Gizem TABAN/ İZ GAZETE- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) Üyesi ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) Yönetim Kurulu Üyesi Rıfat Nalbantoğlu İz Gazete’ye özel açıklamalarda bulundu. Nalbantoğlu ile gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 2 saatlik söyleşide; ekonomik gelişmelerden hükümetin politikalarına, kent gündeminden siyasi tartışmalara, parti içi meselelerden kişisel konulara kadar pek çok konuda konuştuk. İki bölümden oluşan röportajımızı ilk bölümü ekonomi ve kent gündeminden oluştu. Bir gün sonra yayımlanacak olan ikinci bölümde ise parti içi meseleler ve kişisel konular yer aldı.

Röportajımızın ilk bölümü şöyle:

‘NE YAPTIKLARIN BİLMİYORLAR’

Kısa bir süre önce dövizde kritik dalgalanmalar yaşandı. Bunun ardından açıklanan hükümetin kur garantili ekonomik modelinin de yeterince karşılık bulmadığı söyleniyor. Son dönemdeki ekonomik gelişmeleri ve hükümetin politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devlet yönetimi; sadece ekonomide değil her alanda ciddi, titiz ve planlı bir çalışma gerektirir. Ama bunların içinde gerçekten çok titizlik gerektiren, doğru planlama olmazsa yüzde 100 doğru sonuç vermeyecek olan bir tek ekonomi vardır. Bence her alanda olduğu gibi bu alanda da hiçbir planlama, hiçbir strateji yok. Şu an Türkiye’de uygulanmakta olan ekonomik sistemin adı ne? Çiçeği burnunda Maliye Bakanı önce ‘Çin Modeli’ dedi, sonra başka bir şey dedi. Şu anda uygulamakta oldukları yolun, yöntemin, stratejinin ne olduğunu bilmiyorlar. En temel problem bu… Bir şeyi yanlış yapabilirsin bu dünyanın sonu değildir ama ne yaptığını bilmezsen bu dünyanın sonudur. Çünkü gerek Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar ve etkilendiği dünya ilişkileri, çok dikkatli ve hesaplı olmayı gerektirir. Büyük bir buluş olarak sunulan, Sayın Bakan’ın ‘dövizin köpüğü alındı’ diye tarif ettiği işte bile ne yaptıklarını bilmiyorlar. Çok büyük bir plan olarak tarif edilen kur garantili mevduat hesabı işi Türkiye’de Turgut Özal zamanında denenmiş, başarılı olmadığı ortaya çıktıktan sonra yine Özal hükümeti tarafından ortadan kaldırılmış bir yöntem iken sanki acayip bir buluş yapmış gibi bunu anlatmak olmuyor. İlk ortaya koydukları kur garantili mevduat hesabı modeli ile şu anda uygulanan kur garantili mevduat hesabı modeli arasında fersah fersah fark var.

‘DÖRT İŞLEMİ DOĞRU YAPABİLSELER…’

Bu modelin ne kadar sürdürülebilir olduğunu düşünüyorsunuz? Söz konusu modelin halka dönük olmadığına yönelik eleştiriler de var. Neler söylersiniz?

Hükümet, ‘sen vadeyle yatır, benim sana vade sonunda garanti ettiğim mevduat gelirin dövizin kat ettiği mesafeden daha düşük olursa farkı ben karşılayacağım’ diyor. Nereden karşılayacak? Hazine’den… Bu model, 84 milyon nüfustan kaç kişiyi ilgilendiriyor? 100 bin Dolar’ını, 50 bin Euro’sunu bozdurup buna yatıracak kaç vatandaş var, kaç kişi de böyle bir para var? Bir de ilk başta bu işi yapabilme yetkisine gerçek kişiler sahipti, bunu değiştirdiler, şirketlere de bu hakkı verdiler. Bir şirketin kur garantili mevduat hesabı açması demek, şirketlerin de bu tür doğabilecek zararlarının Hazine’den karşılanması demek… Gerçek kişilerin zararlarının karşılanması bir parça izah edilebilir bir şey ama A şirketine, B şirketine para ödenmesine neden doğru bir yöntem diyelim ki. Denediler, baktılar ki mevduat hesabı belli bir sınırda kaldı, genişlettiler. Deneme-yanılma yöntemi yapıyorlar. Esas olarak ne yaptıklarını bilmiyorlar. 20 senedir bu memleketi yönetiyorsun da bunun böyle olmayacağını neden bilmiyorsun? Sen iktidar olmadan önce uygulanmış ve başarılı sonuç alınmamış bir yöntemin, doğru bir yöntem olacağını düşünüyorsun? Aslında ekonomide olup bitenler, bu alanda bizi bekleyen tehlikeler, alınması gereken önlemler… Bunlar bu kadar karmaşık, içinden çıkılmaz şeyler değil. Bu aslında dört işlem; toplama, çıkarma, çarpma, bölme… Dört işlemi doğru yapabilseler bu problemlerin hiçbiri yaşanmaz. Biz öyle bir hale geldik ki finansal piyasaları ekonominin tek damarı olarak algılamaya başladık. Ekonomik göstergelerde finansa piyasalar tabi ki önemlidir ama sorun sadece finansal piyasalar değil. Bu finansal piyasalarla birlikte bir sürü şeyi etkileyen; enflasyon, işsizlik gibi pek çok unsur var. Biz sadece finansal piyasaları okuyarak bir çözüm üretemeyiz. En az finansal piyasalar kadar diğer ekonomik göstergelerde de maalesef Türkiye’nin lehine hiçbir gelişme yok.

