CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul'daki Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen Demokrasi ve Adaletin 100. Kara Gününde "100 Karası” Toplantısı'nda konuştu.

Özel, şunları kaydetti:

"Bugün siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen 19 Mart darbesinin tam 104'üncü günü. Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu'nun tutuklamasının ise 100'üncü günü. Milli iradenin adliyelerde, saray koridorlarında boğulmak istendiği, halkın egemenliğine pusuların kurulduğu bir süreci yaşıyoruz. 100 gün önce 15,5 milyon insanın sandığa giderek oy verdiği Cumhurbaşkanı Adayı, adaylaştığı gün tutuklandı. Bugün 100'üncü gün. 100 karasıdır. Demokrasinin, adaletin 100 karasıdır. Bu süreç Türkiye siyasi tarihinin 100 karasıdır. 19 Mart'tan bu yana sokaklardayız. Meydanlardayız. Bir darbeye karşı direnme hakkımızı kullanıyoruz. Çünkü bu milletin tarihinde aslında direnişin tarihi yatar. Tarihte zalimler hep var olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Kazananlar hep direnenler olmuştur. Ekrem İmamoğlu 100 gündür, gururuyla, onuruyla o hücrede dimdik ayakta duruyor. Atılan iftiralardan hiçbirisi ona yapışmadı, yapışmıyor. Biz de milletimizle birlikte 100 gündür meydanlardayız. Ekrem Başkan'ı hapse atanlar da korkudan insan içine çıkamazken, biz beraberiz, birlikteyiz, omuz omuzayız. Birbirimizin yüzüne, gözüne bakıyor, birbirimizden güç alıyoruz. Bu millet vicdanı karalara değil size, bana Ekrem Başkan'a itibar ediyor.

"AKP ilk kez yenilgiyle tanıştı"

Bu millet devleti kendi çıkarları için kullananların değil, gerekirse yalın ayak, çıplak elle, adalet mücadelesi verenlerin yanında duruyor. Bu iktidar 100 gün önce milletin gözünden de gönlünden de düşmüştür. Bu iktidar aslında 100 gün önce kaybettiğini itiraf etmiştir. İşte bu yüzden bugün aynı zamanda milletin henüz tecelli etmemiş iradesinin ilan edilmemiş de olsa zaferinin 100'üncü günüdür. 100 gündür bu ülkeyi yönetenler, artık meşru bir iktidar değildir. Bir avuç insandan oluşan bu yapı baskıyla ayakta durmaya çalışan yitik bir rejimi temsil etmektedir. Demokrasilerde aslolan milletin iradesine saygı duymaktır. Milletin istediği yönetime gelir, istemediği gider. Millet karar verdi, Adalet ve Kalkınma Partisi 23 yıldır iktidarda. Millet karar verdi, Tayyip Erdoğan başbakan, Cumhurbaşkanı oldu. Aynı millet 31 Mart 2024'te karar verdi ve partimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini aynen kurulduğu gün gibi Türkiye'nin birinci partisi yaptı. AK Parti ise kurulduğu günden sonra ilk kez yenilgiyle tanıştı. O gün kazandığımız belediyelerle ertesi sabah daha iyi hizmet için milletin gönlüne girmek için yola koyulduk. Belediye başkanlarımız var güçleriyle durmadan, yorulmadan çalıştılar. İhtiyacı olanlara partisine, siyasi görüşüne bakmadan yardım götürdüler. Seçimlerden 6-7 ay sonra yaptığımız araştırmalarda başkanlarımızdan, belediyelerimizden memnuniyet oranı Türkiye ortalamasında yüzde 58'leri buldu. Başkanlarımızdan yüzde 70'e varan memnuniyet oranlarını yakalayanlar oldu. Partimizi de bütün araştırma şirketleri Türkiye'nin birinci partisi geleceğin iktidar partisi olarak ölçtüler, ilan ettiler.

