TUGAY CAN / İZGAZETE - Türkiye’de kur, faiz ve enflasyon üzerinden ekonomiyi tartışmak yerine Türkiye'yi bu duruma sürükleyen siyasi anlayışın tartışılması gerektiğini söyleyen Böke, "Kur da, faiz de, enflasyon da bir ekonomik düzenin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de OHAL ilan edilmeden önce Türk Lirası’nın doların karşısındaki değeri 3,02 idi. Bugün baktığımız zaman ise bunca faiz artışına rağmen Türk Lirasının dolar karşısındaki değeri 4,50. Yani Türk Lirası OHAL sürecinde 1,5 lira değer kaybetmiş. Neden arayacaksanız, neden bu cümlenin içerisinde gizli. Siz eğer ülkede hukuku bir kenara atacak olan OHAL’i kalıcı kılarsanız, üstelik bunu sadece OHAL ile değil, bir de sistemi sürekli OHAL’i barındıracak şekilde değiştirirseniz, yani tek adam keyfiliği ile yönetmekte ısrar ederseniz ve tüm dünyaya OHAL’i uzatmayı düşünüyorum derseniz, ekonomi de bundan payını alır. Başkanlık sistemi kaldırılıp, yerine parlamenter sistem geçmediği sürece bu koşullarda OHAL kalkar ama fiilen devam ediyor olur." dedi.

"DEMOKRATİK MÜCADELE İLE EKMEK MÜCADELESİNİN ORTAK OLDUĞUNU GÖREN MİLYONLAR VAR"

Hem faizlerin arttığını hem de Türk Lirasının değer kaybettiğini dikkat çeken Böke, “Faizin böylesine bir şekilde arttığı bir dönemde Türk Lirasının değer kaybetmesi normal değil. Siyasal iktidar baskın seçime bu nedenle gitmiş de olabilir. Çünkü çok açık ki bir panik duyuldu. Bu paniği gidermek adına da bu adımın atıldığı ortada. Bu şunu gösteriyor. İktidar yakasında bir telaş bir panik, bir korku var. Bugün muhalefet olan ve yarının iktidar adayında ise umut, olumlu bir Türkiye hikayesi ve cesaret var. Dolayısıyla 24 Haziran bir yol ayrımına getirdi Türkiye’yi. Bu yol ayrımında gidilecek iki yol birbirinden siyah ve beyaz kadar uzak. Öte yandan bu sandık bir son değil. Bu sandık, Türkiye’de ki toplumsal değişimin siyasete yansıyıp yansımayacağını ortaya koyacak. Çünkü toplumda büyük bir birlikte yaşama talebi ve kültürü var. Bunun ekonomide de olumlu sonuç vereceğine dair bir bilinç var. Bunun ötesinde bugünkü ekonomik düzenin, emek hakkını, sağlık hakkını, eğitim hakkını yok etmiş olduğu görülüyor. Dolayısıyla demokratik mücadele ile ekmek mücadelesinin ortak bir olduğunu gören milyonlar var." diye konuştu.

TOPLUM DEĞİŞİMİ TALEP EDERSE SİYASETTE DEĞİŞİR

AKP’nin bütün siyasetini ayrıştırmak üzerine kurduğunun altını çizen Böke, “Karşımızda Türkiye vizyonu olan bir iktidar yok  Sandıktan sandığa kendini yeniden iktidar yapmaktan başka bir hedefi olmayınca bir siyasi yapının, bir sınıra dayandığını artık hepimiz biliyoruz. Bu telaş ile baskın seçim çağrısı yapıldı. Bu seçim yoğunluklu bir biçimde değişimin başlangıcı." ifadelerini kullandı.

Eğer toplumsal bir tabanı yoksa siyasette değişim gözlenemiyor." diyen Böke sözlerini şöyle sürdürdü:

"Toplum değişimi talep ederse siyaset de değişir. Ben bu değişim bu seçimlerde olacağından şüphe duymuyorum. Ancak bu değişimden bağımsız, zaten kıymetli olan, kalıcı kılacak olan, toplumda var olan ittifak."

