TUGAY CAN / İZ GAZETE - Konuşmasına İzmir’de günden güne yükselen gökdelenlere değinerek başlayan Soyer, “ Yatay yapılaşmayı tercih ederim, gökdelen dikiyorsunuz ancak içinde mutlu bir hayat tesis edebiliyor musunuz?” diye sordu. Soyer, Yatay yapılaşmanın doğal felaketlerde de avantajlı olduğunu dile getirerek, “Şehrin imar planı yapılırken doğaya saygılı bir yaklaşım oluşturulmalı.” dedi.

Soyer ayrıca, AKP Genel Başkanı tarafından dile getirilen “Biz bu şehre ihanet ettik” açıklamasına ise “İstanbul’a verilen zarar affedilecek bir zarar değildir. Bunun hesabının sorulması, birilerinin hesap vermesi lazım” şeklinde yanıt verdi.

‘MERKEZİ YÖNETİM UYGULANIRSA DEMOKRASİ’NİN MEZAR TAŞI DİKİLMİŞ OLUR’

Ataşehir Belediye Başkanı’nın İçişleri Bakanlığı tarafından görevine son verilmesine ilişkin “Mesele sadece Ataşehir Beldiyesi değil” diyen Soyer, Türkiye’de 2009 yılından bu yana yerel yönetim yasalarında değişiklik yapıldığını dile getirdi. “Burada çok daha vahim bir durum söz konusu. Biraz daha geriye gelirsek 2009’da Türkiye’de beldeler kapatıldı, mahalle haline getirildi. Sonra bir gecede 16 bin köy kapatıldı mahalle haline getirildi” dedi. O tarihten bu yana yüze yakın HDP’li belediyeye kayyum atandığını, AKP’li Belediye Başkanları’nın istifaya zorlandığını hatırlatan Soyer, “ Sıra CHP’li belediyelere geldi” dedi. Soyer, “Belediyeleri kapatmak istiyorlar. Memur ataması gibi vali atamasıyla kentin yönetilmesini istiyorlar. Merkezileşmeye götürüyorlar. 2019’da Başkan Recep Tayyip Erdoğan seçilirse ilk açılacak paket yerel yönetim paketi olacak. Bu algı yıllardır oluşturuluyor ve yerleştiriliyor. Seçilmiş insanlarla bu işlerin olmadığını söyleyecekler ve merkezileştirecekler. Buradaki mesele CHP’li belediyelere yapılan saldırılar değil. Mesele vatandaşa yerel yönetimin faziletlerini doğru anlatmamızda. Eğer yerel yönetimler seçim yapılmaksızın yönetilecek yerler haline getirilirse Türkiye’de demokrasinin mezar taşı dikilmiş olur. Bütün dünya yerelleşmemin önünü açmaya çalışıyor. Yetkiyi daha çok yerele dağıtmak için çabalıyorlar. Global sorunların çözümü yereldedir. Global hiçbir sorun yerelin katkısı olmadan çözülemez. İnsanların geleceği kentlerin geleceğidir. Akıntıya karşı gitmemek lazım. Bizim yerelin gücünü arttırmamız lazım. Ancak böyle yaparsak insanlar için huzurlu yaşanacak yaşam yaratmış oluruz”” ifadelerini kullandı.

‘BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NE HERKES POTANSİYEL ADAYDIR’