‘BIÇAK KEMİĞE DAYANDI’

İş dünyası son zamanlara kadar iktidarın ekonomi alanındaki hamlelerini eleştirmek ve yorumlamak anlamında genel olarak çekingen kaldı. Ancak son süreçte görüyoruz ki; iş dünyası hükümetin politikalarına yönelik daha çok refleks göstermeye, ses yükseltmeye başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bıçak kemiğe dayandı. Demek ki artık kendileri, gelecekleri açısından sürdürülebilir halde değil. Üretim, ihracat, ithalat… Pek çok işin yapılabilmesi için bir planlama olması gerekir, bunun için de istikrar gerekir. Bunların hiçbirinde sürdürülebilirlik görülmediği için tabi ki sesini yükseltmek zorunda…

‘AJİTASYON BUNUN NERESİNDE?’

Cumhurbaşkanlığı’nın 2022 yatırım programının açıklamasıyla beraber kentte; ‘hükümet İzmir’i cezalandırıyor’ tartışması yeniden gündeme geldi. CHP, hükümetin İzmir’e hak ettiği yatırımı yapmamasından şikayet ederken AKP kanadı ise bunu yalanlıyor. Geçtiğimiz günlerde; AKP İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli’nin de ‘CHP’liler ajitasyon yapıyor’ yönünde bir açıklaması oldu. Siz ne düşünüyorsunuz? Hükümet, İzmir’i cezalandırıyor mu?

Ankara, İstanbul gibi birçok Büyükşehir eskiden bizde değildi, AKP’nin beklentisi büyükşehirlerde CHP iktidara gelirse ‘çuvallayacaklar’ yönündeydi. Ama beklentilerinin aksi çıktı. Pandemi tüm dünyada yaşanan bir şey ama İzmir’de deprem, sel gibi afetleri yaşadık. İzmir’de daha katmerli bir süreç yaşandı. Ve beklentileri İzmir’de de bu süreçlerin iyi yönetilemeyeceği ve İzmirlilerin bir gün AKP’nin getireceği adaya oy vereceği yönünde oldu. Ama İzmir’de çok ağabeyleri boyunun ölçüsünü aldı. İzmir’de dahil her yerde beklentileri karşılanamayınca başka engeller çıkarmaya çalışıyorlar. Yatırım programlarına iz bedel belirliyorlar, yapmaları gereken projeleri yapmıyorlar. Bence, Kerem Ali Sürekli de ajitasyon kelimesinin anlamını bilmiyor. İzmir, genel bütçeden hak ettiği payı alamıyor, ajitasyon bunun neresinde?

‘RAKİP OLARAK GÖRÜYORLAR’

İzmir’de bir deprem süreci yaşandı ve büyük bir dayanışma örneği gösterildi. Ancak deprem süreci ve sonrası siyasete de çekildi. Sizce hükümet bu süreçte belediyelerin çalışmasını gölgede bırakmaya çalıştı mı?

Büyükşehir Belediyelerini o kentin yönetilmesi konusunda bir paydaşı, yol arkadaşı, mesai arkadaşı olarak değil de rakibi olarak gördükleri için ötekileştirmeye yönelik, doğru adımları bozmaya yönelik bir sürü şey yapıldı. Çünkü temel mantık bu; yaptıkları her işi bölerek, ayrıştırarak yaptıkları için burada da yapılan doğru işe hiçbir şekilde ‘doğru’ demezler.

ÇEŞME PROJESİ YORUMU: AKP’YE NİYE GÜVENELİM?

Uzun süredir tartışılan bir Çeşme Projesi var. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, çevreciler, projenin ‘rant’ projesi olduğunu belirterek projeye karşı çıkıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çeşme Belediyesi ise bu süreçte biraz nötr kaldı. Geçtiğimiz günlerde de Hürriyet Gazetesi eski Yazarı Ertuğrul Özkök, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile bir görüşme yaptığını ve projenin merkezine Atatürk’ün emriyle çizimleri yapılan bir Cumhuriyet Köyü yerleştirileceğini öne sürdü. Bu çerçeve doğrultusunda siz Çeşme Projesi’ne nasıl bakıyorsunuz?

