Gazeteci Uğur Dündar, İYİ Parti'nin Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray ile Türkiye'nin sıcak gündemini ve erken seçim tartışmalarını konuştu. Dündar, Sözcü'de yazdığı yazının içine Çıray'ın cevaplarını ekleyerek, Çıray'ın 'Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alamaz' iddiasına dikkat çekti.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, mayıs ayı sonundaki söyleşimizde de ‘erken seçim tartışmalarını' konuşmuştuk. Siz, Sayın Cumhurbaşkanı'nın erken seçime giderek önümüzdeki üç yılı kaybetmek istemeyeceğini söylemiştiniz. Ama bu konu gündemden bir türlü düşmüyor, düşürülmüyor. Neden?

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Çünkü odak noktamızı kaydırmak, ilgimizi asıl sorunlardan saptırmak istiyorlar. Muhalefet olarak bu oyunu bozma zamanımız geldi, geçiyor bile. Oyunu bozmak içinse önce seçimlerle ilgili ‘ezberi bozmak' zorundayız.

(U.D.): O halde lafı hiç dolandırmadan erken seçim konusunu netleştirecek önemli hususların neler olduğunu sorayım?

(A.Ç.): Sayın Dündar, erken seçim yapılabilmesi için iki yol var… Birincisi; Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i feshederek, yeni Cumhurbaşkanı ile Meclis'in belirlenmesi için ülkeyi 90 gün içinde erken seçime götürmesidir. İkinci yol; TBMM'nin 360 oyla erken seçim kararı almasıdır. Ama Cumhur İttifakı bu tür bir çoğunluğa sahip değildir. Dolayısıyla Meclis'ten Cumhur İttifakı'nın gönlüne göre belirlenecek erken seçim tarihinin geçmesi bir hayaldir.

(U.D.): Ama siz, milletin artık iktidar değişikliğini istediğini ileri sürüyorsunuz. O halde iktidar kanadı sizlere, “Hodri meydan! Verin gerekli desteği seçimlere gidelim” derse ne yapacaksınız?

(A.Ç.): Bu soruya tatmin edici cevap verebilmem için şu üç süreci sonuçları ile dikkatle değerlendirmemiz lazım. İlki 2007 referandum sürecidir. Diğerleri Sayın Devlet Bahçeli'nin başlatıcısı olduğu 16 Nisan 2017 referandumu ile anayasa değişiklikleri ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri… Bu analizleri gerçekçi bakış açısıyla yapmadan bu tür ucuz siyasi ithamların ne kadar anlamsız ve boş olduğunu gösteremeyiz.

(U.D.): Sürecin başlangıcı olarak niçin 2007 anayasa referandumu ile yapılan değişikliklere işaret ediyorsunuz?

ERKEN SEÇİM MESELESİ YOK, CUMHURBAŞKANI ADAYLIK MESELESİ VAR

(A.Ç.): Çünkü bir erken seçim meselesiyle değil, bir cumhurbaşkanı seçimi meselesiyle karşı karşıya olduğumuzu ancak böyle anlatabilirim. 2007 yılında Sayın Ahmet Necdet Sezer görev süresini doldurduğu için önce yeni cumhurbaşkanının seçimi ve arkasından da 2007 Kasım ayının ilk pazar günü milletvekili genel seçimleri yapılacaktı. Ancak olaylar maalesef bu şekilde gelişmedi. Cumhurbaşkanı seçimine geçmek için gerekli 367 milletvekilinin katılımı olmadı. Cumhurbaşkanı seçilemeyince, Türkiye apar topar 22 Temmuz 2007'de genel seçimlere gitti. Ancak hatırlayacağınız gibi; AKP oylarını büyük ölçüde arttırmasına rağmen, MHP yeniden yüzde on barajını aştı. Burada da Sayın Devlet Bahçeli yine kritik bir rol üstlendi ve Meclis'te cumhurbaşkanı seçimine geçilmesi için gerekli olan sayıya, hem de fazlasıyla ulaşılmasını sağladı.

(U.D.): O zaman demokrasi tarihimizde ‘367 krizi' diye tanımlanan olayın bugüne yansımaları mı oluyor?

(A.Ç): Evet. Güya bir daha 367 sorunuyla karşılaşmamak adına, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine yönelik anayasa değişikliği Sayın Bahçeli'nin desteği ile referanduma götürüldü. Fakat sonra yine çok garip bir şey oldu! Değişiklikleri destekleyen Sayın Bahçeli, referandum kampanyasında tutum değiştirdi: ‘Hayır' oyu kullanılmasını istedi.

(U.D.): Bütün bunlar yaşandı tamam… Ama bu değişiklik, günümüzdeki erken seçim tartışmalarını nasıl etkileyebilir?

