Panoptikon; İngiliz düşünür Jeremy Bentham (1748 – 1832) ve kardeşi Sammuel Bentham tarafından mekâna ve iş örgütlenmesine uyarlanan ‘denetim-disiplin-gözetim’ bazlı, yönetim örgütlenmesi modelidir. Hapishane, hastane ve okul kurumlarının yanı sıra çalışma ortamlarının, atölyelerin, fabrikaların, mağazaların, kamusal mekanların, kentlerin, bireylerin toplulukların gözetlenerek yönetilmesinin, mekânsal örgütlenmesi ve yöntemi olarak geliştirilmiştir.

Michel Foucault, 19. yüzyıl Avrupası’na özgü bu disiplinci ütopyanın eksiksiz biçimini Panoptikon kavramında bulduğunu söyler. İngiliz Filozof J. Bentham’ın ideal hapishane olarak tasarladığı Panoptikon:  

Halka biçiminde bir binadır. Ortasında bir avlu ve avlunun ortasında da bir kule vardır. Halka hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmüştür. Bu küçük hücrelerin her birinde kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen bir çocuk, çalışan bir işçi, ıslah edilen bir mahkûm, deliliği yaşayan bir deli vardır.

Merkezi kulede bir gözetmen vardır. Her hücre hem içeriye hem de dışarıya baktığından gözetmenin bakışı tüm hücreyi kat edebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur. Sonuç olarak bireyin yaptığı her şey gözetmenin bakışına açıktır. Bu gözetmen kendisinin her şeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlemde bulunur.

Bentham’a göre, bu küçük ve harikulade mimari kurnazlığı bir dizi kurum kullanabilir. Panoptikon, aslında bir iktidar türünün ütopyasıdır; Bunlar aslında fiilen gerçekleşmiş olan ütopyadır.” (1)

Panoptikon’da gözetlenenler, gözleyenin kendilerini ne zaman gözlediğini bilemezler. Bu yüzden her an, kurallara uygun davranmak mecburiyetinde hissederler. Foucault, bunu disiplinin içselleştirilmesi olarak tanımlıyor. Bu yöntem başka kurumlara da uygulandığında, toplumu disiplin altına almak daha ucuz daha etkili hale gelir.

“… burjuvazi için bir çıkar oluşturan… dışlama mekanizmaları, gözetleme aygıtları, deliliğin, suça eğilimliliğin, cinselliğin tıbbileştirilmesi, bütün bunlar iktidarın mikro mekanizmasıdır.”  (2)

“Mahkûmlar bu terbiye sisteminden sadece kolektif eylem, siyasi örgütlenme, isyan yoluyla kurtulabilirler.” (3)

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ferda Keskin’in; açıklamasıyla başladığımız Foucault’ya saptamasıyla nokta koyalım:

Büyük kapatılmanın gerçekleştiği asıl mekân insan ruhudur; akıl hastanesi, hapishane gibi, normların dışına çıkmış ruhları terbiye edip iyileştirmek için var olan kurumlarsa bu büyük kapatılmanın karanlık yüzünü gizleyen sözde “insancıl okullar”! (4)

Hep Birlikte Kahkahayla Gülmek Zamanı

Hep birlikte ağız dolusu kahkahayla gülelim. Gülelim ki içerde, dışarda kendilerini akıllı sananlar, delirdik bilsinler. Dursunlar şaşkın. Ne oluyor! Kontrol edemediğimiz bir şeyler mi var diye; yürekleri hoplasın.

Daha çok gülelim. Yüksek, yüksek, daha yüksek. Gülmek insanın kendinden olma mucizevi ilaçtır. İyi niyete bulaşır. İşkilliye değil.

Biz bu dünyaya gülelim. Yaşattığı yalnız ölümlere inat. ‘İnsanlığını-kaybetmemiş-insana duyduğumuz güvenle. O hem kahreden hem de yaratansa -ki öyledir- bu solutmaz sancıdan, bir güzel gün doğuracaktır. Bu inançla şimdilik kollarımız ermese de gülmelerimiz kucaklaşsın!

  1. M. Foucault. “Hakikat ve Hukuksal Biçimleri” Büyük Kapatılma Seçme Yazılar 3 içinde; S.224. Ayrıntı 2011
  2. Age s19
  3. Age s154
  4. Ferda Keskin “Büyük Kapatılma” Büyük Kapatılma Seçme Yazılar 3  içinde. S19