Cumhuriyet Döneminin ve edebiyatımızın en önemli şairleri arasında sayılan Cahit Sıtkı'nın “Ayva sarı, nar kırmızı, sonbahar” deyişinde olduğu gibi narın taneleri insanlara benzer.

Tek başına, diğer insanlar ile bağ kurmadan güçsüz ve yapayanlızsın. Oysa ki omuz omuza olduğun zaman, çoğulcu olduğun zaman tek bir insan, tek ve güçlü bir insan haline gelirsin ve o tek yürek her bir insan için atar. İşte o anda nar taneleri şeffaf zarların içinde kızılca haykırırlar: "Ya hep beraber ya hiç birimiz"

Nar, aslında dünyaya benzer. Sanki beyaz taneler ham taşını yontmaya çalışarak tekliğe evrilir, kırmızıya dönüşür. Olgunlaşmasını tamamlayan taneler mükemmele ulaştığı yerden çatlamaya başlar ve artık dışarı çıkmaya adım atarlar. Birlik içinde çokluğu temsil eden insan; dıştan bir bütün, içten bin bir parça ve kan kırmızısı değil midir?

Mitolojide, Efsanelerde ve Kadim Uygarlıklarda Nar:

Nar denilen gizemli ve güzel meyva kadim hikaleyerde de karşımıza çıkmaktadır. Sümer kökenli bereket tanrıçası Kubaba, Frigler’de Kibele olarak kabul görmüştür. Boğazköy Büyükkale’de bulunan Tanrıça heykeli Anadolu’nun en erken Kibele örneklerinden birisidir. Göğüsleri üzerinde olan ellerinde elma ya da nar tuttuğu düşünülmektedir.

Boğazköy-Büyükkale'de bulunmuş olan Kybele heykeli, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Nar, bir zamanlar "Mısır’da o kadar değerli olmuştur ki, bazen para yerine kullanılmıştır.”(*) Bir Budist efsanesine göre, şeytani alışkanlıklarından dolayı çocukları yiyen kötü tanrıça Hariti, Buda’nın ona verdiği narı yiyerek iyileşir.

“Kutsal ağaç-hayat ağacı, Tanrı’nın tekliğini, birliğini, sembolize

eder.” (**) Öyle ki, nar içerisindeki yüzlerce tane insan varlığı olup, çokluktan tekliğe/vahdete ulaşabilmenin ifadesidir.

Efsaneye göre; yer altı tanrısı Hades müstakbel eşi Persephone'a bir nar verir, Narı yiyen Persephone Hadese aşık olur, evlenirler.

Fakat kayınvalide Demeter ki o tahılları veren tanrıçadır, yeraltına gelin giden kızını çok özlediği için lanetler yağdırır ve yeryüzünde tahıl yetişmez. Neyseki Hades ile anlaşır ve bir orta yol bulurlar: Persephone her bahar yer yüzüne çıkacaktır. Mitolojide o baharın geldiği gün ateşlerin yakıldığı bir bayram günüdür ve bugün de hala öyledir.

Efsnenin başka versiyonlarıda vardır. Hades, kaçırdığı Persephone’nin geri dönmesini önlemek için ona bir nar hediye eder. Persephone’nin, yediği nar tanelerinin sayısı kadar ay süresince yeraltında kalması gerekmektedir. Persephone 4 nar tanesi yemiş, bu 4 sayısı da kış aylarına denk düşmüştür. Bu süre zarfında annesi Demeter üzüntüsünden bereket dağıtmayı bırakmıştır. Persephone 12 nar tanesi yeseydi, bütün bir yıl boyunca kıtlık olurdu.

İnanç Sistemlerinde Nar:

Nar sadece efsanelerde, mitolojide değil; inanç sistemlerinde de ağırlıklı bir yere sahiptir. Örneğin, Yahudi inancında nar, Kral Süleyman’ın sarayının sütunlarını süslerdi.

Nar bütün büyük dinlerde simgesel anlamlar yüklenmiş olan bir meyvedir.

Mitolojik anlatıların amacı, somut nesneler eşliğinde soyut değerleri görselleştirmektir. Ahlaki erdemleri yaşatırken, ölümsüzlük veya olağanüstülük yönüyle kutsanmış, gökten geldiği düşünülen "cennet meyve"si olarak kabul edilmiştir. Gerek kırmızı rengi, gerekse yuvarlak şekliyle güneş ve aya eş tutulmuştur.

