İZ GAZETE - CHP İzmir milletvekili Doç. Dr. Selin Sayek Böke, OHAL'in 7. kez uzatılmasını talep eden tezkerenin TBMM Başkanlığı'na sunulduğu bu günlerde, sözkonusu raporda, OHAL rejiminin ekonomimize etkilerini ortaya koymayı ve “Tek adamlık devam eder, OHAL kalkmaz ve Türkiye 2019’da güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye dönmezse ekonomide ne olacak?” sorusuna, devletin resmi göstergeleri ve uluslararası karşılaştırmalar ışığında yanıt vermeyi hedefliyor.

Böke, grafiklerle ekonomik rakamları ortaya koyduğu raporunda, OHAL rejiminde yoksullaşma, işsizlik ve güvencesiz çalışma, ücretler, grev yasakları, enflasyon, ekonomik adaletsizlik, artan borçululuk, küresel rekabet gücünde azalma, mülkiyet hakları ve istikrarsızlığa değindi. 

AKP iktidarının OHAL'i bir rejim olarak kalıcı hale getirmesine eleştiride bulunan Selin Sayek Böke, bunun ortak demokratik cumhuriyete sahip çıkma fırsatı olduğunu belirterek "Refah için, zenginlik için, ekonomik adalet için, üretim için, bağımsız bir Türkiye ekonomisi için, emeğin hakları için, hayat pahalılığının sonlanması için, faizlerin düşmesi için OHAL rejimini sonlandırıp Demokrasi’ye sahip çıkmamız ve yeniden demokratik Cumhuriyet’i ayağa kaldırmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Böke raporun “Tek adamlık devam eder, OHAL kalkmaz ve Türkiye 2019’da güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye dönmezse ne olacak?sorusuna, devletin resmi göstergeleri ve uluslararası karşılaştırmalar ışığında yanıt vermeyi hedeflediğini belirti.

Doç. Dr. Selin Sayek Böke, "OHAL Rejiminde Ekonomi" başlıklı raporu:

OHAL REJİMİ: 80 MİLYONUN YOKSULLAŞMASI

2014’den bu yana her birimizin ortalama geliri 1516 dolar azaldı.

80 milyon hep beraber fakirleştik. 2014 yılında 12 bin 112 dolar olan kişi başına milli gelir 2016 yılında 10 bin 883 dolara, 2017 yılında 10 bin 597 dolara düştü.

Hukukun yerine keyfiyet geçtikçe, devlet kurumları yerine şahsileşmiş yönetim biçimi geçtikçe üretim duraksar, üretim duraksadıkça gelirler azalmaya başlar. Türkiye’de de böyle oldu. Türkiye’de son 4 yıldır yaşananlar uluslararası deneyimlerle de uyumlu. Tüm uluslararası veriler, demokrasilerde gelir düzeyinin tek adam yönetimi olan ülkelerden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Demokrasilerde, 1990 – 2015 yılları arasına bakıldığında, yıllık ortalama kişi başına milli gelir 35 bin dolar. Otoriter rejimlerde ise 4.700 dolar. Yani, demokrasilerde gelir otoriter rejimlerden 7,4 kat daha fazla.

OHAL REJİMİ: İŞSİZLİK, GÜVENCESİZ ÇALIŞMA

İşsizlik zirve yaptı. 1990-2017 arasında yıllık ortalama işsizlik oranı yüzde 8,8 iken 2014-2017 yılları arasında bu oran yüzde 10,5 oldu.

AKP döneminde işsizlik arttığı gibi Fiili Başkanlık ve OHAL döneminde en yüksek oranlarına ulaştı.

İşsiz sayısı 586 bin kişi arttı. İşsiz kalanların yaklaşık üçte ikisi kadın.

TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre sigortasız çalışan sayısı 2014’ten 2017’ye 1 milyon 70 bin kişi arttı. 

Tek adam rejimi siyasi ve ekonomik belirsizlik yaratıyor. Belirsizlik olunca yeni yatırım olmuyor; işler azalıyor, istihdam yaratan KOBİ’ler zor durumda kalıyor. Birçok KOBİ ya kapanıyor, ya da işçi çıkarmak zorunda kalıyor. Sonuçta işsizlik artıyor.

Demokrasilerde işsizlik otoriter rejimlere oranla çok daha düşük. Demokrasilerde işsizlik yüzde 7, otoriter rejimlerde ise yıllık ortalama yüzde 10.