"Türkiye'de adalet ayaklar altında"

O gün iktidarın yapması gereken bizimle hizmette yarışmaktı. Ama onlar bizle yarışmak yerine, bizle yarışmaktan korkarak demokrasiye duyduğumuz saygıyı 47 yıl gösterdiğimiz saygıyı millet onlardan sadece 47 ay bekledi. Bırakın 47 ayı 47 gün bile milletin kararına hürmet edemediler. Yükselen bir panik, bitmeyen kibirle millete cephe aldılar. Önümüzü kesmek için iki yola başvurdular. Önce belediyelerimizi çökertmeye çalıştılar. SGK ve vergi borçlarını, pek çoğu kendi dönemlerinden kalan faiz üstüne faiz binmiş, fahiş borçları başkanlarımızdan bir seferde kesmek istediler. Belediye başkanlarımızın ekonomik olarak zor durumda kalması ve millete hizmet edememesi için canlı yayında Bakanlarına, gözlerinin içine baka baka 'Bunları biraz silkeleyin' talimatı verdiler. Ama başkanlarımızın azmi, kararlılığı, yetenekli ekiplerinin mücadelesiyle hizmeti aksatamadılar. Buradan sonuç çıkmayınca yargı kumpaslarına giriştiler. Bunun için onlara Zekeriya Öz gibi kullanışlı bir aparat gerekiyordu. Onlar da daha önce mahkeme mahkeme gezdirdikleri Canan Kaftancıoğlu, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Sözcü Gazetesi, Selçuk Kozaağaçlı, Grup Yorum, Türk Tabipleri Birliği, Sırrı Süreyya Önder davalarında görevini verilen siyasi talimatları harfiyen yerine getieren sonra bakan yardımcısı olarak Ankara'da ödüllendirilen seyyar giyotini buldular ve bu ismi anayasaya aykırı bir kararla Adalet Bakan Yardımcılığı gibi siyasi bir makamdan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na atadılar. 9 Ekim'den bu yana 265 gündür İstanbul'da ve Türkiye'de adalet ayaklar altında. Vicdan ayaklar altında. Muhaliflere, siyasetçilere, gazetecilere, belediye başkanlarımıza, pırıl pırıl bürokratlarımıza, soruşturmalar açıldı, haksız tutuklamalar yapıldı.

"Esaret altında tutulan, namuslu insanlara selam yolluyoruz"

İlk olarak 30 Ekim'de Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer tutuklandı. Yerine kayyum atandı. Esenyurt halkının yüzde 51 oyla seçtiği Ahmet Özer 244 gündür tutuklu. 244 gündür Esenyurt Belediyemiz işgal altında Esenyurt'un iradesi esirdir. Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat 165 gündür tutuklu. Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler 119 gündür tutuklu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu 100 gündür tutuklu. Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanımız Murat Çalık, 100'er gündür tutuklular. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Aydar, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin, 27'şer gündür, tutuklular zindanlardalar. İçeride olan bürokratlarımız var. Tek suçları aldıkları görevi hakkaniyetle yapmak. En yeni bürokratımızdan yıllardır birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşlara kadar Silivri'de ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinde esaret altında tutulan, namuslu insanlara buradan bu salondan selam yolluyoruz. Hepsinin arkasındayız, yanındayız. Hepsiyle gurur duyuyoruz.

Arkamda bir tablo var. Bundan bir seçim önce kıyılarda belediyeleri alan birinci parti olabilen bir durumdan CHP bu ruhla, bu dayanışmayla Ekrem İmamoğlu gibi Mansur Yavaş gibi her birisi bu ön saflarda oturan değerli büyükşehir belediye başkanlarımızın, il belediye başkanlarımızın ilçe belde belediye başkanlarımızın, doğru adayların, doğru projelerle, temiz yüreklerle, cesaretle çıktığı yolda 47 yıl sonra ortaya çıkan tablo böyledir. O bahsedilen isim Cumhurbaşkanı Adayı olduğunda ve sandıklar açıldığında bu tabloda kırmızı olmayan hiçbir il kalmayacaktır. Buna inanıyoruz ve buna güveniyoruz.

