konusunda bilgi birikimiyle donanmış, parti üyemiz ve üyemiz olmayan avukat meslektaşlardan bir grup oluşturacağız ve İzmir'deki sandıkların kurulduğu bütün binalarda bulunacak. Ayrıca bütün ilçe başkanlıklarımızda seçim sürecini takip eden bir avukat grubu olacak. Seçim akşamı oyların sayıldığı ortamda da mutlaka bir ekibimiz olacak. Dolayısıyla sandıktan sonuçlara kadar, YSK tarafından ilan edilene kadar bütün süreci doğrudan takip edeceğiz. Seçim her an olacakmış gibi hazır olmaya çalışıyoruz. Seçim takvimi oluştuktan sonra da ilçe seçim kurullarında görev alan parti üyesi arkadaşlarımızı daha ayrıntılı bir eğitime alacağız.

‘DAHA ÇOK ŞEY YAPABİLİRDİM’

Son üç yıla baktığımızda; hakimlikten istifa ederek CHP’ye katıldınız, yerel seçimlerde Karşıyaka’da belediye başkan aday adayı olarak siyasete girdiniz. Sonrasında Karşıyaka Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi oldunuz, pek çok komisyonda görev alıyorsunuz. Aslında kısa sürede de İzmir siyasetinde öne çıkan bir isim oldunuz. Siz bu 3 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hızlı ilerlemeyi neye bağlıyorsunuz?

Ben, 3 yıl boyunca yaptıklarımı hızlı değil, yavaş olarak tanımlıyorum. Daha çok şey yapabilirdim. Keşke de yapabilseydim. Ama ben hakimlikten ayrılmadan önce zaten siyasetin dışında birisi değildim. Elbette ki hakimlik yaparken günlük siyasi tartışmaların veya parti politikalarının içerisinde değildim ancak Türkiye son 15 yıl boyunca bütün siyasi tartışmalarını yargı üzerinden yaptı. 2010 ve 2014 HSYK seçimlerinde, 2010 Referandumunda hukuki tavrını açıkça ortaya koyan, hükümet cemaat ortaklığına karşı tavır almaya çalışan bir grubun içerisindeydim. Bundan dolayı takdir de aldım, soruşturma da geçirdim. Sürgüne tabi tutuldum. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye'nin son 15 yılındaki hukuk tartışmalarının, siyaset tartışmalarının hep içinde oldum.

2018 yılında meslekten istifa ederken bir açıklama yapmıştım; meslekten ayrılıp, emekli olup Ege'de bir sahil kasabasına balık tutmaya gitmiyorum, mücadelenin yolunu değiştirmeye gidiyorum, yeni bir yol bulamadım yeni bir yol açmaya gidiyorum demiştim. İzmir’e de öyle geldim. İzmir zaten benim şehrim. Uzun yıllar Karşıyaka'da hakimlik yaptım. Üniversiteyi burada okudum. Son 3 yılda da doğrudan siyasetin içerisinde oldum, CHP üyesi ve meclis üyesi olarak çalıştım. Ben hangi görevde olursam olayım sonuna kadar bütün emeğimi ortaya koyarım. Derdim hiçbir zaman bunun sonucunda bir noktaya gelmek olmadı. Elbette herkes daha iyi görevler ister, bunu yadırgamıyorum ama odağım konumum değil. İzmir'de de siyasette de bulunma sebebim budur. Ben yıllarca hakimlik yaptım, seçim hakimlikleri yaptım. Bu ülkenin en önemli sorunlarından birisi seçim hukuku ve seçim güvenliğiyken ve ben bu partinin üyesiyken buna ilişkin bilgilerimi aktarmayayım mı, yapmayayım mı, çalışmayayım mı? Bütün görevlerim partinin görevleridir. Hiçbirisi bir kişiye, bir gruba ya da bana ait görevler değildir. Parti bir görev verir, o görevi yerine getiririm. Hiçbir görev vermez, ben yine söyleyeceğimi söylerim. Söyleyecek sözü olan bu sözü sarf edecek mecra bulur kendisine…

İBB Başkanı Tunç Soyer'in siyasi ekibine yakın olduğunuza dair de söylentiler var. Bu söylentiler hakkında neler söylersiniz?

