Gizem TABAN/İZ GAZETE- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, İz Gazete’ye açıklamalarda bulundu. Erken seçimden, CHP iktidarında yerel basının özgürlüğü ve bağımsızlığına, Millet İttifakı’ndan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığına kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulunan Özkan, kendisine yönelik ‘güç kaybetti, köşesine çekildi’ gibi iddialara da yanıt verdi. İzmir özelindeki görevden almalar, ilçelerdeki tartışmalar, ön seçim gibi birçok konuya dair görüşlerini açıklayan Özkan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in görevde geride bıraktığı 2 buçuk yılı da değerlendirdi. CHP’li Özkan, kentin ihtiyaçlarına ve önceliklerine dikkat çekerken kent gündeminde uzun süredir tartışma konusu olan emsal artışı, Çeşme Projesi ve Kültürpark ile ilgili de çarpıcı mesajlar verdi. 

‘KADROLARIMIZ HAZIR’

Öncelikle erken seçim konusundan başlamak istiyorum. Partiniz sık sık erken seçim çağrısı yapıyor. Erken seçim olması ve seçimi kazanmanız halinde CHP’nin kadroları hazır mı? Bu kadroların belirlenmesi için nasıl bir çalışma yapılıyor?

Bizim ilkelerimiz belli. Liyakatiyle, başarısıyla, kamuoyundaki takdiriyle, bilgi ve becerisiyle devlet kadrolarında yer alması gereken herkesi, biz yeni dönemin yöneticileri olarak tanımlıyoruz. Bizim, bu yeni dönem yönetiminde en önemli kıstasımız şu; liyakat, bilgi, beceri ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine inanç. Biz bunların hepsini bir araya getiren bütün teknokratlar ve bürokratlar ile çalışacağız. Bizim, yeni kadrolar yaratmada, yeni kadroların Türkiye’nin yönetiminde görev almasında herhangi bir kaygımız yok. Türkiye’yi yönetmeye hazırız. Çünkü biz, yapılanmamızı, kendi iç düzenimizi Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek insanlarla destekledik. Bu insanlar bizim için çözüm üretiyorlar ve Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi biz çözüme talibiz. Biz bu sorunların tamamının üstesinden gelecek kadroya, birikime ve bu sorunları aşabilecek enerjiye sahibiz. Biz geleceği kucaklamaya, büyük Türkiye’yi yaratmaya inanan, bu konuda mücadeleyi göze almış bir kadroyuz. Bu kadro bin kişi, 10 bin kişi değil, milyonlar… Devlette de bu insanlardan çok sayıda var, biz hepsinin önünü açacağız, biz onlarla yeni Türkiye’yi oluşturacağız.

‘KARA PROPAGANDA’

Bu noktada bir parantez açmak isterim. AKP iktidarına, devlet kadrolarının partilileştiğine dair yoğun eleştiriler var. CHP için de benzer eleştiri belediyeler için geçerli. ‘AKP devlet kadrolarına AKP’lileri alıyor, CHP, belediyelere CHP’lileri alıyor. CHP iktidara gelince devlet kadrolarında da CHP’liler olacak’ şeklinde iddialar var. Neler söylersiniz?

Sayın Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni 25 yıllık bir AK Parti yönetiminden devraldı. Kimse işsiz kaldı mı? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde kimse sınavsız işe girdi mi? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde liyakati uygun olmayan herhangi bir insan bir yere geldi mi? Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Bunlar, kara propaganda dediğimiz, bizi toplumun gözünde küçük düşürmek için üretilen yalanlar. Biz, ülkedeki herkesi; iş, aş, ortak geleceğimiz konusunda bir görüyoruz. İnsanlar çeşitli siyasi görüşlere sahip olabilirler ama bir işi yapabilene vermek, ehline teslim etmek bizim temel düsturumuzdur. O nedenle bu lafların tamamı yalan!

‘ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ YEREL BASIN’

CHP iktidarında yerel basının özgürlüğü ve bağımsızlığı için nasıl bir model izlenecek?