"Tüm tuşlara birden bastılar"

Bizler erken seçim istiyorduk. Erken seçimin adayı erken belirlenir diye yola çıktık. 23 Mart'ta ön seçimle adayımızı belirleyeceğimizi ilan ettik. İşte o zaman telaşla tüm tuşlara birden bastılar. Millet erken seçim isterken, onlar darbe hazırlıklarını erkene çektiler. Ekrem Başkanımız ön seçim başvurusunu yaptığı günden bir gün sonra 22 Şubat'ta 31 yıllık diplomasına soruşturma açtılar. Bu hukuksuzluğa razı gelmeyen fakülte dekanı istifasını verdi gitti. 19 Mart günü fakültenin yönetim kurulu toplanacaktı. Sürekli o yönetim kuruluna 'Yedi kişilik yönetimde, dört yetmez, beşi buldunuz mu? Diploma iptal olacak mı' diye sordular. İşletme fakültesini onurlu öğretim üyeleri, yönetim kurulu üyeleri buna yanaşmayınca bir gece önce, iftar vaktinde hava kararmışken, fakültenin değil, üniversitenin yönetim kurulunu, ring seferlerini düzenleyecek, boyanacak duvarlara boya alacak, fakültelerin üniversitenin ortak alanlarının ortak kararlarını verecek ancak diplomayla, transkriptle, dersle, notla, eğitimle alakası olmayan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, İşletme Fakültesinin verdiği diplomayı tek başına ve yetkisizce iptal etti. Ekrem Başkan'ın 31 yıllık diplomasını iptal edenlerin yaptıkları kötülük şuydu; bu ülkede artık hiçbir kağıdın değerinin olmadığını, canları istediğinde herkesin mazbatasına, tapusuna, diplomasına bankadan aldığı mevduat cüzdanına, memurdan aldığı evlendirme cüzdanına çökebileceklerini, bu ülkede devletin sözünün, kıymetinin ve güvencesinin olmadığını tüm dünyaya ilan ettiler. Bu utanç kararını 55 gün boyunca tebliğ dahi edemediler. Tebliğden sonra açılan davada mahkemeye istenen belgeleri sunamadılar, onun yerine birileri Hakimler Savcılar Kurulu'nda belgeleri isteyip de vermeyenlere 'Yanlış yapıyorsunuz' demek yerine belgeleri isteyen heyeti ilk kararnameyle dağıtıp Türkiye'nin dört bir yanına sürdüler.

"Ekrem Başkan'dan çok korktu"

Erdoğan Ekrem Başkan'dan o kadar çok korktu ki diplomayı iptal etmekle yetinmedi. Diploma iptalinden saatler sonra sahur vaktinde Başkanımızın evine yüzlerce polisle birlikte geldiler. Tepedeki bir kişi üç savcı üç hakim ve üç gizli tanıkla bu milletin hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir darbeye kalkıştı. İnsanlar tepki göstermesin istediler. Gösterileri yasakladılar. Meydanları ablukaya aldılar. Otobüsleri durdurdular. Metro istasyonlarını kapattılar. Köprüleri kaldırıp vapurları bağladılar. Tarihi yarımadaya adeta tecrit uyguladılar. İnsanları korkutmaya, sindirmeye çalıştılar. Ancak hiçbir zaman zalime boyun eğmeyen bu millet yine direndi, bu direnişe engel olamadılar. CHP'liler Vatan Emniyeti'nin önünde, öğrenciler Beyazıt Meydanı'nda toplandılar. İki tarafta da binlerce, on binlerce polis metrelerce barikat vardı. Öğrenciler ve CHP'liler önlerindeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye yürüdüler. Saraçhane'de buluştular. Yedi gün yedi gece aynı meydanda, aynı otobüsün üzerinde aynı mikrofondan seslenerek tarihe geçen eylemleri hep birlikte yaptık. 23 Mart geldiğinde 2 milyon üyemizle yapacağımız ön seçimi yasaklamaya, engellemeye kalktılar. Üye sandıklarımızın yanına dayanışma sandıklarımızı koyduk. Ve milletimizi sandıklara davet ettik. Bu kolay bir davet değildi. Sadece üç gün vardı. Sadece 500 bini son bir ayda koşup gelmiş, 2 milyon üyemiz vardı. Ve orada sizlere üyelerimize güvendik. Dedik ki; 'Dayanışma sandığından herkese haberdar edin. Oy kullanmaya onları teşvik edin. Sandığa kadar eşlik edin' dedik. Ve o gün sayenizde bu aziz millet 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koşup oy kullandı. En genci 18, en yaşlısı 104 yaşındaydı. Karnında üç aylık bebeğiyle gelen de oldu. 90 yaşında iki bastonuyla merdivenleri tırmanan da oldu. Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler."