MECLİS'TEN ERKEN SEÇİM KARARI ÇIKARAMAZSA BU ERDOĞAN'IN SON DÖNEMİ OLUR

(A.Ç.): Gazetecilik deyimiyle “bomba olay” tam da burada. Milletimiz o referandumda yüzde 70 oranında “evet” diyerek, 1982 Anayasası'nın cumhurbaşkanının seçilmesi ile ilgili 101. Maddesi'ni şöyle değiştirmiştir:

“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” 

Sayın Dündar, Türk Milleti'nin yüzde 70'inin onayını almış bu madde, bir anayasa maddesine yakışan, şüphe götürmez bir hukuki açıklıkla yazılmıştır. Sayın Erdoğan ilk kez Sayın Gül'ün görev süresini tamamlamasını takiben başlamak üzere 28 Ağustos 2014'te yüzde 51.79'luk bir oy oranıyla seçilmiştir. Birinci dönemini normal şartlar altında 2019 Ağustos ayında tamamlayacaktı. Ancak bildiğiniz gibi 16 Nisan referandumuna göre; 24 Haziran 2018'de genel seçimlerle birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri de tekrarlandı ve Sayın Erdoğan ikinci kez seçildi.

(U.D.): Bu durum, ilk dört yıllık dönemini bir bakıma sıfırlayan Cumhurbaşkanı açısından yeni bir anayasal başlangıç sayılamaz mı? Biliyorsunuz Putin'in iki dönemdir yürüttüğü Rusya Federasyonu Başkanlığı, temmuz başında Rus halkı tarafından onaylanan yeni anayasayla sıfırlandı. Aynı yorum, 17 Nisan 2016 referandumuyla yapılan değişiklik için de geçerli olamaz mı?..

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aytun Çıray, Uğur Dündar'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

PUTİN UYANIKLIK YAPMIŞ AMA TAYYİP BEY ATLAMIŞ

(A.Ç.): Örnek ilk bakışta ikna edici görünüyor. Ancak maalesef hiçbir benzerlik yok. Putin çok uyanık. Rus halkının onayladığı yeni anayasanın 81/1 maddesi, Putin'in önceki ve halihazırdaki başkanlık dönemlerini sıfırlıyor ve ona başkanlık seçimlerinde hiçbir sınırlama koymuyor. Oysa 17 Nisan anayasasının 101. maddesinde hiçbir değişiklik yapılmadı ve o haliyle referandumda milletten onay aldı. Nedense her şeyin inceden inceye düşünüldüğü 17 Nisan anayasa değişiklikleri yapılırken, “Yeni cumhurbaşkanlığı süresinin bu anayasa ile birlikte başlayacağının” yazılması çok açık anayasal bir gereklilik olduğu halde atlandı!..

(U.D.): Sizce bu atlanmada bir kasıt mı vardı?..

(A.Ç.): Bunu Sayın Cumhurbaşkanı'nın değerlendirmesi gerekir. Çünkü her şey çok açık: Eğer dediği gibi cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri normal zamanında, yani 25 Haziran 2023 tarihinde yapılırsa, bu onun cumhurbaşkanlığının anayasal bitim noktası olacak. Nokta.

(U.D.): Peki ya sosyal, siyasi ve ekonomik bir dizi tatsız gelişme yüzünden Meclis'i feshedip genel seçimlere gitmeyi tercih ederse, etmek durumunda kalırsa…

(A.Ç.): Bunu yaptığı an cumhurbaşkanı olarak siyasi hayatına da son noktayı koymuş olacak. Bu çok açık. Çünkü kendi iradesi ile kendi görev dönemini sonlandırmış oluyor. Halen 2'nci dönemini yürüttüğü için bir daha aday olamaz. Bu, Cumhurbaşkanı'na siyasi hayatına onun asla aklından geçirmediği erken bir dönemde son vermek olur.

(U.D.): Peki sizce Sayın Cumhurbaşkanı'na yeniden aday olma hakkı tanıyan bir seçenek yok mu?

(A.Ç): Kendisi değil de Meclis erken seçim kararı alırsa, o takdirde mümkün olabilir. Çünkü anayasanın net hükmü şöyle: “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde, erken seçime cumhurbaşkanı tarafından karar verilmesi halinde, cumhurbaşkanı tekrar aday olamaz.” Değişikliği kaleme alanlar sadece 116. maddede bu şansı tanımışlar. Ama maalesef kompozisyon Cumhur İttifakı'na böyle bir erken seçim kararı alabilmeleri için gereken beşte üçlük çoğunluk olan 360 sayısını vermiyor. Düşünüyorum da; 17 Nisan anayasasını hazırlayanlar bazı tuzakları da içine yerleştirmişler!..

(U.D.): Ancak Sayın Bahçeli'nin “hodri meydan” deyip, yapacağı bir erken seçim çağrısını muhalefet elinin tersiyle nasıl geri çevirebilir? Muhalefet bu çağrıyı çevirirse “Korkaklıkla, seçimden kaçmakla” suçlanmaz mı?