Bizim, Türkiye’deki yerel medyanın sorunlarının çözümü için 3 tane projemiz var. Bunlardan birincisi, kent rantında yerel medyaya pay ayırmak. Yani yerel yönetimlerin topladığı imar vergisinin yüzde 20’lik payının kentin medyasıyla paylaşılması. İkincisi, çalışanların özgürleştirilmesi ve sendikalı olmaları, özellikle Basın İlan Kurumu’ndan pay aktarılırken bunların gözetilmesi. Böylece merkezi iktidarın ve yerel yönetimlerin üzerinde oluşturacağı baskının ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz. Üçüncüsü de Avrupa Medya Şartı’nı hemen yürürlüğe sokulması gerektiğini düşünüyoruz. O şart yerel medyalar için özgürleşme ve zenginleşme unsurları içeriyor. Üç boyutlu bir çalışmamız var. Belediyelerimizin ilan ve reklam vermesi konusunda Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile ortaya çıkan karanlık tabloyu yıkmak için de belediyelerimizin şirketleri kentle ilgili ilan ve reklam vermeye devam edecekler.

‘ADAYIM KEMAL KILIÇDAROĞLU’

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olacağı yönünde iddialar var, partililer tarafından da adayın Kılıçdaroğlu olması gerektiği yönünde söylemler var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmasını çok istiyorum. Benim adayım Sayın Kemal Kılıçdaroğlu… Liyakatli, bilgili, devleti tanıyan, devlet tecrübesi olan, dürüst, namuslu, kibirsiz, ülkenin tüm kanatlarını kucaklayabilecek, ülkeye hizmete edebilecek insan, özverili kim diye sorarsınız; Kemal Kılıçdaroğlu derim. O nedenle partimizin hemen hemen tamamı tarafından benimsenen bir görüştür bu… Biz Sayın Genel Başkanımızı, Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyoruz. Ama tabi ki takdir Millet İttifakı’nı oluşturan liderlerindir.

İTTİFAK MEZARA KADAR MI?

Cumhur İttifakı’nın bir söylemi var; ‘Bizim ittifakımız mezara kadar’ şeklinde. Millet İttifakı’nın ittifakı da mezara kadar mı?

Cumhur İttifakı için mezar, seçim sandığıdır. Seçim sandığı geldiği gün onların işi biter. Bizim ittifakımızın ilkeleri var. Neyi yapacağımızı biliyoruz. Siyaseten ayrı görüşleri temsil ediyoruz ama memleket sevdasında, Türkiye’yi kurtarmada bir araya geliyoruz. Yüreğimizle, aklımızla, ülkemiz için yapılabilecek her şeyi ortak enerjiyle gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu nedenle biz Millet İttifakı olarak sorunları çözüp, ülkeyi aydınlığa çıkarana kadar birlikte hareket edeceğiz. Ondan sonra herkes zaten kendi siyasi çizgisinde mücadelesini sürdürecektir.

‘DERTLERİN HEPSİNİ ÇÖZECEĞİZ’

Sahadasınız, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve vatandaşlarla bir araya geliyorsunuz. Sorunları ve talepleri dinliyorsunuz. İzmirliler ne diyor?

‘Yoksulum’ diyor, ‘açım’ diyor, ‘işsizim’ diyor, ‘mutsuzum’ diyor, ‘umutsuzum’ diyor. Ben de onlara diyorum ki; çok az kaldı, sandık geldiğinde bu dertlerin hepsini çözeceğiz. Projelerimiz hazır. İlk 1 hafta ne yapacağız, ilk 100 gün ne yapacağız, ilk bin gün ne yapacağız, her şey hazır. Her sorunumuzun çözümü var.

‘HER GÖREVİ YAPARIM’

Kurultay’da Parti Meclisi’ne giremediniz ancak sonrasında Genel Başkan Başdanışmanı oldunuz. İlerleyen süreçte parti içinde ‘Tuncay Özkan güç kaybetti, köşesine çekildi’ gibi söylemler oluştu. Tuncay Özkan güç kaybetti mi? Tuncay Özkan köşesine çekildi mi?