"100 günde ne yalanlar ne iftiralar attılar"

Özel, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Sandıklar açılıp, oylar sayılırken; Ekrem Başkanımızı ve arkadaşlarımızı demir parmaklıkların arkasına koyup üzerlerine demir kapıları kapattılar. İşte bugün o tutuklamanın 100’üncü günüde bir aradayız. 100 günde ne yalanlar ne iftiralar attılar. ‘1 ay sonra birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız’ dediler. Balyoz’da, Ergenekon’da, İstanbul seçimlerinin iptalinde hangi kumpasları kurdularsa o kumpasların bir benzerini kurdular. İnsan hafızası hem kuvvetli hem zayıf... Unutmamamız gerekenleri unutmuyoruz ama bazen unuttuklarımız da unutmamak gerektiği noktada bir kenarda duruyor. Şimdi, hepimizin bildiği ama izlerken ‘Bu kadar mıydı ya’ diyeceği bir videoyu hep beraber izleyelim.”

"Meselemiz onlarla, milletimizle değil"

Özel, daha sonra, AK Parti’nin “Balyoz, Ergenekon ve İstanbul Seçimlerindeki kumpas süreçlerine” ilişkin haberlerin yer aldığı bir video izletti. Videonun ardından konuşmaya devam eden Özel, şunları söyledi:

"Önce muhatabı doğru belirleyelim. Muhatabın şöyle bir ümidi var. Biz, ‘Gün gelecek, AKP, halka hesap verecek’ deyince; diyorlarmış ki kendi aralarında ‘Çok iyi oluyor. 12,5 milyon üyemiz var. Bunlar böyle deyince bu üyeler, CHP gelirse huzurum kaçar, evladım işten çıkar, torunum mülakata girmişti, kazanmıştı, biz o yüzden öyle olsun diye AK Parti’ye kaydolmuştuk. Ya da muhtar topladı kimlikleri AK Parti’ye kaydetti. Benden de hesap sorulacak.’ Buradan, televizyonları başından bizi dinleyen AK Parti’ni tüm üyelerine sesleniyorum: Hesap verecek olan bu memleketin namuslu, çalışkan, yoksul, her ne sebeple olursa olsun AK Parti’ye kaydolmuş, kaydedilmiş üyeleri değil; bize bu zulmü yapanlardır. Meselemiz onlarladır, milletimizle değildir.

Muhatap, belli. Ona sesleniyorum: Ey Erdoğan! Bundan 2 ay önce, 3 ay önce, 100 gün önce, demiştin ki ‘1 ay geçsin, birbirlerinin yüzüne bakacak, ailelerinin gözünün, içine bakacak halleri kalmayacak. Atılacak iftiralara, yalanlara, gizli tanıklara, ailelerin birbirine düşmesine güveniyordun. Bak, bu meydanda, salonda hep beraberiz. Biraz önce ülkenin dört bir yanında olduğu gibi. Buradan, ben bu salonu dolduranların gözlerinin içine, Ekrem Başkan’ın değerli eşinin gözlerinin içine, ailelerin gözlerinin içine, Türkiye’nin gözlerinin içine bakarak söylüyorum: ‘Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarımız masumdur. Atılanlar iftiradır. İnsan içine çıkamayacaklar. Siz, iftiracılarsınız. Biz, buradayız, hep birlikteyiz!"

