BENDE KALANLAR

Sözün kısası makbul!

Ne zaman tanıştık bilmem ama ne zaman yüz yüze geldik, bugün gibi aklımda:

Opera yapıtı “Mavi Nokta”nın prömiyeri için İzmir’deydiler. Selman Ada’yla birlikte.

Selman Ada, “Ali Baba ve Kırk Haramiler”den (librettosunu 1980’li yılların sonunda Tarık Günersel yazmıştır) sonra, farklı bir eser yaratmak isteyince ve metnin şiir olmasını aklına koyunca “Mavi Nokta” doğmuştu.

Ve onlar İzmir’de olur da bu ortak çaba o dönemde çalışmakta olduğum Gazete Ege ve İzmir İzmir kent kültürü ve sanat dergisi için haber olmaz mıydı?

Yıl 1997’ydi ve aylardan ekim, ekimin on ikisi. Çevirdim telefonu, “olur” dediler; yüklendim kâğıdı kalemi.

Mavi Nokta, bizim İzmir’de doğan çocuğumuz. İlk gösterimin ötesinde, bestenin büyük bölümü de burada yapıldı.” demişlerdi bir ağızdan.

Libretto besteyle buluşunca dünyanın aşkı çıkmıştı ortaya. Umut yine insandaydı ve insanın kendine bir davet vardı o yapıtta. Böyle demişti sevgili Günersel.

Daha neler, neler söylemişti ve eklemişti:

“Romalı bir general, yirmi yıl boyunca, ‘Kartaca yıkılmalıdır!’ demiş, yıkılmış sonunda Kartaca. Doğru bildiklerimizi öyle söylüyoruz biz.”

Öykü ve oyun da yazmıştır ama öyle tanınmaz/ tanınmak da istemez. Şairdir o. “Dünya Şiir Günü”nün de isim babasıdır.

Sonraki büyük buluşmalarımız da (kitap fuarlarındaki sayfalar arasına sıkışan merhabalaşmaları saymayın) İzmir’in dünya şiir günü etkinliklerinin uluslararası boyut kazandığı dönemdedir. 15-18 Mart 2007 ve 20-23 Mart 2008.

Mehmet Başaran’ın “onur konuğu” olduğu 2007’deki buluşmada sıra Tarık Günersel’e gelince onun şiiri için şunları söyleyecektim:

“Ve perdede Tarık Günersel’in dizeleri!”

Görsel bir şölendi Günersel’in 11 Eylülü konu alan “dizeler”i!

Şimdi biraz geriye gidelim.

Tarık Günersel’in “Bedenlere İnanır mısınız?” adını verdiği kısa öykü kitabı çıkalı ve ben o kitabı İzmir’de, Ercan Kitabevi’nde bulup okuyalı çok olmamış.

Ercan Günaydın’ın kurduğu; Kemeraltı’nda, tarihi bir yapıda uzunca bir süre okura hizmet veren Kitabevi o dönemlerde, özellikle de yazıp okuyanların buluşma mekânıydı.

Hangi ayın hangi günüydü yok aklımda (yıl 1999, sonyazın son ılık günlerinde bir gün olmalı) ne ki bir ikindi vaktiydi anımsadığım; kitabevinin, girişini de gördüğümüz, asma katında oturmaktayken kapıda şair Fergun Özelli belirdi. Araya epey bir zaman girmiş, ne zamandır görüşememişiz sevgili Özelli’yle. Daha kapının eşiğindeyken uzaktan uzağa selamlaşmamızın ardından keyifle seslendi yukarıya:

- Bak sana ne söyleyeceğim. Müthiş!

Erken mi davranmıştım bilmeden ve sanki yanıtladım:

“Siz, rastladığım ilk kurtsunuz dedi kuzu heyecanla.”

Tarık Günersel’in, “Bedenlere İnanır mısınız?” kitabının ilk kısacık (minimal) öyküsüydü dillendirdiğim. Şaşkınlıkla heyecan arasında çıkıştı Fergun:

- Sana da bir şey söylenmeyecek mi Bekir?

Bu kez ve daha da çok şaşıran bendim. Fergun’un “müthiş” diyerek paylaşmak istediğini ben nasıl, nereden bulup çıkarmıştım ve bu nasıl olabilirdi; bugün bile aklım ermez!

İşte bu yaşadığımı(zı), belki de on dört-on beş yıl sonra, TÜYAP 35. İstanbul Kitap Fuarında Tarık Günersel’e anlattım. Şaşkınlıkla sevinç arasında mırıldandı sevgili Günersel:

- Benim için onurdur bu.

Hadi, burada koyalım noktayı. Eh, ne de olsa sözün kısası makbuldür onun için. İnanırsınız buna, bilirim; hele ki uzak düşmüyorsanız BirGün’deki yazılarından!

ÖLMEDEN İYİ İNSANLAR

Kusur...

Nasıl bir trafik! Kimi gün İzmir’de de böyle oluyor.