Parti Meclisi’mizin oluşumu ya da yeni görevlendirmeler Kurultayımızın takdiridir. Başka arkadaşlara görevler verildi. Onlara başarılar diliyorum. Ama ben İzmir’in milletvekiliyim. Milletvekili olarak yapmam gereken her şeyi eksiksiz yapmaya özen gösteririm. Bu benim güçlü ya da güçsüz olmamla ilgili bir şey değil. Güç, siyasette zaten insanın içinde bulunan bir şeydir. Onu kendinizde hissedersiniz, işinizi doğru yaparsınız. O başka bir şeydir. Bir küskünlük olup olmadığını soruyorsan, asla yok. Ben partimin bana verdiği her görevi yaparım. Ben, partimin kapısındaki paspas da olurum. Ben CHP için mücadeleyi parti üyesi değilken bile yapan bir insanım. Ben görevlerimi sürdürüyorum. Hem şehir için çalışmaya ve üretmeye hem de genel merkezdeki görevimi yapmaya çalışıyorum.  Partimin bana verdiği her türlü görevi yerine getiririm.  

‘CEPLERİNE GİRECEK KADAR…’

Son dönemde İzmir özelinde kamu kurumlarında üst üste görevden almalar oldu. Nasıl değerlendirirsiniz? Aynı zamanda, CHP İzmir İl Örgütü’nde de ardı ardına görevden alınan ilçe başkanları oldu. Parti iktidara giderken biri revizyon süreci mi yaşanıyor?

Son 4 ay içerisinde başsavcımız, emniyet müdürümüz değişti. Bu üst üste değişikliklerle ilgili temennim; bunun bir siyasi amaca dönük olmamasıdır. Kentin kamu yönetiminde yaşanan bu değişiklikler, bir politik düşüncenin ya da senaryonun sonucu değildir diye umuyorum. Ve bununla ilgili olarak kentimizin siyasi kadrolarını, seçilmişlerini şekillendirmeye çalışacak; bir güvenlik-yargı-idari mekanizmanın oluşturulma isteğine, bu kentin izin vermeyeceğine ve buna karşı gereken tepkiyi göstereceğine inanıyorum. Bunun olmamasını temenni ederim. Çünkü bu olursa buna karşı olağanüstü tepki veririz. Seçilmişleri, polis eliyle, yargı eliyle, idare eliyle baskı altına almak, onların çalışmasını engellemek, onlara yönelik operasyon düzenleme yoluna giderek kentin siyasal değişimini ve dönüşümünü planlayan birileri varsa, İzmir onların ceplerine girecek kadar küçük bir il değildir. Ve İzmir kamu yönetimi açısından, merkezi idarenin yönetimi açısından üzerinde deney uygulanacak bir kent değildir. Buna asla izin vermeyiz. Göstereceğimiz tepki karşısında şoka girerler. Ama biz bu kentte güvenlik sorunları, adli sorunlar olduğunu biliyoruz ve bunların düzeltilmesini bekliyoruz. Kentin diğer alanlarında kamu yönetiminde sorunlar olduğunu biliyoruz ve bunların düzeltilmesini bekliyoruz. Kentin yönetiminin bu şekilde sürekli değiştirilerek paralize edilmesinin de uygun bulmadığımı ifade etmek isterim. Sorunun partimiz ile ilgili bölümüne gelince; biz parti içi mevzularımızı medya önünde konuşmuyoruz, kendi içimizde değerlendiriyoruz. Ama kentin seçilmişlerinin baskı altına alınması isteğine sonuna kadar direniriz.

‘BİZİM SEVDAMIZ İZMİR’

Parti içi konuları medya önünde konuşmadığınızı söylediniz ancak yine de şu soruyu da sormak isterim; partinin İzmir’de belediye başkanı ve ilçe başkanının uyumsuz olduğu ilçeler var. İlçelerdeki bu uyumsuzluk tablosunun partiye zarar verdiği konuşuluyor. Sizce bu uyumsuzluklar nasıl çözülmeli?