Antik mitolojide nar Tanrıça Hera’ya adanmıştır. Eski çağlardan beri bilinen ve tüketilen nar, Yunan mitolojisinde Güzellik Tanrıçası Afrodit’in de kutsal meyvesidir. Nar meyvesi, sahip olduğu çok sayıda tohum ve kırmızı rengiyle, kadının üretkenliğini ve bekaretin evlilikte kaybedilmesini sembolize eder. Antik kültürler için kadınlığı en güçlü temsil eden meyvedir. Günümüz Anadolu’sunda nar ve elmaya atfedilen kültürel değer benzerdir. Sumerliler’de görülen “huluppu ağacı”, Asurlular’da “hayat ağacı” veya “sonsuzluk/ölümsüzlük ağacı” olarak adlandırılmış ve söz konusu ağaç, nar ağacı olarak betimlenmiştir. “Hayat ağacı” kavramı ise, Tevrat’ta “sonsuzluk ağacı” veya “iyiliği-kötülüğü bilme” ağacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla “iyiliği-kötülüğü bilme ağacı”, diğer Kutsal Kitaplar’da geçen “yasak ağaç” motifini hatırlatmaktadır.

Anadolu’nun bazı yörelerinde, yeni evlenen çiftlere “çok çocukları olması” dileğiyle, çocuğu olmayan kadınlara ise, tedavi amacıyla nar taneleri yedirilmektedir. Kybele' nin bir sürü adı vardır. Örneğin Nana, Marienne Dindymene Sipylene (Siylos Yamanlar ya da Manisa dağı demektir). (***)

Bugün, Ege Bölgesi’nde yürütülen arkeolojik kazı çalışmalarında bulunmuş olan pek çok esere İzmir Arkeoloji Müzesi ev sahipliği yapıyor. Orta kat, yani giriş katında mermer ve taş heykeltıraşlık eserleri sergilenmektedir. Bu salonda M.Ö. 330 - 30-M.S. 395 Roma dönemlerine ait eserler bulunmaktadır. Kibele heykelcikleri, mezar ve adak stelleri büyüleyici güzelliktedir.

Bu Kibele Mezar Steli dikdörtgen formludur. Kompozisyon alanı düz bir bant ile çerçevelenmiştir. Kabartma konusunun merkez figürü tanrıça Kybele’dir. Aşağı sarkıtılan sağ elinde libasyon kabı (phiale) tutar. Sol kol dirsekten kırılarak yukarı kaldırılmıştır. Bu elde kutsal müzik aleti bulunmaktadır. Yüz uzuvları silinmesine karşın uzun saçların alnın ortasından ayrılarak omuzlara döküldüğü açıkça görülmektedir. Kybele’nin sağındaki figür, sakalsız genç bir erkeğin, khiton ve khlamys ile tasvir edilmiş olabileceğini gösterir. Sol taraftaki erkek ise daha yaşlıdır. Sahne, alt köşelerde tanrıçanın sağında ve solunda karşılıklı oturan iki aslan motifi ile tamamlanmıştır.

İzmir Arkeoloji müzesinde Kibele sağ elinde libasyon kabı (phiale) tutar. Bu kap, yuvarlak formun içinde bir nokta olarak betimlenmiş.

İlk zamanlar Kyble'nin elinde tuttuğu nar değişerek Roma döneminde şifa kabı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Narın Mevsimi, Aşkın Mevsimidir:

Tanrıça Kybele dünya var olduğundan beri tüm uygarlıkları ziyaret edermiş. Bazı uygarlıklar onu başlarına taç ederlermiş. Hatta, Frigyalılar ona ‘Matar Kubileya’ yani dağların annesi ismini vermişler. Her gittiği yerde bugünkü İzmir'den! Sipylos’tan (Yamanlar) bahsedermiş. Güzel memleketini, doğduğu dağları her yerde anlatırmış. Yerüzünün bereket tanrıçası olduğu için başındaki taç yer yüzünde inşa edilen bir kuleymiş. Tanrıçanın arabasına iki aslan koşuluymuş. Boynuna sardığı şal bereketli memelerini belki de elinde tuttuğu narlarını gizlermiş.

İzmir'de bu mevsimde ağaçlar kıpkırmızı narlarla süslenmiş görsel bir şölene dönüşmüş durumda. Yenilmezliğin ve güçlülüğün sembolü bu meyve aynı zamanda verimliliğin, üretkenliğin ve bolluğun simgesi. Narın mevsimi, aşkın mevsimi. Narı tarif etmek Güzel İzmir'i tarif etmek gibi.. Ne dersiniz?

(*) (Telesco 1999: 250)

(**) (Ergun 2010: 114)

(***) (Halikarnas Balıkçısı-Anadolu Efsaneleri)(S:95)