Bir defa şunun altını çizelim, her konuya nasıl yaklaştığımı şöyle özetleyeyim; ben AKP’nin tek başına planladığı hiçbir işe güvenmem. Çünkü sabıkalı… İzmir açısından çok önemli bir bölgenin planlaması konusunda en başta yapman gereken şeyi yapmıyorsan, planlayacağın proje hakkında o kentin yerel yöneticilerinden, bölge halkından, meslek odalarından, sivil toplum kuruluşlarından görüş almıyorsan ben sana niye güveneyim. Bugüne kadar öyle projeler ortaya koymuşsundur ki; ‘insanda utanma olur, bugüne kadar hep iyi ve güzel projeler yaptılar, bırak da buna da güven duy’ dersin ama AKP’nin CV’si ortada… İçine Cumhuriyet Köyü yerleştirecekler diye bizim bu projeyi yiyeceğimizi mi düşünüyorlar! Bir defa Cumhuriyet ile problemleri var. Bu problemlerinin çözüldüğü konusunda biz ikna olmadığımız sürece, bizimle tartışmadıkları, yerel yöneticileri, meslek odalarını, bölge halkını, sivil toplum kuruluşlarını işin içine sokmadıkları sürece hiçbir projeye güvenmeme hakkımız var.

‘ÇOK PLANLI BİR ŞEKİLDE ÇALIŞIYOR’

Kentte hem muhalefet hem de vatandaşların en çok eleştirdiği konu trafik ve altyapı… Büyükşehir Belediyesi’nin bu alandaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle pandemiyle birlikte trafikteki araç sayısı çok arttı. Trafik sorununa çözüm üretmek konusunda Büyükşehir Belediyemizin çok planlı bir şekilde çalıştığını görüyorum. Raylı sistemin ve toplu taşımanın İzmir’de yaygınlaşması konusunda çok ciddi projeler hayata geçiriyorlar. Çünkü İzmir’in buna ihtiyacı var. Belki de başka herhangi bir ilde örneği olmayan bir şekilde Büyükşehir Belediyemiz kaynağını, finansmanını kendi buluyor. Geçtiğimiz günlerde normalin üzerinde bir yağış oldu, bir İzmirli olarak dua ettim. Ancak Büyükşehir Belediyemizin çalışmalarının sonuç verdiğini gördüm. Eskiden yaşanan o baskınları yaşamadık.

‘ALIŞIK OLMADIKLARI BİR TARZI VAR’

İzmir’deki muhalefeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhalefet haklarıdır. Yanlış olarak değerlendirdikleri her konuyu o kürsüden dile getirme hakları ve özgürlükleri var. Birbirimize tahammül edeceğiz. Ama bazen işi kişiselleştirip, tartışılmakta olan konu başka yerlere çekilebiliyor. AKP’nin alışık olmadığı bir tarzı var İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızın… Son derece demokratik bir tarzı var. Herkesin birbirini dinlemek ve anlamak zorunda olduğu gerçeğini maalesef arkadaşlar anlamıyorlar.

‘İZMİR’E BÜYÜK BİR KAZANIMDIR’

Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, görevde 3 yılı geride bıraktı. Sizce Sayın Soyer, bu 3 yılda İzmir’e nasıl İzmir kazandırdı?

Benden objektif bir değerlendirme yapmamı beklemeyin ama şunu net olarak söyleyebilirim; Tunç Soyer, İzmir için çok büyük bir kazanım… Sayın Soyer’in ‘başka bir tarım mümkün, başka bir kent yönetimi mümkün’ söylemleri, sorunların birbirini dinleyerek ve anlayarak başka şekilde çözülebileceğini ortaya koymaktır, başka bir bakış açısının mümkün olduğunu göstermektir, ki yaptığı çalışmalarla da bunu gösteriyor. Özellikle; toplumsal kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir süreçte herkesi dinlemek ve anlamak gerektiğini ortaya koyan bir belediye başkanı çok önemli bir kazanımdır. Sayın Soyer’in kentin her alanına yönelik yaptığı çalışmaların, hayata geçirdiği projelerin yanı sıra ortaya koyduğu vizyon, ortaya koyduğu bakış açısı İzmir’e yapılabilecek en önemli yatırımlardandır.

Editör notu: CHP PM Üyesi Nalbantoğlu ile röportajın ikinci kısmı yarın yayımlanacak.

Editör: Haber Merkezi