Temiz, iyi eğitim almış kimselerin siyasetin dışında kalmasının siyaseti sığlaştırdığını belirten Soyer, İzmirliler tarafından İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına yakıştırılmasıyla ilgili olarak ise “Hepimizin aslında yönetimle ilgili şikayetleri var. Geçenlerde bir panelde bir hanımefendi bütün bu söylediklerinizin nedeni yöneticiler dedi. İyi niyetli, iyi aile terbiyesi almış iyi niyetli, iyi eğitim almış, vicdanlı, donanımlı, bilgili insanlar siyaseti çok sığ, kirli ve çirkin bulup uzak duruyorlar. Fakat bu öyle bir paradoks ki siz uzak durunca birileri o boşluğu dolduruyor. Ondan sonra siz onlardan şikayet etmeye başlıyorsunuz ama siz dışardasınız. Şikayet ettiğiniz şeyleri şikayet ettikleriniz değiştiremiyor. Siz siyasetten uzak durdukça yakındığınız şeyler asla değişmeyecek. Sihirli bir değnek dokunarak da onlar değişmeyecek. Siz siyasete gireceksiniz, bunun lamı cimi yok. Eğer siz vicdanı olan ve bu memlekete sorumluluk duyan bir insansanız bir şekilde siyasete gireceksiniz. Ben aynı şeyi bütün Türkiye vatandaşları için söylemek istiyorum. Özellikle bizim aydınlarımız pek severler dışardan ahkam kesmeye. Onun gözünün üstünde kaş var demeyi çok severler. Peki kardeşim girin o zaman siyasete. Siyaseti çirkinleştiren, sığlaştıran şey insanların siyasetten uzak durmasıdır. Siyasetten uzak kalıyor ve bedelini onlar ödüyorlar. Ben siyasete girerken arkadaşlarım bana sen deli misin? Senin ne işin var siyasetle, seni çiğ çiğ yerler. Sen kirlenirsin, mahvolursun dediler. Ben dedim ki hayır kardeşim direneceğim ve kirlenmeyeceğim. Bakın 9 yıl oldu, asla dedikleri olmadı, dimdik ayakta durduğumu ve asla kirlenmediğimi düşünüyorum. Asla yok edemediler, ayaktayım ve durabildiğim kadar duracağım. Eğer bu memlekete karşı sorumluluklarınız varsa siyasete girmelisiniz. Siyaset bir nöbet işidir. Bu nöbette farklı görevler üstelenirsiniz. Bu görevde koltuğun büyüklüğü esas değildir. Önemli olan siyaseti dizayn eden genel merkez ise onların size bu görevi nerede layık gördükleriyle ilgilidir. Burada ben kendime bambaşka roller biçiyor olabilirim. Ama sonuçta o karar neyse onun yerine getirilmesi gerekir. Çok net söyleyeyim. Ben aday değilim. Bu adaylık diye bir şey olamaz. İzmir Büyükşehir belediye başkanlığına aday olmayacak kimse yoktur. Siyasi görevi çok büyük, ekonomik gücü çok büyük. Herkes aslında potansiyel adaydır. Ben olmak istemiyorum diyen insan bulamazsın. Ama mesele senin ne isteğin değil. Mesele bu göreve kimin layık olduğuna karar verilmesidir. Aziz başkan devam edecek olabilir, başkası gelebilir. Biz nerede olursak olalım bu memleket için iyi şeyler yapmaya devam edebiliriz. Koltuğun büyüklüğüyle hiç ilgilenmiyorum ben. Memleket için ne yapabiliriz benim derdim budur” ifadelerini kullandı.

Soyer, mevcut CHP’li belediyeler ile ilgili olan soruya ise “ Biriktirdiğimiz ne varsa şehre katmalıyız, Belediye Başkanlığı’nın ağır bir sorumluluğu var. Böylesine siyasi sığlık içerisinde İzmir’de ki Beldiye Başkanları’nın her biri birer kahramanlık öyküsü yazmıştır. O yüzden buradan her birini saygı ve sevgi ile selamlıyorum.” şeklinde yanıtladı.

Soyer ayrıca Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile icraat bakımından benzetilmekten dolayı mutlu olduğunu vurgulayarak, “ Ne Fatih Başkan’ın ne de benim yapmak istediğim şey ütopya değil. Biz kırk yıldır, Fatsa’yı konuşuyoruz. İyi şeylerin konuşulmaya , duyulmaya ihtiyacı var. Yerel yönetimlerde ki örnekler dalga dalga yayılır.” dedi.

'SATIŞ YOKSA TAKAS VAR'