“Bir vesikalık fotoğrafa yenileceksiniz”

"Tarihte, rakibinden bundan daha çok korkan, bir başka siyasetçi yoktur" diyen Özel, şunları kaydetti:

"Ekrem Başkan, sosyal medya hesabından sesini duyuruyor diye sosyal medya hesabını kapattılar. Fotoğraflarını, pankartlarını, afişlerini toplattılar. Oysa İstanbul’un son seçilmiş, halen daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ünvanını taşıyan kişisi, Ekrem İmamoğlu’dur. Tutuklu olduğu için yerine grubumuzdan bir vekil seçilmiştir. İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı geri dönen kadar onun görevine vekalet etmektedir. Oysa seçilmiş kişinin resmini, belediyenin panolarından, sesini seyahat edilen metroların vagonlarından kaldırmaya çalışanlara buradan söylüyorum: Yasaklamalarla, resim indirmeyle, ses kısmayla, bu milletin gönlünden Ekrem Başkanı sökemezsiniz. Yenileceksiniz. Bütün resimleri indirseniz, pankartları toplasanız, bütün sesleri kıssanız da günü gelecek Ekrem Başkan’ın bir vesikalık fotoğrafına yenileceksiniz.

100 gündür, hiçbir iddialarını ispat edemediler. Boş dosyalar ellerinde patlayınca itirafçı aramaya başladılar. Ailelere, evlatlara, eşlere saldırıyorlar. ‘Para bulacağız’ diye küçük bir çocuğun kumbarasına el koydular. Bir kızımızın kulağındaki küpeyi alıp onu altın sanıp sökmeye kalktılar, kulağına dedektör tuttular. Bir tutukluyu, Kandıra Cezaevi’nden Çağlayan’a, rızası ve haberi olmadan, ailesi bilmeden, avukatı çağrılmadan götürdüler. Psikolojik baskı, sosyal işkence, tehdit ve ‘Avukatım nerede’ deyince, ‘Onun yanında rahat konuşamıyorsun. Biz seni sorguya değil sohbete çağırdık. Bu sohbetin sonundan özgürleşerek ayrılabilirsin’ dediler. HSK'ya sesleniyorum. HSK'nın başkanı Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Türkiye'de yargı konusunda sözü olan, fikri olan, görevi olan eğitimi olan herkese sesleniyorum: Bir sorgulamada avukatın bulundurulması kaç yıllık kazanımdır? Var olan avukatsız ifade alıp iftiracıya zorlamak ve buna karşı kimsenin harekete geçmemesi ne demektir? O salonlarda, o başsavcıyı, üç savcıyı yetkisiz bir şekilde bu işi yapmasına susanlara sesleniyorum: Görevinizin başına dönün. Gereğini yapın, o küstahlara haddini bildirin. Yoksa bu millet size haddinizi bildirecek.”

Haydarpaşa ve Sirkeci garları boşaltılıyor: Sendikadan sert tepki
Haydarpaşa ve Sirkeci garları boşaltılıyor: Sendikadan sert tepki
İçeriği Görüntüle

“O iftira çukuruna düşmeyenlere selam olsun”

Özel, şunları söyledi:

"Ekrem Başkan'ın gencecik, pırıl pırıl avukatını görevini yapıyor diye aleyhte verilen ifadeleri, iftiraları edinmeye çalışıyor diye savunma bütünlüğü oluşturmaya çalışıyor diye aldılar, içeriye tıktılar. Bir MASAK raporunu, hallaç pamuğu gibi attığı için, bir babaya, bir evlada atılan iftiraları ortaya çıkardığı için MASAK'a ve savcıya suç üstü yaptığı için anlatamasın diye içeriye koydular. Bir tutukluyu, ifadeye götürdükleri sırada eş zamanlı eşini de gözaltına alıp tutukluya, 'Eşin de gözaltına sevk. Burada iyi bir ifade verirsen akşam evde buluşursunuz' deyip 'İyi ifade vermezsen eşini de tutuklayacağız. Evlatlarına kim bakacak' diyecek kadar hadsizleşebildiler. Ekrem Başkan'ın, evladını, babasını kumpasa dahil etmeye çalıştılar. Hasan İmamoğlu'nun evinin önündeki bahçeyi köstebek gibi kazdılar. Olmayan parayı, boş tarladaki kör kuyularda aradılar. Aslında o kuyulara kararmış vicdanlarını gömdüler. Tutuklanan arkadaşlarımızı uzak cezaevlerine sürdüler. Avukatlarından, ailelerinden uzaklaştırdılar. Yaşlı annelerinin, babalarının ziyaretinden mahrum ettiler.

