İZ GAZETE - Cumhuriyet Halk Partisi İzmir milletvekili Selin Sayek Böke, Birgün'de yazdı. Böke yazısında yerel seçimlerin önemine dikkat çekerken, İzmir için de 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimin önemli olduğuna vurgu yaptı. Böke, "Çünkü İzmir’i şirket gören ve ona CEO seçen anlayışa karşı, yurttaşı vurgulayan anlayışın mücadelesi, nasıl bir ülkede yaşayacağımız sorusunun da yanıtını belirleyecek." ifadelerini kullandı.

Böke yazısında ayrıca, "Çünkü diğer kentlerimizin tamamı gibi İzmir de elbette bir şirket değil ve seçilecek olan da bir CEO değil. Böyle olduğunu söyleyenler de esasında çok iyi biliyor ki İzmir, özgür, demokratik, laik, adil ve üretimden, emekten yana bir hayatın ta kendisi. Ve bu nedenle, yarının aydınlık Türkiye’sinin kuruluşunda, bu değerlerle var olan bir kentin ve yurttaşlığın onurlu modeli olmaya devam edecek." şeklinde ifadelere yer verdi.

İşte Böke'nin o yazısının tamamı:

Yine aynı ideoloji, yine aynı anlayış… Biri sussa, diğeri susamıyor. Toprağı rant; ülkeyi ve kenti şirket; insanı da müşteri gören anlayışları öyle değilse böyle ortaya dökülüveriyor. Geçen hafta Saray’ın Bakan’larından biri deyiverdi: “İzmir kocaman bir şirket, aslında biz şehre CEO seçiyoruz”… İktidarın sağ siyasetinin ve ideolojisinin açık ifadesi. 

Biz, “vatan, ülke, kent” dedikçe onlar “şirket” diyor. Biz “yurttaş” dedikçe, onlar “tüketici, müşteri” diyor. Siyasal İslam’ın neoliberal düzenle kucaklaşmasına uygundur, varsın desinler. Biz ısrarla sokağımıza, mahallemize, kentimize, ülkemize yani “vatanımıza” sarılmaya, “yurttaşlığı” bu ülkede yeniden kurmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yerel seçim bu yüzden çok önemli.

Çünkü İzmir’i şirket gören ve ona CEO seçen anlayışa karşı, yurttaşı vurgulayan anlayışın mücadelesi, nasıl bir ülkede yaşayacağımız sorusunun da yanıtını belirleyecek.

Geldiğimiz noktada, siyasal bir alan olan kent ve kente dair tercihler, “eşitlik mi yoksa sömürü mü”, “demokrasi mi yoksa faşizm mi”, “özgürlük mü yoksa baskı mı”, “emek mi yoksa rant mı” sorularının yanıtlarını da tanımlayacak.

Bugün Türkiye’yi krizler silsilesine mahkum eden Saray rejiminin hem kuruluşunda, hem de kendisini sürekli yeniden üretmesinde, kent politikalarının ve kenti de ülkeyi de kendi şahsi şirketi gibi yönetme anlayışının çok önemli bir payı olduğu açık. Bu anlayışın Türkiye’yi nasıl bir siyasal ve ekonomik krize sürüklediği de…

Şirketlerine CEO arayan bu siyaset tüccarlarının bugüne kadar yarattıkları krizleri yaşadık, yaşıyoruz. Demokrasi krizini, kentlerin hayattan kopartılmış meydanlarında, boğulan özgürlük alanlarında, yerel yönetimlere atanan kayyumlarda ve görevden almalarda gördük. Ekoloji krizini, doğrudan doğruya, “kent rantları” uğruna doğanın vahşice talanında gördük. Ekonomik krizi, kent rantlarını halktan kaçırarak, yandaşa oluk oluk akıtan düzenin sonuçlarında gördük.

Şimdi çıkışı da buradan görmek elimizde.

Siyaset tüccarlarının şirket anlayışı yerine, bizler ve bizim gibi düşünenler; iktidarın rant belediyeciliğinin anti-tezini, toplumcu/halkçı belediyeciliği savunacağız. İktidar özgürlük alanlarını boğarken, biz kentleri özgürlük alanları yapacak bir cesareti ortaya koyacağız. Rekabetin, sömürünün, rantın karşısına, üretimi, bölüşümü, eşitliği, dayanışmayı koyacağız. İktidar kayyumlarla, mali kısıtlarla, doğrudan ve dolaylı baskılarla merkezin yerel üzerindeki vesayetini genişletmeye çalışırken, biz kararlılıkla her alanda demokrasi diyeceğiz. Siyasetimizin temeline, eşitliği, özgürlüğü, laikliği, barışı, demokrasiyi, hak, hukuk ve adaleti koyacağız.

Saray rejiminin geriletilmesi de bizim kentlerden başlatacağımız bu mücadeleyle, laik, demokratik bir halkçı anlayışla, bir başka kent hayalini var ederek gerçekleşecek.

Yerel seçim işte bu anlamda yalnızca yerel seçim olmanın ötesinde bir siyasi anlam taşıyor. Bu seçimi ancak böyle görürsek, Türkiye’deki rejim mücadelesi bakımından anlam kazandırmış, siyasallaştırmış ve yeni bir umut yaratabilmiş olacağız.

İzmir bilhassa bu nedenle çok önemli.

Çünkü diğer kentlerimizin tamamı gibi İzmir de elbette bir şirket değil ve seçilecek olan da bir CEO değil. Böyle olduğunu söyleyenler de esasında çok iyi biliyor ki İzmir, özgür, demokratik, laik, adil ve üretimden, emekten yana bir hayatın ta kendisi. Ve bu nedenle, yarının aydınlık Türkiye’sinin kuruluşunda, bu değerlerle var olan bir kentin ve yurttaşlığın onurlu modeli olmaya devam edecek.