MECLİS'TE BİR ERKEN SEÇİME OY VERMEK ERDOĞAN'IN ADAYLIĞININ ÖNÜNÜ AÇMAKTIR

(A.Ç.): Parlamenter sistemde bir erken seçim meydan okumasına karşı gelmek, millet iradesinden kaçmak gibi anlaşılırdı. Şimdi durum farklı. Meclis'te Cumhur İttifakı dışında kalan herhangi bir partinin erken seçime parmak kaldırması demek, otokratik rejime destek ve Türkiye'yi yönetemeyen Sayın Erdoğan'a bir kez daha adaylık şansı tanıması anlamına gelecektir. Bunun şakaya gelir yanı yok Sayın Dündar. Muhalefet, muhtemelen Sayın Bahçeli'nin başı çekeceği böyle bir ‘gel gel' hareketine, ‘görüyorum, varım' diye cevap verirse bu milletin bütün vebalini almakla kalmaz; 19-20 yıllık büyük yıkıma ortak olur.

(U.D.): Ancak siz, değişik mecralarda yaptığınız yorumlarda Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın artık bir seçim kazanma ihtimalinin olmadığını söylüyorsunuz. O halde erken seçimden kaçmak yerine, Sayın Cumhurbaşkanı'nı, sözünü ettiğiniz olası seçim yenilgisi ile siyasetten uğurlamak muhalefet için daha cazip değil mi?

7 HAZİRAN'DAN 1 KASIM'A YAŞANANLARI UNUTMADIK

(A.Ç.): Böyle bir tutum basiretsizliğin daniskası olur. 2007'den bu yana giderek artan biçimde seçimler ve referandumlar eşit, adil ve hakkaniyetli koşullarda
yapılmıyor. 7 Haziran 2015 seçimleri ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında neler yaşandığını unutmadık. Genel Başkanımız Sayın Akşener'in ifadesiyle sürekli nefret ekilip öfke biçildi. Mühürsüz oy skandalına, İstanbul Büyükşehir seçimlerinde hukukun katline ve anayasanın adeta fiilen yok edilişine tanık olduk. Bunlar yetmedi: Milletin kaynaklarının çok dar radikal bir çevreye yönlendirildiğini gördük. Cumhuriyet tarihimizde iç-dış politikada bundan daha kötü bir tabloyla karşılaşmadık.

HODRİ MEYDAN! TAYYiP BEY BULSUN 360'I YİNE ADAY OLSUN

(U.D): Son günlerde Libya'da ve Doğu Akdeniz'de, Suriye'dekine benzer kaygı verici gelişmeler yaşanıyor. Bu konulardaki düşüncelerinizi de açıklar mısınız?

(A.Ç.): Bakın Libya'ya, Somali'ye… 850 kilometrelik Suriye sınırımız boyunca yaşananlara… Sanki Osmanlı'nın son dönemindeyiz de, kendi vatan topraklarımızla hiçbir alakası olmayan yerlerde sıcak çatışmalara giriyoruz. Her gün düşman envanterimizi çeşitlendirip çoğaltıyoruz. Libya'da Vatiyye üssünde bir hava saldırısına uğradık. Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, örtülü Rus desteğini alan güçler. Bütün bu ideolojik basiretsizliğin ağır maliyetlerini Türk Milleti'ne fatura eden zihniyetin sahibine hiç hak etmediği bir şansı muhalefet tekrar nasıl verebilir? Kendinde olmayan bir hakkı nasıl kullandırabilir? Bu aynı zamanda önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilli genel seçimlerinin çok daha umut verici bir ortamda gerçekleşmesinin önünü kesmektir. Kısaca muhalefet asla bu şansı ona veremez. Üstelik Tayyip Bey, 360'ı bulabilecekse bunu neden şimdi kullansın? İktidar sürecini uzatmak içi 2013 seçimlerine üç ay kala kullanır.

(U.D.): Peki bu konuda YSK'nın bir oldubittisi ile karşı karşıya kalınır veya Anayasa Mahkemesi kendisine yapılacak bir tedbir başvurusunu reddederek Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i feshetmesi durumunda yeniden aday olmasına cevaz verirse?..

(A.Ç.): YSK asla kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyamaz. Anayasa Mahkemesi de Türk Milleti'nin yüzde 70 gibi çok yüksek bir onay verdiği ve çok açık bir dille yazılmış, hiçbir müphemliğin gölgesinin düşmediği 101. madde değişikliğine aykırı bir karar alamaz. Bu şartlarda erken seçim nasıl olacak? Hodri meydan! Tayyip Bey bulsun gelsin 360'ı tekrar aday olsun. Zor!..

Editör: Haber Merkezi