ESAS KIYMETLİ OLAN TOPLUMDA GERÇEKLEŞEN İTTİFAK

"Türkiye 16 Nisan’dan bugüne sürekli kılınmış OHAL rejiminin altında yaşadı. Hayır iradesine siyaset kurumu sahip çıkabilseydi, atı alanın hiçbir yeri geçmesine izin verilmeseydi o zaman bu karabasan çok daha erken birmiş olurdu. Türkiye’nin esasında yeniden koalisyon kültürü ile tanışması için, bunun da bir toplumsal ittifak üzerinden yapılması açısından kıymetli bir dönem yaşıyoruz şu anda. Siyasetin kendisi mekanik olarak siyasi partilerin yaptığı ittifaklar üzerinden değerlendirilirse çok sığ bir anlayış ortaya çıkıyor. Esas kıymet toplumda gördüğümüz ittifakın gerçekleşiyor olması." ifadelerini kullanan Böke Flormar işçilerini örnek verdi.

Toplumda oluşan ittifakın yeni bir şey olmadığını söyleyen Böke, bu sürecin Gezi Direnişi'nden bu yana geldiğini aktardı. Böke, "2013 yılından bu yana Türkiye’de insani bir sermaye birikiyor. Gezi, bu toplumun gençlerinin ben özgürlük istiyorum, ben kendim olabilmek istiyorum talebini biz olarak ortaya koymuş olmasıdır. Birçok açıdan farklıları olan insanların bir arada bulunabilmiş olmasının, biz demenin gücünü hisseden ve Türkiye’ye birlikte sahip çıkabilen gençlerdi. Aynısını Hayır iradesinde de gördük. Hayır iradesi biz çalıştığımız için olmadı. Bizim çok ötemizde, toplumsal bir dinamik, tüm baskıya otoriterliğe rağmen, devlet kaynaklarının sınırsızca ’Evet’ kampanyasına harcanmasına rağmen, sokaklarda kadın yoğunluklu bir toplum elden ele bir ‘Hayır’ dağıttı. O Hayırlar kendinin ötesinde geçti. Ortak bir değerde hiç buluşmayacak insanlar buluştu. Şunu unutmamalıyız biz bir araya geldiğimizde yarının toplumsal sözleşmesini yazıyoruz aslında. Hangi toplumsal değerler içerisinde yaşayacağımıza da maalesef çok anti-demokratik bir şekilde ama demokrasi ile bu baskının altından yeşerterek kuruyoruz aslında. Çünkü Türkiye bir adalet talebinde bulunuyor. Bu talep sadece mahkeme salonlarında değil, insanlar ekonomide de, eğitimde de, sağlıkta da bir adalet talebinde bulunuyor." ifadelerini kullandı.

SEÇİM BARAJININ OLMADIĞI BİR TÜRKİYE GEREKİYOR

Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olması yönünde şüphe duymadığını söyleyen Böke, Parlamenter sisteme dönüş hakkında ise şunları söyledi;

“Eski Parlamenter sistem içerisinde aslında her şey iyiye gitmiyordu. 16 yılda ülkeyi bu noktaya getirecek iktidarı o sistem çıkarmıştı. Biz onun için hep darbe hukukundan arındırılmış bir parlamenter demokrasiyi kuracağız diye ısrarla söylüyoruz. Mesela seçim barajının olmadığı bir Türkiye gerekiyor. Teknik düzeyde siyasi ittifaklar değil, gerçekten toplumsal ittifaklar ürettiğimiz yeni bir siyaset zemini ortaya koymamız gerekiyor.”

