Geçen hafta dünyanın sokaklarına İzmir’den bir selamla bitirmiştik yazıyı. O sokaklar şimdi daha kalabalık. Canım Beyrut. Nasıl da kenetlenmiş birbirine, “bu düzen değişene kadar” diyerek yıllardır kendilerini sömüren kim varsa hepsinden soracağı hesabın peşine düşmüş. Gezi Direnişi zamanında devletliler diyordu ya “mesele üç beş ağaç meselesi değil” diye, Beyrut’ta da mesele whatsapp vergisi falan değildi elbet. Ya da Şili’de metro zammı değildi milyonlarca insanı sokaklara döken. Dünyada hâkim olan rant ve soygun düzeninin temellerinin sarsıldığı, halkların artık eskisi gibi yönetilmek istemediği isyan günlerinin güzelliğini nefes diye içimize çekip, daha bir umutla bakıyoruz şimdi yaşama. İnsanın tarihi, onur ve boyun eğmemenin sayısız örneğiyle güzelleşti şimdiye dek. Teslim olmayan kim varsa yeryüzünde ve tarihin herhangi bir safhasında, yaşam onların hatırına çekilir kılındı hep. Bu öz Spartaküs’ten bu yana binlerce direniş öyküsüyle yoğrulup Şili’de metro turnikelerinden atlayan o gençlerin itaatsizliğiyle buluştu, okul bahçesine hapsedilen öğrencilerin koca demir kapıyı yıkıp meydanlara koşturmasıyla güçlendi. Beyrut sokaklarında direnişin şarkılarıyla kol kola girip “hepsi gidene kadar direniş” diyen Lübnan halkının coşkusuyla nasıl da umut oldu dünyanın geri kalanına. Rant, savaş, soygun düzeni derin bir krizdeyken halkların yarattığı o güzelim aydınlık, bir güneş gibi doğdu dünyanın üzerine. Çok değil üç beş yıl önce Taksim Meydanını ısıtan o güneş, Ankara’nın grisini rengarenk kılıp, İzmir’e baharı getirmişti. İnsanlık, zulmün acısını yeryüzünün bir ucundan bir ucuna her yerde hissederken, umudu ve inancı da ortak belleğinde biriktirerek ilerliyor. Bu yüzden bugün Lübnanlıların ve Şilililerin yüzündeki umut Taksim’in orta yerinde gaz bombasıyla nefessiz kalan kadınların ve erkeklerin de umududur. Yunanistan’da katledilen Alexis ile İstanbul’daki yaşıtı Berkin’in can ağrısı, Şili’de bir liselinin göğsünde sancıdır. Beyrut’ta inat, Katalonya’da asi meydanlardır. Irak’ta kavga, Suriye’de yitmez bir ümittir. Beyrut’ta yarının güzel günlerine uzanan Hamra Caddesidir, Katalonya’da asi sokaklardır, Ankara’da Ethem’in ölümsüzleştiği meydan. Ve o meydanlarda çakılan kıvılcımdır dünyanın her şeyden habersiz çocuklarının gözlerindeki ışık.

Bu yazının yayınlanacağı gün yıllara sığmayan başka bir inat hikayesinin de yıl dönümü aslında. Uzun yıllar her 6 Kasım’da YÖK’e karşı parasız, bilimsel bir eğitim ve özerk üniversite talepleriyle meydanlara çıkan üniversite öğrencilerinin sarsılmaz inadının hikayesi… Gaza boğulan caddeler, tazyikli su, coplanan, gözaltına alınan gençler, soruşturmalar, mahkeme salonları… Bir de yıllar geçti ama hiç aklımdan çıkmaz; polisin yerlerde sürüklediği bir öğrenciye tekme atan o onursuz adam. İnsanın en güzel hikayesinde yerini çoktan aldı, o meydanlarda yanı başındakinin sesine ses katan, inadıyla bu hikâyeye küçük bir not düşen kim varsa. Sesi yıllar öncesinden bugüne uzanıp, Beyrut’un sokaklarında çınlayan, Şili’deki eylemcilerin kulağına ümidi fısıldayan her bir gencin teslim alınamayan inadıdır yarının umudu.

Tarih, insanlık açısından başlı başına bir mücadelenin tarifidir. İktidarı ve gücü elinde tutanların ezilenlere uyguladığı şiddet ve baskının karşısında bütün bir yaşamı direnişin, karşı koymanın, teslim olmamanın, aman dilememenin motifleriyle ilmek ilmek ören insanlığın soylu hikayesidir yüz yıllardır şahitlik ettiğimiz. Dünyanın sokaklarında talana ve yağmaya itiraz eden her ses dünün bugüne, bugünün yarına mirasıdır. Bu umut, bu inat, bu inanç oldukça insanda, o ses dünyada bir yerlerde daha da güçlü işitilecektir. İnanın. İnanın şu gördüğümüz “haramilerin saltanatıdır”.

Bitirirken 7 Kasım 1980’de işkenceyle öldürülen İlhan Erdost’a da bir selam edelim. Yürüttüğü yayıncılık faaliyeti başlı başına aydınlanmanın adı olan ve bugün bile hala yayıncılığın en özel yerinde duran İlhan Erdost ve Sol Yayınları başlı başına umudun ve inancın temsilidir. Saygıyla…