Bizde uyumsuzluk yoktur. Biz belediyelerimizle, il örgütümüzle, ilçe örgütlerimizle sıkılı bir yumruk gibi duruyoruz. Biz, daha iyiyi nasıl üretiriz, daha iyiyi nasıl yaparız diye tartışıyoruz. Bu tartışma bazen dışarıya taşıyor ve bu taşan bölüm yanlış anlaşılıyor. Kentte, İl Başkanlığımız, belediye başkanlıklarımız, Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, milletvekillerimiz ve Parti Meclisi üyelerimiz ile CHP kale gibidir. Biz hepimiz birbirimiz ile ilgili eleştirilerimizi sonuna kadar içeride yaparız ve birbirimizi sonuna kadar destekleriz. Çünkü bizim sevdamız İzmir. Bizim sevdamız Memleket. Biz, Türkiye sevdasının neferleriyiz. Bu konuda hiçbir engeli kabul etmeliyiz. Biz, ülkemizin Cumhuriyetini demokrasi ile taçlandıracağız. Biz ülkemizi muasır medeniyet seviyesine ulaştıracağız. Biz bu emri, Kurucu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ten alıyoruz. Kimse bizi böyle tartışmaların, kavgaların içine çekemez. Biz, kentte kale gibi durmaya devam edeceğiz.

ÖN SEÇİM MESAJI

Yine parti gündeminde çokça tartışılan bir konuda görüşünüzü sormak isterim. Şu anda İzmir Milletvekilleri de bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Soru ön seçim. Sizce ön seçim olmalı mı, olmamalı mı?

Ön seçim bir çare olmadığı gibi ön seçim olmaması da bir çare değil. Ben ön seçimden yanayım. Ancak, biz geçmişte ön seçim yaptık, baraj altında kaldık. Yani ön seçim, iktidar için bir çözüm olmadığı gibi ön seçim yapmadan ilerlemek de bir çözüm değil. Demek ki bunun uygun olan yöntemleri bulup o dönem içerisinde kullanmak lazım. Buna kesin karar verecek olan Parti Meclisi’miz ve MYK’mızdır. Peşin reçeteler sunmayı uygun bulmuyorum.

‘BENLİK KAVGASI DEĞİL’

CHP iktidara geldiğinde gönlünüzden geçen görev nedir?

CHP iktidara geldiğinde, beni bir nefer olarak ister kapısının önüne bekçi olarak yazar ister yönetim kadrosunda bir yere yazar. CHP iktidara geldiğinde benim 35 yıllık kavgamın sonucu alınmış olur. Bana o gün ne görev verilirse onu yapmaktan şeref duyarım. Benim büyük kavgam kendime dair değildir. Benim büyük kavgam; Türkiye’nin yoksulları içindir. Benim büyük kavgam; Mustafa Kemal aydınlığının Anadolu’daki her evi içinden Türkiye’yi aydınlatacak kadar çoğalması içindir. Benim büyük kavgam; açlık, yoksulluk, yokluk olmasın diyedir. Ben büyük kavgamda onun için mapushanede yattım. Ben büyük kavgam şahsi çıkarlarımdan uzaktır. Benim büyük kavgam; bu ülkenin büyük olması kavgasıdır. Yaptıklarımız unutulur, unutulmaz önemli değil. Ama iktidar olduğumuzda yaralarımız iyileşmiş demektir. Biz kavgamızı bedelini ödediğimiz cesaretimizle, biz kavgamızı acılarımızı gömdüğümüz varlığımızla sürdürüyoruz. Bizim kavgamız benlik kavgası değil, bizim kavgamız bu ülkenin aydınlık yarınlara kavuşma kavgasıdır.

‘SORUNLARIN ÇARESİ VAR’

