Ölüler ülkesi tanrıları, hilekârlığının cezası olarak Sisifos’u büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm ederler. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her seferinde elinden kaçmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır. Sisifos’a bu ceza, Nehir Tanrısı Asopus’a, kızı Aegina’nın yerini söyleyerek Zeus’un sırrını ifşa ettiği için verilmiştir. Homeros bu duruma dair şöyle diyor: "Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken; yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde..." Burada Sisifos’a verilen ceza, kayanın yükünü taşımak değildir; asıl ceza, dik bir tepe üzerinde durması imkansız bir kayayı tekrar tekrar durdurmaya çabalamasıdır, ‘anlamsızlığa’ mahkumiyetidir. “Sisyphus o taşın birkaç saniyede aşağı dünyaya inişine bakar, yeniden tepelere doğru çıkarmak gerekecektir onu. Böylesine taşlarla didinen bir yüz, taşın kendisidir şimdiden! O kayasından daha güçlüdür. Sisyphus, tanrıların paryası, güçsüz ve ayaklanmış Sisyphus, düşkün durumunun tüm enginliğini bilir: İnişi sırasında bunu düşünür. Kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir. Yeryüzünün görüntüleri usa takıldığı zaman insanın yüreğinde keder yükselir: Kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir” notunu düşer Albert Camus, Sisifos Söyleni kitabına. Sisifos farkındadır, ‘karşı koyma’ bilinci ile hareket eder. Ona reva görülen cezayı kanıksayıp sonsuza dek umutsuzluk girdabında yaşamaktansa anlamsızlık içerisinde kendi anlamını yaratıp mücadeleyi esas alacaktır. “Camus, insanın yaşamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker ve Sisyphus’u anlamsızlığı akıl ve bilinç yoluyla yenen kahraman insan olarak niteler.” Kimi görüşlere göre eğer Sisyphus yenilgiyi kabul eder ve kendini acı çekmekten kurtarmazsa, bu tanrıların zaferidir ancak direniş gösterir ve mücadeleyi bırakmazsa işte o vakit galip gelen Sisyphus olacaktır. “Sisyphus taşın düştüğü anlarda Camus’a göre durumun saçmalığını kavrar, uyanır ve kaderiyle yüz yüze gelir. Bu an, Sisyphus’un bilince kavuştuğu andır. Ne zaman olacağı belirsiz bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza dek süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan Sisyphus, bir kahramandır artık. Bu boyun eğme değil, başkaldırıdır. Çünkü tanrılar sonsuz işkence cezasıyla tüm ümidini elinden alarak ona kötülük yapmak istemişler, ümidini kaybeden Sisyphus ise kaderiyle yüzleşerek ve uyanarak kendi kurtuluşunu yaratmıştır.”

Sisyphus kurtuluş için bir kahraman beklemez, mucize beklemez; kendi kurtuluşunun öznesi olur. Cezanın karşısına farkındalığı, kabullenişi ve eylemi koyar, böylece artık ‘kurban’ değildir. Onun adına yazılmış bir kaderin içerisinde iradesi ile iç rotasını belirler. Kayayı o tepeye taşımak bir ceza olmaktan çıkmış yaşamın ereği haline gelmiştir. İşte o erek ile eylemi bir anlam bulur ve buradan sonra ruhu özgürleşir.

Bu da böyle bir mittir; kıssadan hissedir kimimize. Kayanın yükünü sırtlanmış iken, bir soluklanma molasında görürüz de takılıverir usumuza belki yeryüzünün görüntüleri diyedir.

Okuyucuya sevgi ile.