Yazar-şair dostum Ahmet Zeki Muslu, 22. İzmir Kitap Fuarı için geldiği İzmir’de, bir akşamüstü Şirinyer’de yakalanır o kalabalığa. Elinde çantası, aklında kitaplar, aklı Aydın’da... bir süre geçemez karşıya.

Bekle, bekle nereye kadar! Derken iner yola bir kıyısından, tedirgin. Yolun yarısında bir el duyumsar omzunda.

Döner; “Bir bahar akşamı rastladım size” bir güzel!

“Yardımcı olayım size amca.” diyen bir gülümseme.

Yolu yarılamış ya kendince, “Geç kalmadın mı biraz kızım?” diyecek olur Muslu.

Soruya saklanan ironiyi ıskalamaz güzelimiz:

- Kusur benim değil! Siz erken gelmişsiniz!

ÇOCUKLARDAN Ç/ALDIĞIM ÖYKÜLER

O da Bağırıyormuş!

İlbey beş yaşında. Dedesiyle camiye gitmişler. Bir ara dedesi İlbey’i uyarıyor:

— Sen geç arkaya.

İlbey’in öyle her söyleneni hemen yapmaya gönlü yok. İlkin bir soruşturacak. İşin aslını öğrenecek… Soruyor dedesine:

— Niye?

Dedesi, kalabalıkta sesini duyurmak için yüksek perdeden yanıtlıyor torununu:

— Çok bağırıyorsun!

İlbey’in yanıtı çoktan hazır sanki:

— Sen de bağırıyorsun?!

NE GÜZEL KİTAPLAR!

Çayım Çiçek Kokuyor, Yayla Boztaş, Neziher Yayınları

Eczacılık, kimya öğretmenliği, müzik, resim... ve derinden akan has bir ırmakta damıtılmış öyküler toplamıyla yanı başımızda yürekli bir kadın.

Aklıma Ali Yüce’nin “Günlük” şiiri düşüyor “Hele Bir...” öyküsünü okurken. Ekmek ardında tükenen ömürlerimiz, kadın hallerimiz, namus belamız, ev boyu/ mahalle boyu dayaklarımız... dur durak bilmeyen yoksunluklarımız, yalnızlıklarımız... 

Gülhisarlı Terziler, Hüsnü Arkan, Kırmızıkedi Yayınları

Menekşeler Atlar Oburlar”, “Ölü Kelebeklerin Dansı”, “Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer”i de aynı tadı alarak okumuştum. “Gülhisarlı Terziler”in okuru çağırdığı yakın bir dönemde yaşadığımız ne ki milattan öncede kalmış gibi uzağına düştüğümüz kasaba hayatı. Bir yanıyla o küçücük dünyadan büyük hayatlar, bir yanıyla sakin görünümün ardında biriken/ gizlenen fırtınalar. Dil mi? Türkülerince güzel Arkan’ın.

Havaya Bak, Hacer Kılcıoğlu, Günışığı Kitaplığı

Daha ilk kitabında (“Ben Eskiden Çocuktum”), dilini kurmuş bir yazardır Hacer Kılcıoğlu. Yazmayı mı çok sever, gezmeyi mi? Yoksa çocukları mı? Ya dostluklar?

Yaza yaza gezer ya da geze geze yazar desem bir eksik; aslında yaza geze bir yaşamdır onunki. “Havanın halleriyle duygu hallerini buluşturan” bu on öyküsünde de çocukların farklı, yaratıcı, muzip, merakla bezeli dünyalarında dolaşıyor; okuru da dolaştırıyor.

Anne Beni Bekleme, Hidayet Karakuş, Bilgi Yayınevi

Yazınsal yapıtlar, yazarın “milli” baskı ve taraflı olma hallerinden uzak kalabilmesine bağlı olarak başarı kazanıyor. Hidayet Karakuş’un, daha adında kocaman bir acıyı faş eden bu yapıtını okurken bir Dido Sotiriyu’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”sı bir de İvo Andriç’in “Drina Köprüsü” başa kadar eşlik etti bana.

Ahlaksız kapitalizmin, suyun iki yakasında yerinden yurdundan, aşkından umudundan ettiği insanların öyküsünü barındıran “Anne Beni Bekleme”yi siz de alkışlarla karşılayacaksınız.

AKLINIZA YAZIN!

İzmirli bir yağmur geçer/ kaldırımlardan/ bir hız bir hıza eklenir/ savrulur rüzgâra...Nüket Hürmeriç (“Gökyüzü Kuş Yağmuru”, Etki/Dize, 2017)

Ne türküler yoruldu ne yere indi gök/ Geçtik demirciler çarşısını bilenerekSelami Şimşek (“Atlara Sürme Çekin”, Noktürn Yayınları, 2016)

Yaşım tutuyor, işsizlik yoksulluk tam benim harcım/ İsyanımsa üç numara bol geliyor hayata...Ahmet Günbaş (“Yırtık Yol”, Hayal Yayınları, 2016)