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, görevde 2 buçuk yılı geride bıraktı. Kendisine özellikle trafik, altyapı ve koku hakkında eleştiriler var. Parti örgütü içinde de istihdam konusunda eleştiriler var. Siz kentin bir milletvekili olarak bu konuları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Tunç Soyer, istihdam konusunda bu kentte yapılabilecek en büyük istihdam çalışmasını uyguladı. Sorun bizim belediyelerimize alacağımız ya da aldığımız 3-5 bin insan ile çözülmüş olsaydı zaten çözülürdü. Ama istihdam ve işsizlik sorununun çözüm yeri belediyelerimiz değil. İşsizlik, Türkiye’nin gerçeği. İşsizlik AK Parti’nin yarattığı bir sonuç. Bu sonucu değiştirebilmenin yolu CHP iktidarıdır. Biz buna hazırız. İktidar olduğumuzda işsizliği 5 yıl içerisinde makul bir düzeye indireceğiz, yoksulluğu sıfırlayacağız. Bizim buna yönelik projelerimiz hazır. Ama bunu Büyükşehir Belediyesi, Tunç Soyer nasıl yapsın? Bizim arkadaşlarımız işsiz. Bu, kentin belediye kaynaklarıyla çözülebilecek bir sorun değildir. Trafik ve altyapı konusuna gelirsek; kentin ihtiyaçlarının karşılandığı 4-5 müdürlük var. Bunlar eleştirilir, ulaşım, altyapı eleştirilir. Bu doğal bir şeydir. Kentte bunları gidermek için arkadaşlarımız canla başla çalışıyorlar. Her sorun çözülür mü? Hayır çözemiyoruz maalesef. Bunların çözümünü arkadaşlarımız üretiyorlar ama birini yaparken diğeri çıkıyor. Çünkü yaşam devam ediyor. Ama biz İzmir’i kalıcı sorunlarla karşı karşıya bırakmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Koku konusunu da gidermek için kanalizasyonları temizliyoruz. Bununla ilgili kentte bir provokasyon olduğu söyleniyor. Bazı işletmelerin bu tür koku üreten kimyasalları, kanal sistemine bıraktığı söyleniyor. Onların bulunması için çalışmalar devam ediyor. Ayrıca arıtma sistemleri ile ilgili takviye çalışmalarımız sürüyor. Peki ne oldu da bu kokular arttı? Bir bakteri var, o bakteri kanalizasyon sisteminde kokuya yol açıyor. Arkadaşlarımız buralarla ilgili temizlik ihalelerine çıkıyorlar ve buraları temizliyorlar. Biz bütün bu sorunlarla ilgili olarak çözümü üretecek ve bunları kalıcı olarak ortadan kaldıracak projeleri geliştiriyoruz. Bundan 30 yıl önce, biz yönetime gelmeden önce İzmir gerçekten kokudan girilmeyen bir kentti. Şimdi İzmir’in hakkını yemeyelim, Körfez’de balık tutuluyor ve o balıklar yenebilecek nitelikte. Trafikte ise bugünkü altyapı yetersizliğinin sorumlusu biz değiliz. Ulaşım altyapısında raylı sistem, metro, tren uygulamaları, hepsi gecikmiş şeyler. Merkezi hükümet tek kuruş para vermiyor, tamamı belediyelerimiz kendi kaynaklarından yapmak zorunda kalıyorlar. Bu öyle zor bir şey ki. Buca, Narlıdere Metrosu ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Kim yapıyor bunları? Biz yapıyoruz. Kentin trafik altyapısını güçlendirmeye çalışan siyasi düşünce biziz. Sorun yok mu? Var. Ama çaresi de var. Biz o çareyi getiriyoruz.

‘BAŞARILI BULUYORUM’

Sayın Soyer’in, görevde olduğu süre boyunca pandemi, ekonomik kriz, hükümetin destek vermemesi gibi ciddi sorunlar yaşandı. Bunları bir kenara bırakırsak Sayın Soyer’i Büyükşehir Belediye Başkanı olarak başarılı buluyor musunuz?

Çok başarılı buluyorum. Kentle ilgili, kentin problemlerini çözebilmek için canla başla çalışan bir arkadaşımız.

‘İZMİR YASASI’ ÇAĞRISI

Sizce bu kentin önceliği nedir?