Sayın Soyer'le önceden hiçbir tanışıklığım yok. Kendisi İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin başkanıdır. Partimizin adayı olmuştur ve seçmenimiz tarafından seçilmiştir. Ben İBB meclis üyesi olarak onun yaptığı her çalışmaya elimden gelen desteği her zaman yaparım. Yanlış bulduğum bir şey olduğu zaman da parti içerisindeki mekanizmalarla bunu dile getiririm. Dolayısıyla kendimi bir grubun ya da bir ekibin içinde de görmüyorum, dışında da görmüyorum. Ben CHP üyesiyim, CHP’nin meclis üyesiyim aynı zamanda. Bu parti ve seçmenleri bana bir görev verdi. Ben bu görevi en iyi şekilde yapmak için çaba sarf ediyorum. Hiçbir partiliyle kişisel olarak bir meselem olmaz, olamaz, partinin yönetim kadrolarında sorumluluk alan herkese gerekli desteği vermek bir parti üyesi olarak benim sorumluluğumdur. Ben Sayın Soyer'in gerçekten bu şehir için bir şans olduğunu düşünüyorum. Gerçekten başka bir bakış açısına, başka bir vizyona sahip. Kendisiyle meclis üyesi olduktan sonra tanıştım. Ama tabii söylemlerini dışarıdan izleyen bir yurttaş olarak biliyordum. Bu şehre çok yakışacağını da biliyordum. 2019 yerel seçimlerinin 2 değerli sloganı vardı. Birincisi, ‘her şey çok güzel olacak’ sloganıydı, ikincisi de ‘mümkün’ sloganıydı. Şu anki siyasi iktidarın en büyük gücü insanların başka bir hayatın mümkün olduğunu görememeleridir. Ben Sayın Başkan'ın bu konudaki siyasi söylemini, tavrını, tercihlerini, ideolojisini, yönetim anlayışını doğru buluyorum.

‘TUGAY’IN ÖZGÜVENİ SONUCU’

Yerel seçimlerde belediye başkan aday adayı oldunuz ancak meclis üyesi olarak görev aldınız. Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay ile çok uyumlu çalıştığınız görülüyor. Aslında bu çok rastlanan bir tablo değil, sonuçta aynı partide de olunsa bir rekabet söz konusu oluyor. Bu bağlamda neler söylersiniz?

Bu öncelikle Cemil Başkan'ın kendisine duyduğu özgüvenin bir sonucudur. Aday adayı olarak seçimde bir anlamda tırnak içinde ‘rakip’ durumundaydık ve parti Cemil Başkanı aday olarak tercih etti. Ben de partinin üyesi olarak bu tercihe elbette saygı duydum ve yoluma siyasetin içerisinde başka şekilde devam etmek konusunda bir karara vardım. Sayın Başkan, aday olarak gösterildikten bir gün sonra beni aradı ve bir araya gelip konuşmak istediğini söyledi, ki biz Sayın Başkan'la daha önceden hiç tanışmıyoruz. Ama tabii ki aday adaylığı sürecinde birbirimizin söylemlerini takip ediyorduk. O zaman da ben de görmüştüm, o da söylemlerimizin, niyetimizin, tavrımızın birbirine çok yakın olduğunu fark etmiş. Bunun üzerine birlikte çalışmak istediğini, meclis üyesi olmayı düşünüp düşünmediğimi söyledi. Ben de kendisine açıkça şunu söyledim; ‘çok mutlu olurum ama illa meclis üyesi olmama gerek yok. Bana başka bir görev düşünürseniz, parti adına, belediye adına ben elimden geleni yaparım’ dedim. Elbette ki daha önemli ve etkin görevde olduğunuzda daha çok katkınız ve etkiniz olur. Bunda bir sorun yok. Ama derdim orası değildi. Ve sonrasında da birlikte çalışmaya başladık. Cemil Başkan da gerçekten o da farklı bir siyasetçi, farklı bir profil… Şehri için elinden geleni yapmaya çalışan biri… Ben de elimden geldiğince destek vermeye çalışıyorum.

‘DOĞRU ZAMAN DEĞİL’

Peki, Murat Aydın'ın bundan sonraki rotasında yerel siyaset mi, genel siyaset mi var?