OHAL REJİMİ: ÜCRETLER VE EMEK HAKLARI ERİYOR

OHAL’le birlikte reel ücretlerin var olan azalma eğilimi daha da arttı. Ücretlerin milli gelir içerisindeki payı azaldı.

2017 yılında asgari ücretliye yapılan yüzde 8 oranındaki zam yüzde 11,92 düzeyindeki enflasyonun çok altında kaldı. 2010 sonrasında reel zam alamayan kamu emekçileri için kayıp daha da büyük.

Emek haklarına yönelik kısıtlayıcı önlemler alındı. KHK’lar vasıtasıyla emekçilerin yasal hakkı olan grevler ertelendi.

Hükümetin verdiği açık taahhütlere rağmen,  “taşeron işçilerine kadro uygulaması” göstermelik olmaktan öteye gidemedi ve kadroya geçişlerde çok büyük eşitsizlikler ve haksızlıklar ortaya çıktı. “Taşeron işçileri kadroya alacağız" denilerek başlatılan uygulama, iktidar partisi adına yeni bir kadrolaşmanın aracı haline getirildi.

OHAL GREV YASAĞI DEMEKTİR

Demokrasilerde emekçilerin örgütlenme hakkı, grev hakkı gibi temel hakları daha geniştir. Bu sayede demokratik rejimlerde, otoriter rejimlerin aksine emekçiler hak arayabilirler. Oysa otoriter rejimlerde bütün ‘haklar’ gibi emeğin hakları da tek adamın iki dudağı arasına bırakılmıştır.

Demokrasilerde ücretler otoriter rejimle yönetilen ülkelere göre çok daha yüksektir. Yapılan uluslararası çalışmalar demokratikleşmenin işçi ücretlerini yüzde 10 ila yüzde 40 arasında arttırdığını göstermektedir.

Bunun yanı sıra demokrasilerde emeğin hak arama olanakları ve sendikal özgürlükler/sendikalaşma oranı otoriter rejimlere oranla çok daha yüksektir. 2016 yılı itibariyle, sendikal hakların en güvence altında olduğu 13 ülkenin 11’i parlamenter demokrasi ile yönetilmekte, sendikal hakların en az güvencede olduğu ülkeler ise daha çok başkanlık, tek parti rejimi, monarşi ve diktatörlükle yönetilmektedir.

OHAL REJİMİ: ENFLASYON ZİRVEDE

Enflasyon zirve yaptı. OHAL’den önceki 22 ayda ortalama enflasyon yüzde 7.8 iken, fiili başkanlık ve sürekli OHAL döneminde bu oran yüzde 10’u geçti.

Enflasyonun düşmesi için bağımsız bir Merkez Bankası’na ihtiyaç vardır. Tek adam rejimi, bütün ekonomik kurumlar gibi Merkez Bankası’na da siyasi baskı kurduğu için Merkez Bankası elindeki araçları doğru kullanamaz. Merkez Bankası bağımsız olmayıp, siyasi baskıya maruz kalınca enflasyon yükselir.

Tek adam rejimleri, siyasi gerekçelerle ve kendi siyasi hesapları ve beklentileri doğrultusunda harcamaları arttırır, bütçe disiplinini yok eder. Bunun sonucunda enflasyon artar, tek adam rejiminin keyfiliği hayat pahalılığı olarak hepimize yansır.

Demokrasilerde enflasyon otoriter rejimlere göre çok daha düşük. Demokrasilerde 1991-2015 yılları arasında ortalama yıllık enflasyon yüzde 3, otoriter rejimlerde ise yüzde 57.

OHAL REJİMİ: EKONOMİK ADALETSİZLİK

Gelir eşitsizliği arttı. 2014’de en zengin yüzde 20’nin geliri en yoksul yüzde 20’den 7.4 kat daha fazlaydı. 2015’de bu fark 7.6 kata, 2016’da 7.7 kata çıktı.

“Ciddi Maddi Yoksunluk” arttı. İnsanca yaşam için gereken çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanamama durumunu ifade eden Ciddi Maddi Yoksunluk oranı yüzde 32.9’a çıktı.