Birinci öncelik deprem. Bizim depremle ilgili acilen önlem almamız gerekiyor. Kentin bir İzmir Yasası’na ihtiyacı var. Kentin alüvyon zemininde bulunan Konak, Karşıyaka, Narlıdere, Bornova, Buca gibi ilçelerini mutlaka sağlam zeminlere taşımalıyız. Menderes’in kaya zeminleri, Çiğli’nin granit zeminleri bizim için duruyor. Biz mutlaka kentin 500 bin binasını sağlam zeminlere taşıyıp depreme dayanıklı hale getirmeliyiz. 7.2 şiddetindeki bir İzmir depreminde 127 bin insanımızı kaybedeceğiz. Bu dehşet bir rakam. Limanımızı kaybedeceğiz. Bu dehşet bir şey. Felaket tellallığı değil ama önlem almak için çağrı yapıyorum; gelin, buna partiler üstü bir bakış açısı geliştirelim. Büyükşehir Belediyemizin ve Valiliğimizin öncülüğünde bir İzmir Yasası çıkartalım ve kenti depreme karşı korunaklı hale getirelim.

‘NE YAPALIM İNSANLAR ÖLSÜN MÜ?’

Yakın zamanda Genel Başkanınız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatı üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi bir emsal artışı kararı aldı. Şu an için Bayraklı özelinde olsa da Sayın Soyer, emsal artışı kararının kentin geneline yayılmasına dair Meclis’e öneri sundu. Meslek odalarının ve uzmanların da bu bağlamda Belediye’ye eleştirileri var. Bu noktada emsal artışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kenti dönüştüreceğiz. Neyle dönüştüreceğiz? Parası var mı? Yok. Para veriyor musun? İnsanları neye zorluyorsunuz? ‘Depreme dayanıksız evde otur, öl’ diyorsunuz. Kentin yeniden inşası için yasayı çıkartmıyorsunuz, biz de insanlarımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Nasıl kurtaracağız? Çünkü, saray iktidarı kent için bir İzmir Yasası çıkartılmasına yanaşmıyor. Kentin depreme karşı korunması için merkezi katkıyı yapmıyor. 97 bin hasarlı binamız var. Ağır hasarlıları orta hasarlıya, orta hasarlıları az hasarlıya çevirmeye çalışıyorlar. Peki o insanların o evleri onarabilecek parası var mı? İnsanlar yoksul diye ölmelerimi gerekiyor! Emsal artışı uygun değilmiş! Ne yapalım insanlar ölsün mü? Ada parsel bazında bu düzenlemeleri yapmazsak, kentsel dönüşümü gerçekleştirmezsek biz bu insanların hayatta kalmasını nasıl sağlayacağız? Dar gelirlinin hakkını, hukukunu savunmayan siyaseti reddediyoruz.

‘SIKI KONTROL ALTINDA TUTULMALI’

Kent gündeminde tartışma konusu olan Çeşme Projesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Hükümetin yapmayı planladığı bir proje…. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çeşme Belediyesi net bir tavır almadı. Meslek odaları ve çevre örgütleri ise karşı çıkıyor, projeyi İzmir’in Kanal İstanbul’u olarak nitelendiriyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?

O projeyi yapılabilir bulmuyorum. Ben tıpkı sivil toplum örgütleri gibi düşünüyorum. Büyükşehir Belediyemizin de Çeşme Belediyemizin de ayrı düşündüklerine inanmıyorum. Ama bu projeyi uygulamaya koyacaklarsa kent bileşenlerinin buna dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ortaya çıkacak zararın minimize olması gerekiyor. Ama bu projeye karşı mücadele devam etmeli midir? Evet, etmelidir. Proje, kentin doğasına, dokusuna ve geleceğine zarar vermemelidir. Bu anlamda tıpkı meslek odalarımız, çevre örgütlerimiz gibi düşünüyorum. Ancak tamamen kentin dışına çıkartılarak tamamen Kültür ve Turizm Bakanlığı ya da İmar ve Altyapı Bakanlığı eliyle oluşturulacak bir zararın önlenmesi için de Büyükşehir Belediyemiz ve Çeşme Belediyemiz tarafından sıkı kontrol altında tutulması gerektiğine inanıyorum.

‘RANT PROJESİ’

Peki sizce Çeşme Projesi rant projesi mi?

Tabi ki rant projesi. Herkesin elindeki kamu alanlarını gasp edip belirli gruplara açmak rant projesidir. Ve bunu çok yakışıksız ve çirkin buluyorum.