Şunu samimiyetle söyleyeyim. Hiçbir şeyi hesapla, kitapla söylemem. Ben şimdiye kadar, yarın şu pozisyonda olayım ya da bunun üzerinden yürüyeyim diye hiç hareket etmedim. Yine etmem. Ben neyi yapabiliyorsam onu ortaya koyarım. Ve zaman, koşullar beni bir noktaya taşır. Orada tercihlerim, isteklerim belirir. Şöyle yapayım, böyle yapayım derim. O günler geldiği zaman. Ama şu an böyle bir durum yok. Şunu da unutmayalım; mesela yerel siyaset dediniz ancak bugün kimse yerel siyasete devam edip etmeyeceğini söyleyemez. Neden söyleyemez? Çünkü arada kocaman bir değişken var, genel seçimler. Bizim Millet İttifakı olarak genel seçimlerimi kazanmamız halinde bambaşka bir siyasi kompozisyon olacak. Allah korusun ola ki kaybedersek o zaman bambaşka bir ülke ve kompozisyon olacak. O yüzden kimse 2024 için şimdiden bir şey söyleyemez. Dolayısıyla bildiğimiz anlamda bir süreç yaşanmayacağı için kimsenin önceden bir niyet ortaya koyması, bir istek ya da bir talep ortaya koymasını sağlayacak bir dönemde değiliz. Hakikaten değiliz. Umalım ki Türkiye demokrasi ve çizgisinden ayrılmaz da hepimiz siyasete devam edebiliriz. Elbette hepimiz kişisel durumlarımızı da konuşuruz, tartışırız ama bunu tartışacak zaman değil.

‘HER ZAMAN BİR SÖZÜM VAR’

Şimdiden genel seçime yönelik kulisler başladı. Sizin de adınız milletvekilliği için geçiyor. Neler söylersiniz?

Ben yerel siyaseti her zaman daha çok önemserim. O yüzden yerel siyasetten başladım. Çünkü yerelde yapılabilecek şeylerin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak bu dönem için şöyle bir durum oluşacak, bunun farkındayım; ülke bu siyasi iktidardan kurtulduktan sonra Türkiye'nin yeniden yapılanma süreci olacak ve bu yeniden yapılanma üç temel ayak üzerinden yükselecek. Birincisi ekonomi, ikincisi hukuk ve yargı, üçüncüsü de eğitim. Türkiye, bu üçü üzerinden kendini yeniden dönüştürecek. Ben de ister milletvekili olarak ister partinin bir üyesi olarak ya da partide başka bir görev alan birisi olarak bu süreçlere elimden gelen katkıyı vereceğim. Hangi pozisyonda olursam olayım vereceğim, bundan yana hiçbir tereddüdüm yok. Ancak bu katkıyı vermeniz için illa şu pozisyonda ya da bu pozisyonda olmama gerek yok. Ben sağlığım yettiği sürece bu ülkenin siyasetine, hukukuna, geleceğine, demokrasisine, kişi hak ve özgürlüklerine dair söz söyleyeceğim. Bu sözü hangi pozisyonda bulunurken söyleyeceğimi bilmiyorum. Bunu zaman gösterir. Ama her zaman bir sözüm olacak.

‘BÖYLE BİR TALEBİM OLMADI’

Partide bir grup başkan vekilliği tartışması başladı. Bu görev için sizin de isminiz ön plana çıktı. Adınız geçtiği için soruyorum, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu tür görevler istenen ya da istenmeyen görevler değildir. Bu görevi istiyorum demek de doğru değildir, istemiyorum demek de doğru değil. Çünkü bu partinin vereceği bir görevdir. Adı üstünde grup başkan vekilliği… Burada bir grup var, bu grubun bir başkanı var, bu meclisin bir başkanı var. Meclis başkanı Sayın Tunç Soyer, grup başkanımız Sayın Deniz Yücel ve grubumuzun görüşleriyle birlikte bir karar verilecek. Ve bu görevi hangi arkadaşımız alırsa en iyi şekilde yapacaktır. Bu görevi almayanlara düşen görev de o görevi alan arkadaşımıza elimizden gelen desteği sağlamaktır. Ben 3 yıldır grup başkan vekili değildim ama mecliste ne söylemem gerekiyorsa söyledim. Görüşlerimi hep dile getirdim, bunun için bir unvan taşımama gerek yoktu. Benim böyle bir eğilimim, talebim ya da imam olmadı. Benim dışımda giden bir tartışma olduğu için bir yorum yapmak istemem.

Editör: Haber Merkezi