Kendinden olmayana, kendi gibi olmayana, kendi gibi düşünmeyene, kendi gibi yaşamayana duyulan nefret, iktidar sahipleri tarafından bu topraklarda özenle beslenen, büyütülen bir duygu. Linç kültürü denilen bir kavram ve yaşamdaki korkunç örnekleri var karşımızda. Kültür gibi içinde hep güzey şeyleri barındırdığı çağrışımı yapan bir kavramın, bir insanlık suçuyla yan yana gelmesi bile yeterince tüyler ürpertici. Nefretle, ırkçılıkla zehirledikleri insanların, linç etmek için hiçbir fırsatı kaçırmamaları ise muktedirlerin ekmeğine yağ sürüyor.

“Irkçılık bir hastalık değildir. Bir sistemdir. Maalesef ki bu sistem bizim coğrafyamızda örgütlü bir sistem. Geçmişimizi tartışmamıza bile izin vermeyen bir sistem yapısı ve totaliter devlet yapısından kaynaklanır. Devlet eliyle kullanılarak sıradanlaşan bu sistem her gün yayılarak” diyen sevgili Eren Keskin’e katılmamak mümkün değil!

Geçtiğimiz günlerde Sakarya’da Kürt işçilere dönük ırkçı saldırının üzerine edilmiş sözler bunlar…

Adını net koyalım, Kürtlere dönük ırkçı bir saldırı bu! Kendine ‘sol’ diyenlerin bile söylemekten imtina ettiği, Kürtlere dönük tonlarca saldırıdan sadece biri maalesef. Kürtçe konuştuğu, Kürtçe şarkı söylediği, Kürtçe müzik dinlediği için işkence gören hatta öldürülen insanların olduğu bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım. Bir iki kendini bilmez, ırkçılık hastalığına kapılmış meczubun gerçekleştirdiği münferit olaylar değil yani. Güvenlikçi politikalarda ısrar ederek, Kürt sorununu eşitlik düzleminde çözmemekte direnmenin sonuçlarını yaşıyoruz on yıllardır.

 Sakarya’daki saldırıya dönersek; savaş politikalarının sonuçlarından olan, mevsimlik tarım işçisi olarak başka illere çalışmaya gitmek zorunda kalan Kürtlere dönük yapılan saymakla bitmez saldırılardan sadece biri. Hele bir fotoğraf var ki, ırkçılıkla can bulan erkekliğin kadına işkence etmesi! Hem Kürtlere hem kadınlara uygulanan her türlü şiddetin cezasız kalacağına dair duyulan güvenin döktüğü kan… Boğazım düğümlendi.

Nefrete inat, kadın, işçi, Kürt, LGBTİ+  düşmanlığına inat birlikte, barış içinde, eşit ve özgür bir dünyada yaşayabileceğimize dair inancımızı kaybetmeden mücadeleye devam edeceğiz. Başka yolu yok.

Ve tabii, linç edilmiş genç bir adamın gözündeki bir damla yaşın, kadına attığınız her bir tokadın hesabını vereceksiniz! Nokta.