Getirilen tasarıdaki düzenlemelerin onlarca kanunda değişiklik içerdiğini belirten CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır; “bu tasarı ile yaklaşık otuza yakın kanun üzerinde değişiklik düzenlenmekte. 6200 sayılı Devlet Su İşleri, 167 sayılı Yeraltı Suları, 2943 sayılı Kamulaştırma, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 5488 sayılı Tarım Kanunu, 6172 sayılı sulama Birlikleri Kanunu… Daha onlarca kanunda birçok madde değişikliğini içeren torba tasarıyı ele alıyoruz. Bu kanun tasarısının öncelikle bir alt komisyon tarafından detaylı bir şekilde ele alınması daha uygun olacaktır ”dedi.

YARIN DA ÖZEL SEKTÖRE Mİ DEVREDİLECEK?

Tasarının yeni bir özelleştirme düzenlemesi olduğunu ifade eden Sındır, sözlerinin devamında şöyle dedi: ”Bu torba kanun tasarısı özelleştirme getirmektedir. Suyun özelleştirilmesidir; altını net olarak çiziyorum. Ormanların özelleştirilmesidir. Sayın Başbakan ve sayın bakanlarımız geçen günlerde televizyonlarda ‘Bu şeker fabrikaları iyi yönetilemiyorlar, o zaman bunları biz özelleştiriyoruz.’ diyorlar. Yani özelleştirme gerekçesi iyi yönetilememeleri. Bu fabrikalar devletin hüküm ve tasarrufunda olan teşekküller olduğuna göre bunların iyi yönetilemiyor olmasının sorumluluğu devleti yönetenlerindir. İyi yönetilemiyor.’ demek, ‘Ben iyi yönetemiyorum.’ demektir. Şimdi tasarı ile sulama birlikleri iyi yönetilemiyor o zaman bunları biz bu işi Devlet Su İşlerinin üzerine alalım.’ Aslında bu işi Tarım Bakanlığı iyi yönetemiyor demektir. Yani Orman ve Su İşleri Bakanımız teklif getiriyor, diyor ki: ‘Tarım Bakanlığı bu işi iyi yönetemiyor, ben yöneteyim, Devlet Su İşlerine bunu devredeyim. Peki yarın DSİ ‘Siz bu işi yapamıyorsunuz.’ deyip yarında özel sektöre mi devredilecek? Böyle bir anlayış kabul edilemez!”

SUYUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ DÜNYA BANKASI PROJESİDİR

Suyun özelleştirilmesinin Dünya Bankası projesi olduğunu ifade eden Sındır şöyle dedi: “Suyun özelleştirilmesi aslında bir Dünya Bankası projesidir. Suyun özelleştirilmesi, aslında neoliberal politikaların uygulanması ile kamuya ait kaynakların küresel firmalara açılmasının bir aşamasıdır. Latin Amerika’da, Afrika’da ve daha bir bölge ülkesinde yürütülen bu politikalarla kamunun ortak hakkı ve değeri ne varsa özelleştirilmiş, yoksulluk ve toplumsal huzursuzluklar çıkarılmıştır. Şimdi, ne yazık ki üzülerek söylüyorum, bize de bu sirayet etmiş durumda. Kala kala suyumuz kalmıştı, onu da özelleştirme çabası içerisine giriyoruz. Bu, çiftçiliğin yok edilmesidir!”

KOOPERATİFLEŞME VE ÖRGÜTLENME DESTEKLENMELİ!

Toplumsal boyutu göz önüne alınarak küçük çiftçiliğin korunmasının ve bu alandaki örgütlenmenin önemine de değinen Sındır konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Konuya yaklaşımda sosyal boyutunun da olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle göç veya benzeri hareketlerle şehirlerde yaşanan sorunları önlemek adına küçük çiftçinin desteklenmesi çok önemli. Bu anlamda küçük çiftçiliğin varlığını sürdürebilmesi devletin destek ve katkıları ile sağlanıyor olması lazım. Bunun en önemli yolu da örgütlenmedir, kooperatifleşmedir. Siz bu yapıyı tam tersine işletirseniz, bu sistemi, küçük çiftçinin yaşam şansını elinden alırsınız, çiftçiyi özel sektör kuruluşlarına, sermayenin kucağına ittirirsiniz üreticiyi yok olma sürecine doğru terk edersiniz.”

Editör: Haber Merkezi