Demokrasi olmayınca orta ve alt gelir gruplarının, emekçilerin hak aramaları zorlaşır, siyaset halkın alın teriyle geçimini sağlayan geniş kesimlerinin taleplerine duyarsızlaşır. Eşitsizlik de, gelir dağılımında adalet de bozulur.

Demokrasilerde gelir dağılımı daha adil. Otoriter rejimlerde gelir eşitsizliği parlamenter sisteme kıyasla yüzde 16 ile 20 puan daha yüksek.

OHAL REJİMİ: ARTAN BORÇULUK

Türkiye’nin “net” dış borcu artarak, borcun GSYH’a oranı yükseldi ve borçlanma maliyetleri arttı.

OHAL sürecinde Türkiye’nin net dış borcuna 47 Milyar dolar eklendi. 2014 yılı sonunda 244.2 milyar dolarla GSYH’nın yüzde 26,5’u düzeyinde olan net dış borç  sürekli hale getirilen OHAL dönemi boyunca düzenli olarak arttı. 2017 yılı sonu itibariyle, net dış borç 291.2 milyar dolarla GSYH’nın yüzde 34,2’sine kadar yükseldi.

Brüt dış borcu ise GSYH’nın yarısını da aşarak yüzde 53,3 oranına çıktı ve borç tutarı 453.2 milyar dolara yükseldi.

OHAL Rejimi: KÜRESEL REKABET GÜCÜ AZALIYOR

Küresel rekabet gücümüz azaldı. Küresel rekabet gücü endeksinde 2014’de Türkiye 144 ülke arasında 45. sıradayken, 2017’de 137 ülke arasında 53. sıraya geriledi. Fiili başkanlık sebebiyle Türkiye küresel rekabet gücünde gerilere düşüyor.

Tek adam rejimleri doğaları gereği dünya ile ilişkilerinde daha çatışmacı, daha kapalı olma eğilimi gösterir. Demokrasinin gerilemesi, ülkenin uluslararası ilişkilerde yalnızlaşmasına, bu da ülkenin firmalarının küresel pazarlarda dezavantajlı hale gelmesine neden olur. Ülkenin rekabet gücü azalır.

Tek adam rejimleri, demokrasilerin aksine kamu kaynaklarını en verimli kullanana değil, iktidara en yakın olana kullandırır. Bunun sonucunda verimlilik düşer, ülke küresel rekabette zayıflar. Tek adam rejimleri özgür aklı, özgür düşünceyi ve bilimi baskı altına alır. Bunun sonucunda yüksek teknoloji üretim yapma, üretimi çağın gerekleri doğrultusunda daha verimli hale getirme olanakları azalır. Ülkenin rekabet etme gücü azalır.

Demokrasilerin küresel rekabet gücü otoriter rejimlere göre daha yüksek. Demokrasilerde küresel rekabet gücü ortalama 5,2 iken, otoriter rejimlerde ortalama 3,6 ile çok daha düşük.

OHAL REJİMİNDE MÜLKİYET HAKLARI ERİDİ

Türkiye’nin yatırım ortamı zayıfladı. Mülkiyet hakları ve mal güvenliği zedelendi. Bir gece yarısı KHK’sıyla şirketlere el konuldu. Kurumlar, dernekler kapatıldı. Bakanlar Kurulu'na istediği kamu kurumuna el koyup özel bir yapı olarak kurulan Varlık Fonu'na devretme yetkisi verildi. 80 milyonun ortak kurumu olan Ziraat Bankası'na, PTT'ye, ÇAYKUR'a ve daha birçok kamu kurumuna bu yetkiyle el konuldu.

Mülkiyet hakkını güvence altına alan yargının bağımsız olması, hukukun üstünlüğü ve hükümetin gücünün vatandaşlar lehine hukuk tarafından kısıtlanmasıdır. Demokrasilerde yargı bağımsız olduğu için, ne devlet ne de başka bir kurum/kuruluş/kişi hiç kimsenin mülkiyet hakkını haksız biçimde ihlal edemez. Ancak tek adam rejimlerinde yargı iktidarı denetleme gücüne sahip olmadığından, hukuk güvencesi ve dolayısıyla mülkiyet hakkı ortadan kalkar.

Demokrasilerde mülkiyet hakları ve mal güvenliği vardır, otoriter rejimlerde bu haklar ve güvenceler ortadan kalkar. Uluslararası Mülkiyet Hakları Endeksi’nde mülkiyet hakları en kuvvetli 20 ülkenin 15’i parlamenter demokrasi iken, en zayıf 20 ülkenin 8’i otoriter rejimlerle yönetiliyor.