‘KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL’

Uzun süredir kent gündemini meşgul eden bir konu da Kültürpark… İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı, Meclis’te kabul edildi. Ancak sivil toplum örgütlerinin plan noktasında Belediye’ye eleştirileri oldu. İtirazlar sonucunda da Koruma Bölge Kurulu yeniden düzenlenmesi için planları Belediye’ye iade etti. Siz Kültürpark için ne düşünüyorsunuz, bu noktada nasıl bir yol izlenmeli?

Kültürpark, İzmir’in en önemli merkezlerinden biri. Burada sivil toplum örgütlerinin, İzmirlinin görüşüne aykırı herhangi bir şey yapılmasını uygun bulmam ve bunu konuşmayı dahi ayıplarım. Orası kimsenin babasının malı değil, kimsenin arka bahçesi olamaz. Kültürpark, İzmir’indir. Ona ne olacağına İzmirli karar verir.

‘KARARTMADAN KURTARACAĞIZ’

İzmir için hep ‘Türkiye’nin aydınlık yüzü’ denir. Peki İzmir, Türkiye’nin aydınlık kenti mi?

İzmir, Türkiye’nin Cumhuriyeti benimsemiş, demokrasiye inanmış, üretimden yana, ürettiğiyle geçinen namuslu insanların kentidir. Ve bu anlamda aydın ve aydınlık bir kenttir. İzmir, Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlığını yüreğinde taşıyan bir kenttir. Ama bu kenti karartmak için yapılan en kötü şeylerden biri; kentin üretiminden, kentin pay almamasıdır. Kent merkezi hükümete verdiği vergi tutarının 4’te birini dahi yatırım olarak almıyor. Bu çok çirkin bir şey. Bunu kınıyorum. Kentin eğitimine, sağlığına, altyapısına asla merkezi hükümet tarafından yatırım yapılmıyor. Bu da kentin aydınlığının saklanmasına neden oluyor. Kentimizin kadın cinayetleri, çocuk taciz ve tecavüzleri gibi sorunları var. Bunlarla mücadelede mutlaka kent bileşenlerinin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Ama kentimizde ne yazık ki kadın cinayetleri ve çocuklarla ilgili sıkıntılar konusunda sivil toplum örgütlerinin çalışma yaptığı kadar merkezi hükümet çalışma yapmıyor. Bunlar büyük problemler. Kentimizin yoksulluğu başka büyük bir problem. Kentimizin halkı neredeyse cezalandırılıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Ne yazık ki AK Parti iktidarının; kentimizin mimarisinin düzeltilmesine, depreme dayanıklı yapılar oluşturulmasına, kentte ekonominin sağlıklı işlemesine ve kentte gelir adaletinin sağlanmasına dönük en küçük bir çalışması yok. Biz bütün bunları yeni baştan ele alacağız. İzmir dahil Türkiye’yi bu karartma uygulamasından kurtaracağız.

‘YEDİĞİMİZ YUMRUKLARI SAYMIYORUZ’

Son olarak da uzun süredir siyasettesiniz ve birçok farklı görevde bulundunuz, yeri geldi bedel ödediniz. Siyaset size ne getirdi, sizden ne götürdü diye sorsam ne dersiniz?

En zor soru da bu… Siyaset, bedelini ödediğimiz bir büyük yolculuk. Aileme, çocuklarıma, eşime hasret bıraktı. Biz birbirimize hasret yaşıyoruz. Ama başka çocukların düşleri, başka çocukların yaşadığı zorlukların giderilmesi konusunda bir küçük katkımız oldu ise hem kendi çocuklarımız ve ailemiz adına, hem de onlar adına duyduğumuz büyük memnuniyettir bizi mutlu eden… Siyaset çok şerefli, çok namuslu bir iş. Namuslu ve şerefli insanların yapması gereken bir iş. Kavgamız namuslu ve şerefli insanların çoğalması ve onların yöneteceği güzel bir Türkiye’nin ortaya çıkmasıdır. Bu anlamda yediğimiz yumrukları saymıyoruz, başımıza gelenleri önemsemiyoruz. Önemli olan şey; bizim Türkiye’yi kurtaracak iktidarı inşa etmemizdir. Bunun için can feda!

Editör: Haber Merkezi