"OHAL'İ KALDIRIP, MERKEZ BANKASINI ÖZERKLİĞE KAVUŞTURACAĞIZ"

Böke sözlerini şöyle sürdürdü;

"24 Haziran’da bence sandığa giden her yurttaş bugünkü tek adam rejimini mi istiyoruz yoksa demokrasi mi istiyoruz sorusunu kendisine sormalı. Biz iktidara geldiğimiz takdirde yapacağımız adımlarla faizleri de doları da düşürecek adımları atacağız. Mesela OHAL’i kaldıracağız. Ancak OHAL’i kaldırıp, parlamenter sisteme geçmezseniz hiçbir şey değişmez. Yani parlamenter demokrasiye geçiş için ilk adımları da atmanız gerekiyor. Bunu yaptığımızda göreceğiz ki kurumsal bir yapı ortaya çıkacak. Bu sayede Türkiye’ye kaynak akacak ve faizlerde, döviz de düşecek. OHAL’i kaldırıp, Merkez Bankası’nın özerkliğini sağladığımız takdirde göreceğiz ki Türk Lirası değer kazanmaya başlayacak, dolayısıyla enflasyon düşmeye başlayacak."

Yaşanan süreç içerisinde laiklik mücadelesi ile ekonomi mücadelesinin ayrı düşünelemeyeceğine vurgu yapan Böke, "AKP'nin en önemli özelliği hak temelli bir mücadelenin yerine inançları istismar ederek kurdukları parti sadakati üzerinden yürütüyor. Ancak bizlerin bu ülkede doğmuş olmaktan kaynaklı birtakım haklarımız var. AKP’nin Türkiye'ye verdiği en büyük zarar partizanca verilen kararlarda yatıyor. Bu düzenin yerine, bizim inanç özgürlüğüne sahip çıkmamız esasıdna ekonomide de hak temelli sosyal devlet talebimizle çok örtüşüyor. Bunlar birbirinden ayrılamaz şeyler. Biz asgari ücretten vergi alınmasın, rantçı sermayeden alınsın dediğimiz zaman bunun arkasına mutlaka ve mutlaka Türkiye’de laiklik olmalı ki insanların dini istismar edilerek sosyal devlet zarar görmesin. Bunlar aynı mücadelenin birer parçası." şeklinde konuştu.

BUGÜNKÜ SORUNLARI MEVCUT İKTİDARIN ÇÖZEMEYECEĞİNİ BİLİYORUZ

Muharrem İnce‘nin Cumhurbaşkanlığı hakkında da konuşan Böke, “Sayın İnce CHP’yi temsil eden biri. Bunu miting alanlarında görüyoruz. O özgüven ve samimiyet bütün Cumhuriyet Halk Partililerin esasında, miting alanlarına yansımış durumda. Bunu başka yerlerde de gördük ancak bu dönemin siyaseti, var olan siyasi ittifak insanların oy vermediği siyasi partilerin mitinglerine de katılımını ve ilgisini arttırmış vaziyette. Türkiye’nin sorunları nedir çok iyi biliyoruz ancak bugünkü sorunları bu iktidarın çözemeyeceğini de biliyoruz. Dolayısıyla mesele bir iktidar meselesi. Yeni bir siyasi anlayışın meselesi. Onun iradesi bugün miting alanlarında gözüküyor."dedi.

24 Haziran seçimlerinde sandığa gitmenin önemli olduğunu vurgulayan Böke sözlerini şöyle tamamladı;

“Son dönemde bizler çok iyi öğrendik ki demokrasiye sahip çıkmak sadece sandığa giderek olmuyor. Bunun ötesinde çalışmalar gerçekleştirmek gerekiyor. Unutmayalım ki 16 Nisan referandumundan sonra Halk istediği için bir Adalet Yürüyüşü gerçekleşti. Topluma ses veren bir siyaseti, toplum ses vermeye devam eder ise yürütebilirz. Onun için talep etmeye, istemeye devam etmeli, siyaseti dönüştürücü gücün vatandaş olduğunu unutmamak gerekir. ”

Editör: Haber Merkezi