Türkiye’de sivil toplum ve gönüllülük deyince belki ilk aklımıza dernekler gelir. Duyarlı vatandaşlar, karınları tok ve sırtları da pekse dernekler kurmaya başlar. Gelişmiş ülkelerde dernek sayısı fazladır. Biz gelişmekte olan ülkeler sınıfında olduğumuzdan az derneğimiz var.

Dernekler, ne yapar ne eder, uzun uzun anlatılabilir. Ulusal çapta ses getirenler hemen aklımıza gelir, bir elin parmağını da zor geçer. Dernek adı altında kurulup sesi fazla çıkan ama arka planı zayıf dernekler de vardır.

Derneklerden sayıca daha az ama yaygın kurumsal yapılar vakıflardır. Vakıflar, sermaye gerektiren örgütlü yapılar olduğu için kolay değildir kuruluşları. Vakıfların da amaçları dernekler gibidir, yatırım yapılabilecek, burs verilebilecek gibi maddi kaynak gerektiren konuları gerçekleştirmek kolaydır vakıf kurumsallığıyla.

Sivil toplum örgütlerinin kuruluşları kentlerde yaygındır. Özellikle büyükşehirlerin merkez ilçelerinde derneklerin, vakıfların merkezleri bulunur. Bunun yanında, kamu kuruluşu niteliğindeki meslek odaları; işçilerin, memurların, öğretmenlerin ve çeşitli meslek mensuplarının örgütlendiği sendikalar; doktorların, eczacıların birlikleri; avukatların barosu vardır. Demokratik kitle örgütleri olarak da tanımlanmak isteyen bu kurumsal yapıların merkezleri hep kent merkezindedir.

Kentlerde yer alan ve sivil toplumu temsil eden tüm bu kurumsal yapıların mesleki ortaklıklara, ilgi alanı ya da hayırseverlik, hemşehrilik gibi ortaklıklara dayandığı açıktır. Sivil toplumu oluşturan bu yapılardan beklentimiz de bu yöndedir. Kültürel etkinlikler düzenlenmesi,  politikaların hak temelli olması için çaba gösterilmesi, pek çok alanda yapılan çalışmalarla ve eylemliliklerle sağlanır.

Örgütlenme süreçlerinin ilgi alanları ya da bireylerin ortak özellikleri, meslekleri gibi konularla yürütülmesi yanında yaşam alanları üzerinden bir örgütlenme modelinin inşa edilmesi gelişmekte olduğumuz için herhalde, eksik.

Gezi süreciyle başlayan eksikliğin giderilmesine yönelik çabalar gün geçtikçe artıyor. Kadıköy Kent Dayanışması, İstanbul Kent Savunması, Bebek Semt Girişimi gibi sivil inisiyatifler hep bu çabanın ürünleridir.

Oy ve Ötesi Derneği’nin kuruluş öncesinde İstanbul’da kurulan bir sivil inisiyatif olarak ortaya koyduğu çaba, aslında ‘ilgi alanı’ ve ‘yaşam alanı’ konusunda örgütlenmenin birleştirici unsuru olma niteliğinde.

Ortaklaşılan sivil mücadele alanı, sandık örgütlenmesi ve seçim süreçlerinin şeffaf, adil, sorgulanabilir düzlemde gerçekleşmesi. Seçim sonuçlarından çok seçim sürecini önceleyen bir gönüllü örgütlenmesiyle bu ortak ilgi alanına katkı sunmak isteyenler bir araya geliyor. Gönüllüler oy kullandıkları okul ya da mahalle üzerinden yaşam alanlarına göre örgütlendikleri için birlikte yeni kapılar aralayabilecek bir şans da elde ediyor.

Oy ve Ötesi’nin bizlere gösterdiği böyle bir gereksinimin olduğu yönünde. Öyle ki erken seçimin de olmasıyla 125.000’i aşan gönüllü sayısına ulaşıldı. Birbirini derneğin ilkeleri doğrultusunda bulan gönüllüler seçim bittiğine göre şimdi ne yapacağız diye arayış içine girmiş durumda.

Ötesini önümüzdeki hafta tartışalım mı? 27 Mart 2016 tarihinde Oy ve Ötesi Derneği’nin 2. Olağan Genel Kurul toplantısı gerçekleşecek. Yeni nesil örgütlenme süreçlerinin kitlesel gönüllülükle daha da değer kazanması umuduyla, takipteyim!