Gözaltındaki arkadaşlarımızı, iki yanlarına birer polis sıraya dizerek, ellerini önlerinde bağlayarak, devletin polisine görüntülerini çektirip medyaya servis ettiler. Darbe dönemlerinde yaşanan ayıbı, 2025'te yaşattılar. Tutanakta, ‘Kasada mermi bulunmuştur’ yazıyor. TRT çıkan dolarları gösteriyor. ‘Kasada, belediyenin mührü bulunmuştur’ yazıyor. TRT euro çıkartıyor. Buna itiraz edince, ‘Böyle bir arama tutanağı yok, altında imza var. Kasalardan para çıkmadı’ deyince; ‘Elimizde görüntüler yoktu. Stoktan video kullandık. Kusura bakmayın’ dediler. Bu stok videoyu size kim yolladı? Boş kasaya rağmen ‘Basın görüntüleri’ kim dedi biliyorum. Bu görüntüyü yayana da o talimatı verene de diyorum ki Seçime kadar bekle, ulan. Seçime kadar bekle. Özgür Özel, neyine güveniyor? Millete güveniyorum ulan. Millete güveniyorum. Millet başka güvenecek kim var? Millete güveniyorum, millete.

“Mutlaka hesap verecekler”

Aziz İhsan Aktaş diye birisi, girmediği yer, girmediği ihale yok. Ne eksik kalmış Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne Sayıştay, ne Trabzon Büyükşehir Belediyesi, ne Isparta Belediyesi. 20'den fazla büyük üniversite, devlet hastanesi, şehir hastanesi, neredeyse bakanlıkların hepsi. Hepsinde Aziz İhsan Aktaş var. Bunu aldılar, içeriye koydular. Sadece Beşiktaş'la Esenyurt'la ilgilendiler. Kendisini içeride tuttular ve bu kişiyi, ‘Suç örgütünün başı’ olarak tanımladılar. Sonra kendisinden bizim pırıl pırıl arkadaşlarımızı karalayacak bir ifadeyi alınca onu serbest bıraktılar. Öyle bir noktadayız ki düşünün, bir suç örgütünün lideri suçu itiraf ettiği için dışarıda şoför, sekreter ve konuyla ilgisi olmayan arkadaşlarımız içeride. Bunlar adaleti yere çalıp menfaati baş tacı edenlerdir. Günü gelince masum arkadaşlarımız gibi haksız, hukuksuz, işkenceye muhatap olmayacaklar ama yargının önünde mutlaka hesap verecekler.

Soruşturma, ne kadar saçmaysa sorular o kadar komik, soranlar o kadar aciz, yanıtlayanlar o kadar masumdur. Eski İBB Genel Sekreterine Ekrem İmamoğlu ile niye bu kadar çok telefonda konuştuğunu sordular. İBB Kamulaştırma Müdürü Fatih Özçelik'in evinden iki yarım, iki çeyrek, üç gram altın çıkmıştı. Bunları kimden rüşvet aldın diye sordular. Sünnet takısından yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar."

“Kadın tutuklulara psikolojik şiddet var”

Özel, "Bilhassa kadın tutuklulara inanılmaz bir psikolojik şiddet var" diyerek, şu ifadeleri kullandı:

"Medya AŞ'nin önceki genel müdürü İpek Elif Atayman... Avukatlarına haber vermeden kelepçeli ellerine bir kumanya, bir parça ekmek tutuşturularak; bilekleri morarana kadar 7,5 saat süreyle Afyon'a sevk ettiler. Vardığında bir ranza bile vermeden yerde yatırdılar. Eşyaları çöp torbasında arkadan geldi. 80 yaşındaki babası ve oğlu bunu duyup, Afyon'a gidince 7 saat yolculuğun sonunda, ‘Sistem hata verdi, gelecek hafta gelin görüştüremeyiz’ deyip geriye yolladılar. Fatoş Pınar, Medya A.Ş.'nin son Genel Müdürü. Ömrü boyunca dünyanın en iyi şirketlerinde en üst düzeyde görevler yapmış. Müthiş bir finansçı. 8 yıldır dünyanın en büyük bankalarının birinin Türkiye'de başında. Alınmış, getirilmiş, en iyi görevleri icra etmiş. Ne suç, ne hata, ne kusur. Ama kendisini alıp Ekrem Başkan'a ‘İftira at, şartnameyi onun istediklerine göre düzenledim’ dediler. Dedi ki ‘Biz işin teknik tarafındayız. Ne gerekiyorsa onu yaparız, ne gerekiyorsa onu yazarız. Bir firma ismi duymadım, bir telkin gelmedi. En iyisine verdik, en iyi hizmeti aldık. Ben bunu yapamam’ dedi. ‘Yapamazsan Düzce 288 kilometre’ dediler. 40 kişilik koğuşa 62’nci kişi olarak sevk ettiler. Yerlerde yatırdılar. İki evladı var, eşinden ayrı. Yaşlı anne babası 84-86 yaşında, evlatları orada. Ve her seferinde ‘İftira at evlatlarına kavuş’ diyorlar.

Ceyda arkadaşımız, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Medya A.Ş. Etkinlik Koordinatörü. İBB'den ayrılalı çok olmuş. Emekli... Hakkındaki suçlamalarla ne tarih tutuyor, ne belge tutuyor. Sadece gizli tanık, yanlış dönemin çalışan listesi önüne konulduğu için iftira atarken onun da ismini söylediği için halen tutuklu tutuluyor. Bilhassa kadınları ve çok sayıda tutukluyu, ara ara çağırıp iftira atmalarını hala daha zorluyorlar ve psikolojik işkence uyguluyorlar. Buradan söylüyorum: Suç işliyorsunuz. Kul hakkına giriyorsunuz.”

“Hepiniz işlediğiniz suçlarla o deftere kaydediliyorsunuz”

“İnsanlara sırf ‘İmamoğlu'nu suçlasınlar, belediye başkanlarımızı suçlasınlar’ diye elinizde olmayan kanıtları üretebilmek için eziyet ediyorsunuz” diyen Özel, şöyle konuştu:

"Evlatlara, eşlere, ailelere dokunmak örfte yok, törede yok. Ama and olsun ki başaramayacaksınız. And olsun ki kazanamayacaksınız. And olsun ki bu kötülüğün hesabını er ya da geç vereceksiniz. Şerefli yargı ve emniyet mensuplarımızı bir kenara koyarak, bu cuntanın üyelerine ve talimat verdiklerine sesleniyorum: Özgür Özel'in değil ama adaletin er ya da geç açılacak bir kara kaplı defteri vardır. Hepiniz işlediğiniz suçlarla o deftere kaydediliyorsunuz. Siz yüce Türk adaletini kirlettiniz. Bu devleti lekelediniz. And olsun ki gün gelecek o defter açılacak. Hepiniz bunun hesabını teker teker vereceksiniz.

Şimdi Erdoğan, gençler de gülüyor öyle söyleyince, Erdoğan, yurt dışına çıkışımı fırsat bilmiş. Ben yokken onu men ettiğim bir işe girmiş. Ne diyordu? ‘Ahtapot’ diyordu. Ne diyordu? ‘Kolları orayı burayı sarıyor’ diyordu. Ben ona ‘Ben sana ahtapotu göstereceğim’ deyip de gerçek ahtapotu gösterince suspus oldu. ‘Ahtapot dersen izleyeceksin’ dedim. Ben yokken yurt dışındayken bir cümlenin içinde ‘Hızlı hızlı ahtapot’ demiş. Radara girdin Erdoğan. Yakalandın. Ahtapot filminin son versiyonuyla hep birlikte milletin karşısına çıkalım bakalım.”

Kaynak: ANKA