Yedi işçi daha iş cinayetinde öldürüldüler. Cinayetin işlendiği işyerinin patronu ve onunla dayanışmada olan diğer Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği üyeleri de çok üzüldüler ama çok mu çok üzüldüler! Bu üzüntülerini bir duyuruyla da bırakmadılar ve moral yemeği düzenlediler. Patronlara böylece “bir teselli verilmiş” oldu.

Ya bu cinayet mekânında çalışanlar? On bir yılda altı kaza (?) olmuş! İşçiler her seferinde uyarmışlar. Sesini yükseltenler işlerinden olmuşlar. Hele ki, bir patlama sonrasında da bir işçiye “sen neden oldun” diyerek milyon liradan fazla tazminat davası açılmış!

İşin uzmanı TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi Başkanı Kim. Müh. Mehlika Koç, Kanuna göre bu tip işletmelerde sorumlu müdür olarak kimya mühendisi çalıştırılması zorunluluğu olduğunu...” belirtmiştir. Sayın Koç, yakınmalarına “sorumlu müdürlüğün kâğıt üzerinde yerine getirildiğini...” söylemiştir. Kâğıt üzerinde! Patronların sorumluluklarını ortadan kaldırmak için bir sorumlu müdür bulunuyor ve herhangi bir kazada, iş cinayetinde bu sorumlu müdür yargılanıyor. Sorumlu müdürün uyarılarını dikkate alan var mı? Önlemler gerektiği şekilde alınıyor mu? Elbette hayır! Öyle olmasaydı Avrupa’da iş cinayetleri birincisi olamazdık. Teknik ve yasal önlemler pahalı, emekçinin canı ucuz. Üstelik kâğıt üstünde de olsa bir sorumlu müdür var; patronlar için ne endişe?

2015 Yılında İzmir Pınarbaşı’nda yine bir havaî fişek fabrikasında patlama olmuştu. Hatırlayan var mı? Oysa piroforik patlayıcılar atmosfere kanserojen gazlar yaymaktadırlar. Üstelik bu kanserojen etkileri oldukça yüksektir. Ne beis; vur patlasın çal oynasın! Gürültü, ışık, yangın tehlikesi doğal yaşama zarar veriyorsa ne var bunda? Maksat eğlencelerimiz birkaç dakikalığına da olsa renklensin, şenlensin. Bundan patronlar kazanır, emekçiler ve doğa kaybeder; sermayeye bir şey olmasın yeter ki...

İş cinayetlerini izliyorsunuz: Madencilikte, yapı sektöründe, gemi sökümlerde, demir çeliklerde, vb. sektörlerde...

Ülkemiz ekolojisinin nasıl yok edildiğini, halkın direnişinin asla dikkate alınmadığını ve hukukun arkasından dolanıldığını biliyoruz. Sermaye doğayı yok ettiği gibi kârını en fazla düzeye getirebilmek için de emeği köleleştiriyor. Ekolojik ve emek değerlerinden vazgeçilmiş bir ülkede yaşamaya boyun eğemeyiz! Yoksa sömürgeleşmiş bir ülkenin köleleri durumuna düşürürler bizi.

Bunlara karşı direnmeli, ekoloji örgütlerinde, gerçek sendikalarda ve emek, ekolojik değerler, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları amaçlı programları olan partilerde siyasal çalışmalara katılmalıyız.