2006 yılında yerli tohumun satışının yasaklandığını hatırlatan Soyer, Irak parlementosunun aldığı ilk kararın da yerli tohumun satılmasının yasaklanması olduğuna dikkat çekti. Dünya üzerinde hem tohum, hem tarım ilacı hem de kanser ilacı satan on şirketin tohumu kendi tekeline aldığını belirten Soyer,”Aynı zamanda tarım ilacı satıyorlar. Bu 10 şirketin büyük bir bölümü aynı zamanda kanser ilacı satıyor. Yani tohumu mecbur alıyorsunuz, yetiştirmek için ilacı da mecburen ondan alıyorsunuz, tüketimden sonra kanser ilacını da mecburen ondan alıyorsunuz. Hegamonik zincir böyle bir şey. Korkunç bir şey. Bir tek mezarcısı eksik. Böylesine bir hegamonyayla yerli tohumu yok etmeye çalışıyorlar. Biz de ne yapıyoruz, madem tohum satışı yapamıyoruz takasını yapmaya engel yok. 6 senedir takasını yapıyoruz. Bunu 5 sene önce başlattığımızda Gödence Köyü’nde bir dedemiz bize bir avuç Karakılçık buğday tohumu verdi. Bunu yetiştirin çok kıymetli bir buğday bu dedi. Biz o dönem 284 tohum aldık farklı farklı. Naylon seralar kurdurduk ve filizlendirmeye çalıştık. 80 türünü ilk sene yetiştirdik. Binlerce fide üretip dağıttık. Fakat o bir avuç buğday tohumunu bir türlü yetiştiremedik. Her sene denedik denedik olmadı. Beşinci sene 6 dönüm bir tarlada yetiştirdik. Bunu yetiştirdik ve değirmenlerde un haline getirdik. Amacımız binlerce yıl öncesinin lezzetini bugüne taşımaktı. Nitekim oldu. Başka bir lezzet çıktı ortaya. Fakat 6 dönümden günde en fazla 20 ekmek çıkarabildik. Oradan cesaretle 120 dönüme büyüttük. Bu sene 350 ekmek çıkarabiliyoruz.” dedi.

Kısa ve uzun vadede olumlu sonuçlar aldıklarını ifade eden Soyer, çiftçiye devletin verdiğinin iki katı fiyatla alım garantisi sunduklarını sözlerine ekledi.

SAKİN ŞEHİR VE GÖÇ DALGASI

“Sakinşehir ana 3 temel sütun üzerine oturan, 72 kriterle tanımlanan bir kentler ağıdır. Yaşamın kolay olduğu kentler ağı olarak adlandırılıyor. Türkiye 2009’da Seferihisar ile birlikte bu birliğe katıldı. Geçtiğimiz 8.5-9 sene içerisinde 14 kent katılmış durumda. 15’inci Mudurnu olacak ve onlarca kent sırada. Bu kentler ağı kentin doğasıyla uyumlu kentlerden oluşuyor. Gökçeada’da Seferihisar’dan sonra bu ağa katılmış ikinci kenttir. Dünyada ilk kez bir ada bu ağa katılmış oldu. Geçenlerde altın ve gümüş ocağı açılacağının haberini aldık ve büyük üzüntü yaşadık. Tabi bu haber İtalya’ya da gitmiş. Onlar da çok ağır bir mektup kaleme alarak Gökçeada’ya gönderdiler. Bu ocaklar açılırsa unvanın geri alınacağı söylendi. Neyse ki iş o duruma gelmeden geri adım atılmasıyla ocağın açılması iptal edildi ve rahat bir nefes aldık. Bütün Anadolu’ya yayılmış bir ağ haline geldi Cittaslow. Türkiye bir Cittaslow cenneti. Daha adını bilmediğimiz, gitmediğimiz o kadar güzel coğrafyalar var ki. 2-3 hafta önce Norveç’te bir toplantı vardı oradaydım. Biz giderken 22 dereceydi, orası -3 dereceydi. Çok az gün ışığı görüyorlar. İnanılmaz karanlık bir doğası var ama medeniyet şeklini görünce imreniyorsunuz. Bizim olağanüstü bir doğamız varken biz bunu hak etmiyoruz diyorsunuz. Biz derya içinde olup deryayı bilmeden yaşayan balıklar gibiyiz ve bunu hak etmiyoruz. Çok daha fazlasına layığız.

İzmir’e olan göç dalgası hakkında da konuşan Soyer, “İzmir yüzlerce yıl boyunca Akdeniz çanağının en büyük liman kenti. Bundan 150-200 yıl öncesinde dahi ticaret anlamında en önemli noktalardan biri. Burada yaşayan İtalyanı, Fransızı, Rumu, Türkü ticari pastadan pay alabilmek için bir arada yaşama kültürü oluşmuş. İzmir’in genetik kodlarında bu var. Buraya gelen bir kişi 6 ay sonra ben İzmirliyim diyebiliyor. İzmir bunun için çok uygun bir zemin. Bu kökleşmiş kültür nedeniyle İzmir’e gelmeleri kaçınılmaz. Bizim kutuplaşmaya ihtiyacımız yok. Bizim birleşmeye ihtiyacımız var”dedi.

Editör: Haber Merkezi