TUGAY CAN / İZ GAZETE - Türkiye 2014 yılından bu yana ortalama her yıl bir seçim ile karşı karşıya kalıyor. 2014 yılında gerçekleşen yerel seçimler, 2015 yılında gerçekleşen 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri, 2017 yılında 16 Nisan referandumu, 2018 yılında 24 Haziran Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve son olarak da yine 31 Mart’ta gerçekleşen yerel seçimler…

İstanbullu seçmenleri ise 23 Haziran’da bir seçim daha bekliyor. Ancak 23 Haziran’da gerçekleşecek olan yerel seçimler sadece İstanbulluları değil tüm Türkiye’yi ilgilendiriyor…

Ortalama olarak her yıl gerçekleşen seçimlerin kutuplaştırmayı arttırdığı ve toplumsal şiddeti ayyuka çıkardığını ifade eden Türk Psikologlar Derneği İzmir Şube Başkanı Mevlüt Ülgen, İz Gazete’ye özel değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de 7 Haziran seçimlerinin ardından yapılan tüm seçimlerin olağanüstü koşullarda gerçekleşmiş olmasının toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdiğini belirten Ülgen, kutuplaşmaya karşı kentin seçilmişlerinin uygulayacağı politikaların önemine değindi.

‘TÜRKİYE’DE SEÇİMLER OLAĞAN PERİYOTTA İLERLEMİYOR’

Katılımcı demokrasilerde seçimlerin halkın onayına başvurmanın önemli olduğuna vurguda bulunan Ülgen, “Ancak ülkemizde her yıl yapılan seçimler olağan bir periyotta gelişmiyor. O nedenle Türkiye bu anlamda, seçimlerin oluş biçimi ve seçim atmosferi açısından değerlendirmek gerekiyor. Türkiye 7 Haziran seçimlerine olağan bir süreçte girdi. 7 Haziran seçimlerinin sonuçları Türkiye açısından demokratik sonuçları söz konusuydu. Siyasi partiler kendilerini ifade edebildiler. Ancak bu tarihten sonra Türkiye bir olağanüstü sürece girdi. Dolayısıyla 7 Haziran seçimlerinden sonra yapılan özellikle 1 Kasım seçimleri ve diğer seçimler olağanüstü bir süreçte geçti.” şeklinde konuştu.

‘7 HAZİRAN’DAN BU YANA OLAĞANÜSTÜ SEÇİM DÖNEMLERİ YAŞIYORUZ’

7 Haziran seçimlerinin ardından gerçekleşen seçimlerin olağanüstü süreçler olduğunun altını çizen Ülgen, bu süreç içerisinde kutuplaşmanın arttığını söyledi. Ülgen, “Bu sürecin en temel özelliği toplumsal gerginliğin, kutuplaşmanın siyasiler eliyle arttığı bir dönem olması. Özellikle iktidarın söylemleri ve uygulamalarıyla kutuplaşmanın arttığı bir atmosfer yaşadık.” diye konuştu.

Aynı süreç içerisinde toplumda bir gerginliğin söz konusu olduğunun altını çizen Ülgen “Otoriter bir dil kullanılması, dışlayıcı bir kullanılması toplumdaki gerginliği artırıyor. Toplumsal konsensusu ve bir aradalığı bozan, insanların aynı mahallede, aynı işyerinde bir arada yaşamını zorlandıran bir hal aldı. Bu durum ülkenin geleceği açısından pek doğru bir şey değil.” dedi.

Ülgen, ayrıca seçimler nedeniyle yaşanan olağanüstü süreçlerde yaşanan belirsizliğin insanların günlük ve iş yaşamlarını olumsuz yönde etkilediğini ifade etti.

YEREL YÖNETİMLERE NELER DÜŞÜYOR?

Toplumsal gerginliğin aşılması noktasında seçilmişlere önemli bir rol düştüğünü ifade eden seçilmiş insanların artık bir grubun adayı olmadığını kaydetti. Ülgen, “Onlar seçildiği kentin ve seçildiği kentte yaşayan herkesin belediye başkanı.” dedi.

Seçilmişlerin sadece kendisine oy verenlere değil herkese hizmet sağlamasının önemine vurguda bulunan Ülgen ayrıca yöneten durumunda olan insanların seçim döneminde oluşan basıncı ve gerginliği gidermek zorunda olduğunu söyledi. Ülgen, “Oy vermeyene cezalandırma davranışı kanunsuzluktur. Bu söylemleri kuran insanlar hem nefret söylemi içerisinde. Aynı zamanda hukuk devleti olmanın ve demokrasiyi ayaklar altına alıyorlar.” diye konuştu.

Ülgen sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye’de son yıllarda toplumun adalete hukuka ve en önemlisi de sorunları da demokratik uzlaşı içerisinde çözme durumunu kaybediyoruz. Türkiye bu noktada zaten sıkıntılıydı. Eğer insanlarda kutuplaşama nedeniyle adalet duygusunu, hakkaniyet duygusunu ve etik değerleri yok edersek bu sadece seçimlerde oy olarak değil, toplumun temel değerlerinin yok olması demektir ki bu bütün toplumun insan ilişkilerine yansıyor."

SİYASİ PARTİLER NE YAPMALI?

Siyasi partilerin bu süreç içerisinde ayrıştıran, ötekileştiren politikalardan uzak durması gerektiğini aktaran Ülgen, “Burada tüm siyasi partilerin hukuk devleti olduğumuzu hatırlamalı ve demokratik değerlere saygı göstermeli. Toplumun hoşgörü uzlaşma ve demokratik değerlerini korumalı. Farklılıkların ortak paydalarını yaratan ve bu söylemler içerisinde olması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Bu kapsamda 31 Mart yerel seçimlerinin yeni bir soluk olduğunu anlatan Ülgen, “Çatışma dilinin, kutuplaştırıcı dilin, gerginliğin karşılığı yok. Bakıldığı zaman özellikle bu büyük kentlerde çok daha iyi görülüyor. Toplumu kucaklayan, toplumu bütünleyen, hoşgörülü dilin kabul gördüğünü, insanların güler yüzlü rakibiyle uğraşan değil kendini anlatan isimlere daha fazla yöneldiğini görüyoruz.” şeklinde konuştu.

‘31 MART’IN SİYASİ PARTİLERİ RADİKAL OLARAK DEĞİŞTİRECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM’

31 Mart yerel seçimlerinin Türkiye siyasetinde bir değişimin başlangıcı olduğuna dikkat çeken Ülgen, büyük kentlerde yaşanan değişime dikkat çekti.

Ülgen sözlerini söyle sonlandırdı:

“Türkiye’nin 31 Mart sonrası tüm siyasi partileri radikal olarak değiştirecek bir atmosfer oluştuğunu düşünüyorum. Başarılı olan kampanyalara bakıldığı zaman toplumu daha fazla kucaklayan kararlı ve herkesi kucaklayıcı ve toplumu bir arada tutacak dili kullanan isimler olduğunu gördük. Bunun yansımalarını politik atmosferde de görüyoruz. Bu durum 7 Haziran sürecinde Demirtaş ile ortaya çıkan ve gelişen bir şeydi. Daha renkli, sıcak ve samimi bir kampanya yürütmüştü. O kampanya o dönem HDP’nin oylarına yansımıştı. Bu dönemde de özellikle İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ile birlikte kendini gösterdi.”

Editör: Haber Merkezi