Hollandalı Mona Lisa olarak da anımsatılan İnci Küpeli Kız yakın bir zamanda yeniden masaya yatırıldı. Yeni ve gelişmiş son teknoloji ile tuvalin görünmeyen ipuçlarını deşifre etmek ihtiyacı doğmuş. Boyanın alt katmanlarında yatan bu gizli parçalar belki sanatçının nasıl çalıştığını, nasıl düşündüğünü anlamamızı sağlaması açısından değerli bir teknoloji. Bir merak. Buraya kadar sorun yok. Fakat uzun zamandır üstüne düşülen imgenin sanat eseri olma şüphesini, gündeme aldığının farkında mıdır bilmem?

Bu sorunun birincil şüphesini en az eser kadar eski ve katı bir inancı hatırlamakla deşifre edebiliriz. Büyük, eşsiz sanat eserinin genel inancında şu yargı yatar; tuvalde gördüğümüz hiçbir eleman çıkartılamaz. Veyahut eklenemez. Ancak girdiğimiz yeni bir çağın başında tuvalin fon rengi siyah değilmiş. Eser sahibi bu fonu yeşil düşünmüş. Zaman ile yeşil fon kararmış. Bu yeni veri Vermeer hakkındaki duygularımı değiştirmeyecek. Öğrenim hayatımın başından beri beni çarpan lezzeti ile eserlerini her daim izlemeye, keyif almaya devam edeceğim.

Mayıs ayının sonunu Haziran’a bıraktığımız şu günler, sanatın cılız sorularındaki anlamsızlığı rahatsız edici. Özelleştirilmiş taksi sektörü bu gün uzaya sefer kaldırıyor. Seferin kalktığı coğrafya, ırkçılık çatışmaları ile gündemin müzmin vebası. Bu yeni yüzyılın kapısını aralarken en az Vermeer kadar eski fakat Vermeer kadar lezzetli olduğundan şüpheli olduğum başka bir genelleme var. Sanat her zaman yeni bir söylemi müjdelemiştir. Müjdeleyecektir iddiası. Sanatın şımarık, yüksek sesli çocukları, çığırtkanlığa, bu yeni ve eşsiz yaygaralarına devam ediyor. “Pandemi sanatı” mesela. Şimdiden ne olabileceğine dair somut veri yok. İsmi konmuş. İçerik oluşturamadan, başlık koymak gibi. Cılız soruların taksisine binmiş sanat, bu işi yapay zekâya devrediyor. Şimdilik bulabildiği anlamlı anlamsız her türlü veri akışını herhangi bir kodlama ile sevgi dolu yapay zekâmızın estetik dönütlerine bırakmış durumda. Yapay zekânın olanaklarına karşı olduğum anlaşılmasın. Köle ihtiyacının, kodlanmış bir makinanın hatasız iş gücüne bırakacak bir dünyayı tabi ki isterim. Bu bize harika bir zaman bırakacaktır. Harika ve müsait bir zaman ne işimize yarar? Belki hepimizin sanatla uğraşması için bedelsiz bir yüzyılın kapısıdır.

İyi niyetlerimizi saklı tutarak devam edecek olursak. Bu gün sanıldığı gibi emek çaresiz değildir. Emek hırsızlarının kolektif birlikteliğini anladığımız gün, anti kolektif tutum geliştirebildiğimiz gün, bağış toplumunu kaldırabildiğimiz gün olacaktır. Bugünlerde tüm sanatçıları sağlık emekçilerinin çocukları okutulabilsin diye yardıma çağrılıyor. Kimse sahildeki binlerce yıldızı kurtaramayabilir. Duygusu umut basan her eser sahibi bir parça emeğini hibe edebilir. Şüphe yok. Kendimden bilme gafleti ne düşüyor olabilirim. Sinema ve dizi emekçilerine verilecek, bir defalık asgari yardımını da unutmayalım. Üretim ve tüketim modelini nasıl tariflersek tarifliyeyim. Çürüdüğünü, sürdürülemez olduğunu artık bilmemize gerek yok. Dibine kadar hissediyoruz. Yoksulluk içinde bir sonu göze alan sanat, cesaretini gelecekten almalı… Anlaşılmadığı için tuval satamamak başka bir şey. Köleleşen yığınların içinde talep görememek başka bir şey…