Üzülmeyin… Kurtuldum!

Bedeninize arka arkaya yağan kurşunlardan nefes alamaz halde öleceğinizi düşünüp, ailenize son sözlerinizi kanınızla yazmak zorunda kaldığınızı hiç düşündünüz mü? Olsa olsa korku filminden bir sahne olabilir bu durum. Keşke bir film olsaydı.

“Kurtuldum” derken bir kadın ölümden bahsediyor. Ölerek kurtulmaktan.

Sağlıklısınız, gençsiniz, yaşamak istiyorsunuz… Ama kocanız sizi ölümle tehdit ediyor. Canınızı alma hakkını kendinde görüyor. Yıllarca psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyorsunuz. Bu işkenceden kurtulup sağlıklı bir şekilde yaşamak istiyorsunuz. Hayatınıza ölüm korkusu olmadan devam etmek istiyorsunuz. Çocuklarınızın gözü önünde öldürülmek istemiyorsunuz.

Kurtulmak için bir yol arıyorsunuz. Boşanmak istiyorsunuz. Tek bir seçenek sunuluyor size; ölmek.

Peki neden?

Erkeklerin doğuştan sahip oldukları insani yaşam haklarına, kadınlar neden mücadele vererek sahip olabiliyor? Neden yaşamak için hep bir savaş vermek zorunda kalıyor kadınlar? Peki, biz kadınları ölmekten kim koruyacak? Hangi hak hukuk bizi hayatta tutacak?

Bir hukukçu; katilin karısını çok sevdiği için duygularına engel olamadığını söylüyor. Burada bahsedilen duygu; sevdiği kadını duygusuna yenilip öldürme. Sevgiden öldürüyor. Sevgisini sarılarak, öperek değil de, kurşunlar yağdırarak gösteriyor. Yanlış anlamayın, sadece sevgiden yapıyor bunu.  Son derece normal bir durum yani bir insanın sevdiğini kurşun yağmuruna tutması. Bunu bir hukukçu savunuyor.  

“Kadına şiddete hayır” demek için sokağa dökülen kadınlar polis şiddetine maruz kalıyor. Şiddete karşı tepkini dile getirirken şiddetle karşılık almak ise sözün bittiği an oluyor. Hiçbir caydırıcılığı olmayan cezalar kadınların katledilmesinin önüne geçemediği gibi, katilleri de iyice cesaretlendiriyor. Boşanmak istediğinizde, bir adamın evlilik teklifini kabul etmediğinizde ölmek zorunda kalıyorsunuz. Katiliniz çok ağır bir ceza almadan hayatına devam ediyor.

Yemek yediği tabağı kaldırmanın, yemek yapmanın, gece yarısı sokağa çıkmanın, yalnız yaşamanın, ağlamanın, gülmenin, sevmenin, sevilmenin, değer vermenin cinsiyetle alakalı olmadığını, insan olmakla alakası olduğunu anlatalım çocuklarımıza. Güzel çocuklar yetiştirelim. Her şeyden önce insan yetiştirelim, erkek değil…

Hayatta penis egemenliğinden çok daha önemli şeyler olduğunu anlatalım. (İnsan olmak gibi)

Cinsiyetçi tutumları bir kenara bırakıp çocuklarımıza insan olmanın iyiliğini güzelliğini gösterelim.

Bizler, pipilerinden öpülerek büyütülen erkekler tarafından katledilmek için gelmedik bu dünyaya.

Her gün bir kadın vahşice öldürülüyor. Bu yazıyı tamamlayana kadar kim bilir kaç kadın daha öldürülecek. Eski kocası tarafından boğazı kesilen kadının; “ölmek istemiyorum” diyen sesi hala kulaklarımızda… Yaşamak istiyordu. Yaşamak en doğal hakkı değil miydi? Kızının gözleri önünde katledilmişti. Bir başka kadın kanıyla yere katilinin adını yazıyor. Ölüp yaşadığı kâbustan kurtulduğunu düşünüyor.

Ceza indirimleri uygulanıyor, yasalar erkekleri koruyor kolluyor. Anneler babalar şiddete meyilli oğullarının sırtını sıvazlıyor, toplum erkeklerin yaptığı her türlü zorbalığı hoş karşılıyor. Devlet katilleri allayıp pullayıp sokaklara salıyor ve biz ölüyoruz...

Sistemi değiştirmek kolay olmayabilir, imkânsız gelebilir. Ama herkes kendi evindeki sistemi düzeltmeye başlarsa bir yerde bir şeyler değişmeye başlayabilir.

Çocuklarımızın birey olması için çaba harcayalım. Sizin oğlunuz “erkek adam” olmasın, öncelikli olarak iyi bir insan olsun. Koca, baba, ağabey, amca, dayı... Rollerinden önce sadece insan olsun...

 “Karı gibi ağlama! Erkek adam gülmez! Erkek adam korkmaz. Erkek adam kadın sözü dinlemez! Erkek adam karısını döver, korkutur! Erkek adam dayak yemez! Erkek adam kimseden korkmaz! Erkek adam üzülmez!” Peki, bu erkek adamınız bir insan mı sizce?

Kim bu erkek adam? Duygu tanımayan, insanların hayatları üzerinde her türlü hakkı kendinde gören,  gücünü,  kadınlar, çocuklar, hayvanlar üzerinde acımasızca kullanan bu “erkek adam”  kim? Kim yarattı bu erkek adamı?

Duygularını boşaltıp bir suç makinesine dönüştürdüğünüz bu “erkek adam” bir insanı öldürürken sizce suçluluk duyar mı? Kadını cinsel haz nesnesi, erkeğin özel mülkü olarak gören bu zihniyet giderek daha korkunç bir hal alıyor. Her gün kadın cinayetleri ve şiddet haberleri görmekten yorulduk...

Erkek egemen toplumda, erkek kadın üzerinde “iktidar kurmanın” ayrıcalığını doyasıya yaşıyor. Kadını özel mülkü olarak gören erkek, kendisinden ayrılmak isteyen eşini öldürme hakkını da kendisinde görüyor.

“Erkeği de kadınlar yetiştiriyor” dediğinizi duyar gibiyim. Baskıyla, şiddetle, korkuyla sindirilen, kimliksizleştirilen kadın, erkek egemen bir bakış açısına bürünüyor. Sağlıklı düşünmeyi ve sorgulamayı bırakıyor. Daha güzel bir dünya için hem kadınların hem de erkeklerin bu sistemin zehrinden kurtulmaya ihtiyacı var. Cinsiyetçi tutumlardan uzak,  güzel insanlar büyütelim... Kanımızla “kurtuldum” yazarak ölmeye yatmayacağımız günlerimiz olsun!