Konuyu meclis gündemine taşıyan ve küresel iklim krizi çağında, doğa kaynaklarının sınırsızca tüketilmesi sonucunda dünyanın çoklu çevresel tehditlerle karşı karşıya kaldığını belirten CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzasının bu değişikliklerden en fazla etkilenecek bölgelerin başında geldiğini, iklim krizi ele alınırken bazı ekosistem bileşenlerinin göz ardı edildiğini vurguladı.

ENERJİ, MADEN POLİTİKALARI KRİZLE İLİŞKİLİ 

2018 yılı TÜİK verilerinde, Türkiye'de sera gaza salınımlarının sektörler bazında enerji sektörünün yüzde 72 paya sahip olduğunu belirten Bakan, iklim krizi bağlamında, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminde arazi, yoğun su kullanımının hava, su ve toprak kirlenmesine, bunun da iklim krizinin derinleştiren nedenlerden olduğunu vurguladı.

Krizin enerji ve maden politikalarıyla da son derece yakın ilişkisi olduğunun altını çizen Bakan, "Değerli tarım arazileri, iklim değişikliği ile mücadelenin en önemli unsurları, karbon yutakları ormanlarımız, iklimi dengelemede önemli görevi olan sulak alanlarımız dahil tüm doğal alanlarımız ağır biçimde tahrip edilmektedir.

Maden ve madencilik faaliyetleri, dünyanın her yerinde öncelikli olarak "çevre” konusudur. Ülkemizde yaşanan olumsuzlukların Sayıştay raporlarına da yansımasına rağmen, sürecin sadece sanayi ve enerji alanlarını ilgilendirdiği düşüncesi yüzünden, çevresel kaygılar dikkate alınmamaktadır" dedi.

KÂRI ŞİRKETE ZARARI ÜLKEYE

Kaz Dağları, Muğla, Artvin, Erzincan, Tunceli ve Afyon gibi coğrafyanın yüzde 50 ila 80 oranında maden ruhsatlı olduğunu belirten Bakan, ekolojide yaşanan yıkma dikkat çekti. Türkiye'nin önemli coğrafyalarında ormanları, tabiat koruma alanlarını, milli parkları, mera, tarım, sulak alanları ve içme suyu havzalarını tehdit ettiğini vurgulayan Bakan, teklifinde anayasanın çevre koruması ile ilgili yasasına da dikkat çekerek şu bilgilere yer verdi: "Kârı şirketlere, dönüşü olmayan zararı ülkemizin bugününe ve geleceğine yükleyen anlayış sonucu ülkemizin dört bir yanında su, doğa, tarım alanlar ve binlerce yıllık arkeolojik miraslar hiçe sayılarak sürdürülen vahşi madencilik çevre felaketlerine ve geri dönüşü olmayan ekolojik yıkıma neden olmuştur.

İnsanlar doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmaktadır. 

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre

kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” demektedir. Bu sebeple ekosistemlerin korunması ve restorasyonu ile ekosistemlere hayat veren başta toprak olmak üzere tüm doğal varlıkların korunması konusunda herkese büyük sorumluluk düşmektedir."

Editör: Haber Merkezi