OHAL REJİMİ: İSTİKRARSIZLIKTIR!

TL hızla değer kaybetti. Ekonomik istikrarsızlık derinleşti.

Türk Lirası, Ağustos 2014’ten bugüne yaklaşık yüzde 90 oranında değer kaybetti. 20 Temmuz sivil darbesinden beri yaklaşık yüzde 35 oranında değer kaybetti. Sadece geçtiğimiz hafta TL 10 kuruş değer kaybına uğradı.

Tek adam rejiminde kararlar tek kişi tarafından verildiği için ekonominin aktörleri ekonomiye dair alınan kararların ekonomik gerçekler doğrultusunda mı, yoksa tek adamın siyasi çıkarlarına göre mi şekilleneceğini öngöremezler. Demokratik denge/denetleme ortadan kalktığından siyasi belirsizlik oluşur. Bu belirsizlikler öngörülebilirliğin azalmasına, ekonomik aktörlerin önünü görememesine, yani istikrarsızlığa yol açar.

Tek adam rejimleri katılımcı olmadığı için toplumun geniş kesimlerini siyasi, ekonomik karar süreçlerinden dışlar, toplumsal istikrarsızlık artar. Toplumsal istikrarın olmadığı, yani huzurun ve güvenin olmadığı yerde ekonomik istikrar olmaz.

Büyümede, enflasyonda, döviz kurlarında dalgalanmalar demokrasilerde otoriter rejimlere kıyasla çok daha düşüktür. Yani ekonomik istikrar demokrasilerde daha sağlamdır.

OHAL REJİMİ DEVAM EDER, DEMOKRASİYE GEÇMEZSEK NE OLACAK?

Saray’ın dayandığı OHAL Rejimi’nin sonlanması için verilecek siyasi mücadelenin, aynı zamanda bir ekonomi mücadelesi olduğu da açıktır. İşsizliğin kalıcı çözümü, enflasyonun düşmesi, TL’deki değer kaybının durdurulabilmesi, faizlerin düşmesi, borçluluğun azalabilmesi, emeğin haklarının korunabilmesi, yoksulluğun azaltılması ve gelir dağılımının daha eşit hale getirilebilmesi için OHAL kalkmalı, Saray Rejimi bitmeli, eksikleri giderilmiş bir parlamenter demokrasi kurulmalıdır.  Yoksa kişi başına milli gelirimiz erimeye, 80 milyon beraber yoksullaşmaya devam edecek.

Tek adam rejiminin getirdiği belirsizliğin çarşıda, pazarda, piyasalarda yarattığı durgunluk derinleşeceği için Türkiye yüksek işsizliğe mahkum hale gelecek.

Tek adam rejimi KHK’larla yönetimi normalleştireceği, “sürekli OHAL’ i” getireceği için iş güvencesi giderek daha geniş kesimler için ortadan kalkacak. Bir gecede işini kaybetme korkusu hepimiz için derinleşecek.

Tek adam rejimi gerçekleşirse enflasyon yükselmeye devam edecek, fiyatlar pahalanacak, alım gücümüz giderek azalacak.

Zaten adaletsiz olan gelir dağılımı daha da bozulacak, ekonomik eşitsizlikler artacak.

Siyasi temsil yüzde 50’ye düşeceği için, toplumun çok geniş bir kesimi kendisinin siyasi sistemden dışlanmış hissedecek, bu da toplumsal ve dolayısıyla ekonomik istikrarsızlığın kökleşmesine neden olacak.

Türkiye'nin küresel rekabet gücü zayıflamaya devam edecek, dünyanın güçlü ekonomileri arasında yer alamayacak.

Türkiye ekonomisi daha da borçlu bir ekonomi haline gelecek.

Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalkacağı, tek adamın gücünü denetleyen hiçbir fren mekanizması kalmayacağı, kararnamelerle karar alınan OHAL rejimi sürekli hale geleceği için hiçbirimizin mülkiyet hakkı ve mal güvenliği kalmayacak.

Bütün siyasi ve ekonomik kararları alma yetkisi tek kişide toplanacağı için hem ekonomik, hem de siyasi belirsizlik derinleşecek. Ekonomik istikrarsızlık artacak.

Editör: Haber Merkezi